- 1105 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DERSHANE MEZUNU
Kahve de bayağı gecikmişti. Sabırsızlığın dışavurumunu engelleyemeyen insanların yaptığını yaparak telefonla oynuyor, saatin kaçı gösterdiğini inceliyor, çevreme bakınıyordum. Görünüşe göre canı sıkkın bir tek ben değildim. Karşımda oturan genç, ara sıra tavana bakıp bir şeyler düşünüyor ve dudaklarını oynatıyordu. Masada tek başına oturmuş, elindeki kalemi kah parmağının uçlarında çeviriyor, kah havada perende attırıp tekrar tutuyordu. Aslında bu iki hareketi sırayla yaptığını söyleyebilirim. Bir hareketten sıkılınca ötekine geçiyordu. Sonra kalemini iki parmağının ucuyla kavrayıp masada bir şeyi işaretliyordu. Dikkatlice baktığımda masanın üzerinin boş olduğunu fark ettim. O da ne? Elini kırk beş derece açıyla havada arka arkaya iki-üç kez hızlıca yumup kapatıyordu. Birden ona baktığımı fark edip gülümsedi. Sonra tavanına dönüp kafa salladı, kalemine tekrar parende attırdı, masayı işaretleyip tekrar bana baktı. Hafifçe selam verir gibi kafamı eğdim ve kahvemin nerede kaldığını düşünerek telefonuma döndüm. Önümdeki kitaptan birkaç sayfa okuyayım derken genç adamın karşımda dikilmiş olduğunu gördüm.
- Ne okuyorsunuz, Çalıkuşu romanını mı?
‘Efendim ! Hayır, maalesef!’ dedim ve kitabın kapağını gösterdim.
Hayal kırıklığına uğramış bir yüz ifadesiyle baktı, sonra kendini toparladı.
- Ta… Yok Taaşşuk-i Talat ve Fitnat değil. Çok garip! Bu isimdeki kitabı ilk defa duyuyorum. Şey hocam, soru çözerken bir soruya takıldım, acaba yardımcı olabilir misiniz?
- Şey… Tabi ama soru nerede?
Bir iskemle çekip oturdu.
- Soru ezberimde. İki bin dokuzda çıkmış Türkçe sorusu şöyle:
Çevrenizde olup biten her şeyden birkaç da¬kikalığına uzaklaşıp ruhunuzun derinliklerinden gelen kısık sesli müziği dinlediniz mi hiç –burada ayraç var hocam- As¬lında bu müziğin sözü, bestesi tamamen size ait. Emin olun, o şarkının sözlerinde çok şey gizli –yine ayraç- Beden, ruh sağlığına dikkat et –bir ayraç daha- para, kariyer önemli ama senden önemli değil; sevdiklerini, bundan da önemlisi kendini ihmal ediyorsun -ayraç- diye fısıldayacak o şarkının sözleri. Nereden mi biliyorum -ayraç- Çünkü bunları yaşıyorum.
Bu parçada ayraçlarla belirtilen yerlere aşağıdakilerin hangisinde verilen noktalama işaretleri sırasıyla getirilmelidir?
A) üç nokta nokta noktalı virgül noktalı virgül ünlem
B) ünlem iki nokta virgül ünlem soru işareti
C) soru işareti iki nokta noktalı virgül virgül soru işareti
D) nokta nokta virgül virgül üç nokta
E) soru işareti nokta virgül virgül nokta
-Vallahi şu an hayretler içindeyim. Ben soruyu şimdiden unuttum, cevap veremeyeceğim. Hem zaten soruyu ezbere biliyorsun, cevabını da bilmen lazım değil mi?
-Tabii ki de biliyorum cevabını, ama yine de cevap vermeden önce tereddüt geçiriyorum. Neden bilmiyorum ama bu soru kafama çok takılıyor.
‘Sizin işiniz de hakikaten zor. Sınavlar ayın kaçındaydı?’ diye sordum.
‘On iki hayvanlı takvime göre mi?’espri yapmış bir edayla sırıttı.
Ona garip bir şekilde baktığımı görünce:
‘Bunu bilmiyor olamazsınız.’ dedi. ‘Siz de dershane okumuşsunuzdur. Yani öğretmensiniz değil mi? Hani Göktürkler, Çinli prensesler, Türklerin kullandığı takvimler, Sami Paşazade Sezai, Kutadgu Bilig, Recaizade Mahmut Ekrem gibi şeyler işte. Yani tecahül-il arif yapma hocam.’
- Öğretmenim de yalnız alakayı kuramadım. Aklımdan bir şeyler geçiyor doğrusu. Neyse boş ver!
Çekinerek :
-Ben beş yıldır üniversiteye hazırlanıyorum da inşallah artık kazanırım. Hocam doğru mu? ‘Üniversitenin bahçesinde dört yıl eşeği bağlasan mezun olur.’diyorlar.
- Farkında mısın ben de orada okudum? Evet doğru, dört yılımızı bize pek bir şey öğretmeden alıyorlar ve dersler de pek zor değil ama yine de zekamızdan şüphe edilmemeli. İneklik yapanlar olduğu gibi her insan eşeklik de yapabilir gerçi.
- Yani kolay mı demek istiyorsunuz?
- Neyse… Sen hangi bölümü istiyorsun ki?
- Coğrafya, tarih, Türkçe öğretmenliği gibi bölümleri işte. Artık ne tutturursak. Babam en uygununun Türkçe öğretmenliği olduğunu söylüyor. Çok çalışmam gerekiyordu bu sene, denemelerde özellikle Türkçe iyiye gidiyor. Mesela sorularda ‘değildir’ kelimesine dikkat edip altını çiziyorum. ‘değildir’ olduğu belli olmayanları elememezlik etmiyorum ve ‘değildir’ olanı yumuşak kalemle işaretliyorum. Anlamadıysanız bir kuralı hatırlatmak isterim. Düşmanımın düşmanının düşmanı benim düşmanımdır. Sonuçta hiç hata çıkmıyor.
- Sen gerçekten iyi misin?
- Hocam, geçen seneki kazadan sonra herkes bana aynı soruyu sordu. Karşıdan karşıya geçerken A noktasından hangi B noktasına hareket ettiğini bilmediğim, saatte yetmiş kilometre hızla giden bir araba bana çarptı. Binenler bir tarafa, binmeyen ben bir tarafa savrulduk. İsterseniz şu bacağımın nasıl kırıldığını betimleyebilirim. Doktor kafamın darbe almadığını, bir fay olmadığını söyledi. Neyse o problemi de çözdüm. Meğer B noktası benmişim.’ diyerek güldü.
Havada yağmur kokusu vardı. Kırkikindi yağışlarından, İç Anadolu’dan, Kuzey Anadolu fay hattından, Kuzey Kutup dairesinden, enlemlerden, yengeç dönencesinden, göllerden, denizlerden ve konveksiyonel yağışlardan bahsetti. ‘Ama korkmayın, Türkiye orta kuşakta 36 - 42 paralelleri arasında olduğu için iklim olarak en uygun konumdayız. Sivas kongresi kararlarından itibaren de yurdumuzun bölünmez bütünlüğü emin ellerde.’ dedi.
-‘Kendini çok yormuyor musun? Pasta veya kahve içmek ister misin?’ dedim.
Kafasını kaşıdı, eli kalemine gitti. Kalemini başparmağının etrafında çevirerek:
-Hocam, anlamayacağımı sandınız değil mi? Çok basit bir anlatım bozukluğunu fark etmeyecek kadar kötü değilim. Yüklem eksikliğinden kaynaklanan bir anlatım bozukluğu; kahve içilir ama pasta içilmez. Burada cevap tabii ki başka seçenek olmadığı için Adana diyorum.
- Hayret yani! Maksadım soru sormak değildi. Aslında bir soru cümlesiydi de anla yani, seni denemek için söylemedim. Bence biraz kafanı dinlemelisin, hayat sınavdan ibaret değil. Birkaç gün tatil yap, sonra çalışmaya devam edersin.
- Sağ ol hocam, ama yapamam. Bu kadar sene boyunca çalışmama rağmen üniversiteyi kazanamamam yüzünden herkes aptal olduğumu düşünüyor. Hem Mart ayındayız, 21 Mart’ ta Ekinoks olur biliyorsun. Kuzey yarım kürede de geceler kısalmaya başladı. Ben daha çok geceleri çalışırım. Bu benim son şansım.
Teşekkür edip masasına ve baktığı tavana doğru aksayarak yürüdü. Arkasından seslendim:
- Her şeyi anladım da o elini ardı ardına yumup açmalar neydi merak ettim.
- ‘Ha, bu mu?’ diyerek hareketi gösterdi. ‘Ben İstanbul’ da bir kuaförde çalışıyordum. Bin beş yüz lira maaş alıyordum, sigortam da vardı, patron maaşımı da artıracaktı. Sosyal tabaka piramidinde orta tabakayı temsil ediyordum gerçi; ama babam artık üniversiteye hazırlanmam gerektiğini söyleyip çağırdı. İstanbul’u, kuaförlük yapmayı bazen özlüyorum doğrusu, ama nasip işte! Bu sene olacak inşallah! Dua et hocam, bakarsın bir de aynı okulda çalışıyormuşuz!
- ‘Hayırlısı olur inşallah!’ dedim. ‘Sağlığını ihmal etme bence. O her şeyden önemli!’
Mutluluğu bilmiyorum ama üniversiteyi büyük ihtimalle kazanacaktı. Ama ucunda mutluluk olmayan bir meslek yorgunluktan ve zaman tüketmekten başka nedir ki! Elimizde olan tek şey içinde bulunduğumuz andır. Ne geçmişi değiştirebilir ne de geleceğe uzanabiliriz. Ancak gelecekte varmak istediğimiz durum şu an vereceğimiz kararlarla şekillenir. İnsanlar, kendi seçimlerini yaptıktan sonraki hayal kırıklıklarında suç kaderdeymiş gibi hep içinde gizli bir pişmanlık, sitem bulunan ‘Nasip böyleymiş!’ derler. Halbuki bizim elimizde olmayan durumların dışında hayatımızdaki çoğu karar yolumuzu çizen kilometre taşlarıdır. Hayat, üniversite sınavından; mutluluk da üniversite mezunu olmaktan ibaret değil. Kitabıma baktım, kaldığım paragrafta :
- John, ne olursun ölmek istemiyorum!
- Saçmalama, sen zaten yaşamıyorsun ki.
- O halde artık yaşamak istiyorum.
- Artık çok geç! Şimdi gözlerini kapa ve her şeyi unut…
Yahya OĞUZ
YORUMLAR
güzel bir konuya değinmişsiniz ve enfes bir anlatımla güzel bir yazı sunmuşsunuz. Tebrik ederim.