- 1057 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Renkler Kanardı Seni Düşündükçe Yüreğimde
Yalanlara ve talanlara feda ettiğimiz mağrur gözyaşı sarmalıdır aşk
Haylaz ve göçebe anların zıpkın sarılışlarıyla anlam bulur yaşamak
Kendi coğrafyamızda yitiririz yönümüzü, kaygılarla birikir ağlamak
Hüzünlerin küflü mevsimlerinde korkuyla kurur sevgi desenli yaprak
Bulutun göğsünde hüzünlü bir adam, yağmur sağıyor kaygılı bakışlarından. Devrik acıların kayıp şehirlerinde masal satıyor bir kadın, özlemle takasta nicedir aşk, bekleyişlerin dargın yataklarında ıslak arzular. Bekle diyor an, er geç tükenecek kandil, yanacak yeniden avuçlar ve sarılacak hazla birbirine beden. Kahırlı günlerin sarı yaprakları suya düşecek, sen uzakları yakın edişime anlamlar ararken, ben o yanık kentlerin sarı sularına saldığım sevda salıyla sana gelecek, yüzyıllık açlığımı kadın bakışlarına tutkuyla emzirteceğim ve işte o gün seni sevdiğimi kurda kuşa ezberleteceğim.
İçsel bozgunların bağlarında üzüm eziyor kadınlar, kör bir lambanın etrafında devşirilmiş aygırlar. Güneşin yaktığı korukta öfke, ateşin kaynattığı kazanda sarhoş salkımlı beze. Gecenin tılsımlı koruklarından şıra emiyor çocuklar, damaklardaki tanıdık hazla, bedenlerinden kopup gelen o aceleci yazla. Avuçların çizgilerine kına yakıyor analar ve kızlar uykulara uzanmadan, sarılmayla geçecek ve öpüşlerle hazmedilecek hoyrat bir gecenin tam orta yerinde.
Asırlarca kendi kuyusunu dolduramamış bir dökülüşün öyküsüdür sevgi. Masalla avutulan çocukların muradıdır oyun alanları. Devrilen ağaçları en son kahır terk eder unutma. Boş kalan avuçlarımız gibi bir gün ömür de tek kişilik resimlerce tamlanır sonunda. Yoksul düşlerin vakitsiz rastlantılarıdır umutsuzluk, kahırla ovulan avuçların derin çizgilerine gizlenir. Aykırı düşünüşlerin kıvrım yalpalarıyla geçilir sevginin sarı denizleri, menteşesiz kapılar gibi rüzgâr dokundukça ruhumuzun avlusunda nedensiz gıcırdar.
Delirmiş özlemlerin tellerinden geçirerek tutkuları dokuza bölerdik mevsimleri, aktıkça birbirimize. Uzak şehirlerde kırmızıyla yeşilin seviştiği meskenlerde dayanılmaz anların yataklarına güneşi serer, ıslak heveslerimizin yastıklarını ezerdik birbirimizden bir karış öteye düşüşlerle. Yağmur inerdi habersiz iki kişilik çatımıza, biz geçmişimizi yağmura sererdik. O kaygılı bekleyişler masal olurdu kahrımızla, dudaklarımız lal olur, üşüyen gölgemizin loş ışıklarında sokak çocukları koştururdu. Seninle güncesizdi günler, kahırlar sızlamazdı gönlümüzde ve kokun yeterdi bu yalancı küreyi seninle döndüğü için sevmeye.
Kabuğu çatlatan ayaz, yüreği sızlatan yârin bakışlarındaki o sıcacık yaz. Kıyıda dolaşan üşümüş dallardan bir ev yapıp kendimize mevsimlerin koyu gölgelerini ekeceğim sen yanma diye bahçesine. Canına can, kanına kan dileyeceğim ve bin yıl yaşasam seninle yaşlanacağım, seninle kâh uzaklara gidecek, kâh özleminle geriye döneceğim. Aşk asacağım her sabah kuru dallara, mutluluk atacağım sevdanla yandığım o harlı ataşlara.
Derin dinlencelerin uykulu yüzleriyle unuturuz dünü bir çırpıda, ağlamaklı geçen bir gecenin nafilesiz dönüşleriyle. Beyaz düşlerin sevda işlemeli yastıklarına hüzünlerin gözyaşını sıvadıkça ve soğuk yataklara aşkı çağırdıkça o mağrur eksenine kıvrılırız hayatın. Olmazlarla inancımızı zedeler ara sıra yaşam, korunmasız bir menzilde ayaza çalar yüzümüz, titrer içimiz. Her inkârında merhem aradığımız kaygılı yanıtlarda dolar göğsümüz, bir adam sabırla iter gerçeğin kapısını ve yüreğindeki sevda tutar özlemin asırlık yasını.
Seni özledikçe dağınık yelesine rüzgâr üşüşürdü gülüşlerinin. O ılıman iklimlerin seherinde kırık ışıklar toplarım senden uzaklarda, çıkınımda aşk, ruhumda parçalı bulutlar. Az önce buradaydın oysa Kevser ırmaklarda yıkamıştım yol yorgunu yüzünü. Kurşun bakışlarının sevgi sofralarına oturup Munzur’u ateşlere vermiştik birlikte. Yoksul şarkılar bestelemiştik çocuksu sevinçlerle. Şiirler ektim mevsim geçişleriyle umudun gelgitlerine, tohum yaprağa durdu sevdalım, bu bahar da gelmezse aşkın güvercinleri, aşkın kahır gömleğini atacağım sarı denizlere.
Hak edilmemiş anların sorgu sıvalarıyla kapatırız yüreğimizin deliklerini, öfkeyle tatlanan arzuları sunarken gerçeğimize. Doymamış sarılışların suretleri yenilenirken göğsümüzden bir kuş havalanır, gagasındaki örselenmiş aşklarla uzak evlerin çatılarına konar. Gül açar sevginin bahçelerinde, ağaçlar yaprağını toprağa döker, su buzdan ayrılıp derinlere iner. Ilıman vakitler yakındır nasılsa, doyumsuz sarılışların hareli yataklarından kalktıkça zemheri, aşkla tutunacağım gölgene ve coşkularla okşayacağım sonsuza dek ölümsüz ruhunu sevgili.
Selahattin YETGİN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.