Ölüm Borcu
Ölüm Borcu
-kaç para bunlar?
-al götür, tezgâhı kapatıyordum zaten. Önemli değil.
-olmaz. Değeri neyse söyleyin, yoksa almam.
-alma o zaman.
Satıcı yaşlı kadın, çatık kaşlarını daha da çatıp arkasını dönüp tezgâhını toplamaya devam etti.
Genç kız da tezgâhtan uzaklaşmaya karar vermek üzereydi.
-teyze, neden bunları bana bedava vermek istediniz?
-çünkü seni benim gençliğime benzettim.
Kız, bir an afalladı. Ne yapacağını ve kadına ne söyleyeceğini bilemedi. O da arkasını dönmek üzereydi ki, gözgöze geldiler. İkisisinin de gözleri buğulanmıştı.
-peki alıyorum. Teşekkür ederim.
-güle güle kullan.
-sağol.
Tam tezgâhtan uzaklaşmak üzereydi ki, dönüp geriye bakmak geldi içinden. Kadın da ona bakıyordu.
Geldiği otele geri döndü. Bütün gece yaşlı kadından aldığı boncuklu bileziğe bakıp durdu. Bir türlü gözüne uyku girmedi.
Ertesi gün, güneşin ilk ışıkları ile onun da ilk işi kadını aramak oldu. Üstüne giydiği kalın kıyafetleriyle sabah erkenden çeşme kenarında kurulan turist pazarına gitti. Hastadır dediler, gelmedi. Peki ya evi neredeydi.
Şu dağın en tepesinde bir yerlerdeydi . Üşenmedi, gençliğin nefesiyle. Gitmeliyim.
Duman tütüyordu bacasında karlı dağın en başında. Yokuşlar bulutlara değer mi düşünürken, bir koşuda çıkıverdi.
Zile uzandı ama kapıda zil yoktu. Yerinde üç beş kırık dökük vida yeri kalmıştı. Tık tık ediverdi elleri o telaşla kendisine bile sormadan. Ya şimdi yaşlı kadın onu görünce neden geldin derse, ne cevap verecekti?
Hemen dün onun kendisine verdiği bileziği cebinden çıkardı. Arkalardan iki boncuğunu yine telaşla ayaklarının altına alıp ezip kırdı. Oldu işte.
"Boncuklar kırık, bana şu boncukların sağlamını yapabilir misiniz?" Diyebilirdi.
...Kapı açıldı...
Aynı kadın, aynı gözler.
Sanki kendisini bekler gibiydi ve hatta aynaya bakan bir çift bakışın konuştuğunu hissetti...
-tarhana sever misin?
-hemde çok, siz mi yaptınız?
-evet. Sobayı da yaktım, içeri gel.
**
-bileziği takmamışsın
-anneme aldım, sizin çocuğunuz yok mu?
-vardı. İki tane, bir erkek bir kız.
-neredeler?
-uzakta. Biri senin sağ gözünde, diğeri sol. Bedenim de sende. Hadi çorbanı iç.
-anlamadım ama, çorba çok güzel olmuş.
-anlamak için ben olman gerek.
öyküsatıcısı2013Davidoff
YORUMLAR
Biliyor musun ben de boncuklu bir bileklik aldım, keşke yaşlı bir teyze olsaymış tezgah başında, böylesine konuşmalarımız olsaydı.
Hüzünlü...
Davidoff
Fakat biz, boncuklara bakmaktan onlara bakmayı akıl edemiyormuşuz sanırım.
Davidoff
Çok selamlarımla.
Bazen futbol topunun peşinden ter su içerisinde koşuşturan saçları dik,yüzü kıpkırmızı çocuk gördüğümde "ben de böyleydim işte..." der seyrederim..
Sigara bitene kadar ,bitince hayallerden çıkar naylon kokulu dünyaya geri dönerim.
Çok hayal ederdim...mesela yüz yıl sonra kendi köyüme,mahalleme , ülkeme döndürülseydim.
Ya da bu halimle geriye ,çocukluğuma gidebilseydim.Orada kendi çocukluğumla karşılaşsaydım.
Ona tüyolar verseydim hayatla,arkadaşlarla,akrabalarla,hainlerle,puştlarla alakalı.
Sonra "ne tadı kaçardı yaşamın" diyorum.
Gözlerde taşınan mana ,söylenen söz,bakışlara yapışan ihanet ve sadakat ele veriri insanı.
Bir zamanlar bir arkadaşım vardı,bana bir şey söylediği zaman dudağının kenarına ve kaşına bakardım. Benim muhbirlerimdi oralar.
Selam ve saygı ile...
Davidoff
Sadece bu bile bir yorumdu benim için. Tırmık içinde bıraktığımız insanlar.
Sağol erolabi. (Geç olsa bile.)
BİLSENİZ
Bilseniz,
Bilseniz sizde çocuklar
Gerceği,
Gerceğin bu kadar güzelliğini.
Erikler çicek açarken
Dişlerinizde ki o ekşiyi
Derte düşmeden önce
Sıhatınızı çocuklar.
Şafaklar geç atar,
Beklerken sabahı
Sorumsuzca yapılan işin
Ardından geleceğini
Bilirsiniz sizde
Ateşin yaktığını,suyun boğdugunu
Güneşin parça parça
İçimize aktığını
Bir derde düşmeye gör
Terk eder sevdikleriniz
Ah bir bilseniz çocuklar
Sizleri ne kadar çok sevdiğimi.
Tebrik ederim saygılarımla.