- 528 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SAHİPSİZ ÜLKELERE YABANCILAR YERLEŞİR!!!
Bu başlığı birkaç yazımda kullandım, görünüre bakışla da, daha pek çok yazımda da kullanmam gerekecek gibi, çünkü en yakışan başlık bu ve de durumu açıklayan.
Ya da, YEMEYENİN MALINI YERLER mi deseydim acaba?!
Ama her ikisi de konunun vahametini özetleyen sözcükler…
Arkadaşlarımın arasında, çoğunluğu Müslümanlar olsa da, Musevi, Hıristiyan, (Bunların çeşitli tarikatlarına mensup olanlar), Teist, Ateist, Deist, Agnostik, Hümanist, Panteist, Hindu, Çin dinlerinden (Taoist, Konfüçyanist ve Budist) ve özgür düşünceciler, yanı sıra, Rum, Ermeni, Yahudi de dâhil, pek çok ırktan ve de inançtan kişi de var…
Başka başka ırklardan ve Müslümanlığı seçmiş olanlar da…
Ama ben Türk Müslümanlar kadar dinini aşağılayan, karalayan, karşı çıkan ve İslam, Allah, Kitap dendiğinde aslan kesilip tüyleri diken diken olarak ana babasına küfredilmiş gibi saldıran bir ırk ve inanç grubu daha görmedim!
Yukarıda isimlerini zikrettiğim hiçbir ırk ve din mensubunda bu güne dek kendi dinlerinden olana görmediğim davranışı ve tepkiyi, kendi ırkdaş ve dindaşlarımda görüşüm gerçekten çok üzmekte beni!
Hele de, başka ırktan olup da Müslüman olanların, kimilerinin ise, sonradan Müslümanlığı seçmiş olmalarına rağmen, İslamı bizlerden çok daha iyi tanıyıp bildiklerini ve de uyguladıklarını gördükçe daha da bir üzülmekteyim hayretim yanı sıra. Her defasında da içimden “Demek ki Müslüman doğmak, nüfusa yazdırmak yetmiyormuş, Müslüman olmak gerekiyormuş, Müslümana yakışırlık gerekiyormuş Müslüman olmak için” diyorum.
Bu üzüntümü dile getirirken de, şu an bir anım geldi aklıma. Çok sevip değer verdiğim, saygın ve ilkeli bir arkadaşım vardı, şu an ülkesinde, kulakları çınlasın. Bir süredir arkadaşım olmasına rağmen, ben onun da Türk ve Müslüman olduğunu sanıyordum, demek ki din konusunda hiç konuşmamışız. Bir vesile, oruçlu olduğumu söylemek durumunda kaldığımda da, namaz kılışımdan söz etmek durumunda kaldığımda da, Allah kabul etsin diyordu çünkü. Onun hiç söz etmeyişi ise, oruç tutmuyor, namaz kılmıyor zannı uyandırıyordu bende.
Türkçesi ise mükemmeldi, gerek konuşmalarında, gerekse yazılarında kullandığı Türkçe, gerçekten de pek çok Türk’ü utandıracak mükemmellikteydi, ırkdaşlık da söz konusu olmamış demek ki konuşmalarımızda, insan oluşumuz, arkadaşlığa değer oluşumuz kâfi gelmiş.
Bir yere gitmek üzere yürümekte olduğumuz bir akşamüzeri, bir başka gitmemiz gerekli yer için, ben Pazar gününü önerdim, müsait olacağım diye. “Mümkün değil” dedi, “Pazarlarıma dokunma. Her gün 24 saat, nereye dersen de gelirim ama Pazar asla…” İstirahatına çok düşkün her halde diye düşündüm ve takıldım da kendisine. “Hayır, Pazar günü benim ibadet günüm, o gün bana hiç kimse başka bir şey yaptıramaz, kiliseme giderim, dönüşte de evde gerekli ibadetlerimi yaparım, malum hafta sonu ev işleri de var…”
Şaşırdım, dondum kaldım, Hıristiyan oluşundan ziyade, o güne dek nasıl olup da dile gelmediğine…
“Ben seni Müslüman sanıyordum, hiç bahsetmedin” dedim, “Konu açılmadı, sen de hiç sormadın, neden namaz kılmıyor, oruç tutmuyorsun diye” dedi. “Ben sorgu mercii miyim, seni sorgulama hakkım yok ama bana Allah kabul etsin diyordun” dedim. “Diyeceğim tabii ki benim dinim olmasa da, inandığın dinin gereklerini yerine getiriyordun, bu da sana daha bir saygı duymamı sağlıyordu, başka dinden oluşun sana ne sevgim, ne de saygımı azaltır… Peki, sen şimdi beni sevmeyecek misin artık ya da daha az mı sevip sayacaksın veya bazı Müslümanlar gibi kızacak mısın, aşağılayacak mısın beni, bir daha görüşmeyecek misin, aslında biraz da bundan çekindiğim için hiç açıklamamıştım?” dedi. “Ne münasebet, ben de şimdi sana daha bir saygı duydum, koca bir günü ibadetine ayırıyorsun, ne güzel gıpta ettim.” dedim… Aklımdan ise, koskoca Cuma gününde, birkaç dakikasını hiç değilse namaza ayıramayan Müslümanlarla, ayırmak isteyenlere izin vermeyen işverenler ve amirler geldi!
Dolayısıyla da sohbet din üzerine devama başladı. Uzun uzun konuştuk yol boyu. “Aslında inandığımız aynı Allah, iki fark var sadece aramızda, biz bütün peygamberleri kabul ediyoruz, siz sadece Hz. İsa’yı. Ama biz Hz. İsa’yı da çok sever sayarız. Bir de Allahın doğmadığı, doğurmadığı, yani insani özellikli olmadığına inanırız, siz oğlu olduğuna inanıyorsunuz ama Allah oğlu olduğunu iddia edenlere hiç hoş bakmıyor, keşke böyle düşünmeseydin, seni sevdiğim için sadece bu açıdan üzüldüm kendimce” dedim. Ardından, Hz. İsa’nın nasıl ve neden dünyaya geldiğini, nasıl öldüğünü, İncilin nasıl düzenlendiğini ve daha pek çok şey anlattım. Hiç müdahale etmeksizin dinledi, benim de o anlatırken dinlediğim gibi. Sözlerimin bitiminde de, şaşkınlıkla, “Hayret, bizim dinimizi ve peygamberimizi benden de iyi biliyorsun, ne kadar güzel anlattın, bazı soru işaretleri de oluşturdun kafamda, şimdi eve gidince bunları araştırıp üzerinde düşüneceğim, sana çok teşekkür ederim.” dedi ve ayrıldık evlerimize gitmek üzere. Cuma akşam iş çıkış saatiydi, o bana, “Cuman hayırlı olsun. Hayırlı akşamlar” dedi, ben ona Pazar günü için, ibadetlerin kabul olsun temennisinde bulundum hayırlı akşamlar da dileyerek.
Olaya bakar mısınız? Ben bu güne dek bir Müslüman ırkdaşımla bu sükûnet ve saygı çerçevesinde bir sohbet yapamadım hep ona yanarım. Daha ağzınızı açtığınız an, lafın sonunu beklemeyi bırakın, yarılayamadan harlar ve başlar sizi çürütme çabalarına, hatta azımsamaya ama son derece de yakışıksız…
Bir yazı yazmayayım ki içinde İslam, Allah, Kuran vb bir söz geçsin de saldırmasınlar. Onca yazıyorum, birkaç kişi dışında tek ses yok ki lisan-ı münasiple, ağzını bozmadan, kabalaşıp hakaret etmeden, hatta küfretmeden haklısın ya da değilsin nevinden bir tepkide bulunmasın. Ne diyor, ne anlatmaya çalışıyor diye hiç düşünmeksizin, İslam lafını gören, Allah, Kuran, Peygamber lafını gören, her ne hikmetse azgın boğa gibi saldırıyor, yetişemiyorum yanıta bile, yağmur gibi geliyor yorum, hele de mesajlar!
Nedendir Allahtan bu denli korkmak, nedendir din ve peygamberden söz edişe bu denli tepki hem de bir yandan Müslüman’ım derken, anlayabilmiş değilim!
Ancak çok iyi anladığım bir tek şey var; biz dinimizi gereğince öğrenemeyişle, bilemeyişle, yalan yanlış karalayışla, yaftalayışla, kaynağından değil de ondan bundan öğrenişle, yanlış yaşayanlarla değerlendirişle ve sahip çıkmayışla epeyce bir yağ sürmekteyiz birilerinin ekmeğine ve bu tutumumuzla da, ülkenin bu günkü halinden şikâyete hiçbirimizin hakkı yok!
Biz bu minval üzere devam edersek, birileri o bizim her vesile karalayıp aşağılayarak dışladığımız dine sahip çıkar ama kendince, yalan yanlış ve de kullanarak at oynatır ve de bu memleketi bu hale getirir!
Devam ediniz efendim ekmeklerine yağ sürmeye ama sakın ha sakın, şikâyete de kalkışmayınız.
Hakkınız yok çünkü!!!
p.r.alkan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.