- 918 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BARIŞ
Elbette ki barış. Elbetteki kaygısız, korkusuz, huzur içinde mutlu bir hayat yaşamak varken, kavgayı, dövüşü, kanı, kini, nefreti aklı başında olan kim ister.
Elbetteki barış. Elbetteki toprağın üstünde kardeş olup; sevgi, aşk, dosluk ve muhabbet içinde güzel bir hayat yaşayıp, geleceğe umutla bakıp, umutla koşmak varken, aklı başında olan kim ister; bitmez tükenmez kanı, kini, nefret, garazı, düşmanlığı, ölümü.
Elbetteki barış. Hangi aklı başında olan adam ister; bir ömür boyu kazanıp elde ettiği bütün servetini kendi ve çocuklarının refahı ve geleceği için kullanmayıp, kardeşini öldürmek için silaha, topa tüfeğe vermeyi.
Elbetteki barış, yoksa kim ister; Böyle bir akılsızlık edip dostu üzüp düşmanları sevindirmeyi.
Elbetteki barış. Yoksa kim ister; Vatanı bölmeye çalışanlara karşı zayıf düşmeyi.
Elbetteki barış. Ne çabuk unuttuk. Geçmişte vatanımızı bölüp parçalamak isteyen yedi düvele karşı her cephede vatan, millet, bayrak uğruna savaşıp kazanan ve kazandığı zafer sonunda da barışın kalıcı olmasına yönelik olarak “Yurtta sulh, cihanda sulh” diye söyleyip, bize bunu en iyi öğretip anlatan Atatürk değil mi?
Bu güne kadar dünyada bize bunu Atatürk’ten daha güzel anlatıp izah eden bir başka lider var mıdır?
Barışın kalıcı olup taçlanması içinde savaş sonrası ülkemizin kalkınıp güçlü olması için de hertürlü üretime yönelik yatırıma ağırlık vermemiş midir?
Dünyada ve yurta barışın güçle sağlanıp adaletle korunup devam ettirileceğini bilen Atatürk, güçlü olmak için üretim yapmanın, yapılan üretimden de hakça pay alıp devlet ve vatandaş olarak büyümek için de adaletli olmak gerektiğini vurgulamış olmasına rağmen şartlar gereği bir türlü uygulamanın yerine getirilememiş olduğunu görüyoruz.
Demek ki, bu arada düşmanlarımızda boş durmayıp bu gediği değerlendirip bizi kardeş kavgasına sokup yıllarca hırpalamaya çalışmışlardır.
Demekki otuz yıla yakın süredir binlerce can alınarak sürdürülen ülkemizdeki bu kavga ve dövüşün sebebi, o günkü haksızlığa dayalı anlaşmazlıksa; peki bu gün birden bire ne oldu da; hep birden savaşı bırakıp barışa yöneldik.
Anlamakta zorlanıyorum. Çünkü ne bir taraf bertaraf edildi. Ne de o günden bu güne, otuz yıla yakın sürdürülen bu kavga bu dövüşe sebep olan, hangi haksız sebep ya da sepepler telafi edilip giderildi ki, bu kavga dövüş bitti. Ya da bizlerin duyup, bilip görmediği bu kavga dövüş esnasında tonlarca bomba yağarken başlarına neler oldu. Neler bittide bu kavga dövüş birden bire bitip son buldu. Yerini barış aldı. Herkes birden bire barış havarisi kesildi.
Gerçekten ben hala bu işi anlamakta zorluk çekiyorum. Ne yalan söyleyim. Bunda hiç teddütsüz Amerika’nın parmağı olduğunu düşünüyorum. Yoksa barış bu kadar hızlı bir şekilde asla gelişmezdi. İnsanın yartılışına, tabiatına aykırı bir durum. Düşünen bir akıl için kabul etmek çok zor.
O yüzden de vatanıma, milletime, bayrağıma, bağımsızlığıma bir zarar gelmesinden çok korkuyorum. Bilgisizlik beni çok tedirgin edip geriyor. Bu konuda da açık sözlü olmayan siyasetcilere de pek fazla güvenmiyorum. Bütün huysuzluğum, korkum, telaşımda bundan. Çünkü bu iş sadece içte çözülecek bir sorun değil, çözümün dışa bağımlı olması ve Suriye konusunda yapılan yanlışlığın buraya da yansımasından korkuyorum. Yoksa barışa asla karşı değilim. Bende en az sizler kadar barışa susamışım. Barıştan yana olup, barışı isteyen birisiyim.
Yalnız burada yanlış görüp pirelendiğim bir şey var. Otuz yıldır devam edip gelen bir sorun, sadece bir partinin çözüm sorunu olamaz. Bu tüm partileri içine alan büyük bir devlet sorunudur. Sebebi bizce malum olmasa da çözümü bulup sunan Amerika olduğundan, bu barış süreçine tüm siyasi partilerin katılımı sağlanmalı. Sonunda da tüm siyasi aktörler barışa ve cumhuriyet değerlerinin korunmasına yönelik verdikleri katkı oranında halktan gerekli uyarı ya da ödülü almalılar diye düşünüyorum.
Bu arada bu günkü yönetim şeklini beğenmeyip neden devlet başkanlığında ısrar ediliyor. Bunu da anlamakta güçlük çekiyorum. Herhalde özgürlüklerin bu kadar kısıtlanmış olması bu günkü iktidara yetmiyor. İktidarın kalıcı olması için seçilenin seçene karşı millet, millet deyip milleti baskı altına alıp kontrolsüz bir güce sahip olmak için hükümranlık kurmak istemenin de bir âlemi yok. Bu günkü iktadar ne istedi de neyi yapamamış. Bana göre bundan daha fazla bir yetki almalarına bir gerek olmadığını düşünüyorum.
Dikensiz gül bahçesi isteyenlerin son arzusu krallıktır, hükümranlıktır. Biz kral seçmiyoruz. Başbakan seçiyoruz. Hükümranlık isteğinin insan fıtratına uygun baskıcı ve özgürlüğü kısıtlayıcı en kolay yönetim şekli olduğundan böyle bir yönetimi düşünüp arzu edenler, maalesef yönetimde düştükleri yılgınlık ve zaaftan dolayı benliklerinde oluşan aşırı hırsa bağlı ego gereği bir istek olduğunu ve kanımda da yanılacağımı asla düşünmüyorum. Bunu düşünmeyip istekte bulunanlar bu konuyu lütfen bir daha düşünüp akletsinler.
Bu vatan hepimizin, bu gerçek asla unutulmamalı. Size olan güvenimizi de bizi daha fazla zorlayıp sarsmayın. İnşallah, vatanın bölünmez bütünlüğünü korunarak bize verilen sözler tutulur. Sorun çözülüp barış sağlanır.
Kavga ve dövüşte her türlü sıkıntıyı çekip acıyı paylaşan bu milletin her bir ferdi inşallah barış içinde huzura kavuşur. Mutlu olur. Mutlu yaşar.
Millette bu barış ve mutluluğu sağlayanlara ömür boyu minnet duyar.
07.04.2013
Cahit KARAÇ