- 1203 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
elma bahçesi
Parmağımın ucunda gezinen uğur böceğine:
“Uç uç böceğim, annen sana terlik pabuç alacak”
Bizim masalımız da böyle başladı. Kız çocuklarının hayalidir hep. Bir tane kırmızı ayakkabıları olsun; dünyada onlardan mutluları olmaz.
Böyle geçti işte bizim de senelerimiz. Hep; binlerce umut yeşertip, büyüttük içimizde. Bir pabucu üç kız kardeş ortak çok giydik. Köy düğünü ya da bayramlarda hep yeni olanı koyardık kenara... Sonra da sırasıyla giyerdik...
Anamın dediği gibi babamın, boyu devrilsindi... İnşaat tepelerinde gazandıkları; avucunun içini derletince, biti ganlanıyor sonra da cilveli Naciye’nin evinde alıyordu soluğu...
Hesap soramazdı. Sorsa, köteği yer otururdu bulduğu tolasa...
Babamın böyle yezid biri olduğunu bilse evlenmezdi mutlaka.Valla ben olsam ben bile evlenmezdim...
Beş kız kardeş, her yaz caminin yanında bulunan; tahta bir kulübeye benzeyen, yer yer döşemeleri ve tahta duvarları kırıldığı için rüzgarı içine alan mescidine, kısa duaları ve namaz kılmayı öğrenmek için gider giderdik... Ben, abdest alıp nasıl namaz kılınacağını kaideleriyle öğrenmiştim. Bir de kısa surelerde Tebbet’e kadar geçmiştim...
Hoca bir gün. Cuma namazına daha durmadan babam efendiye " senin böyük gızı bir daha camiye yullama Yusuf efendi” demiş... Gerekçesi de memelerim biraz sivrilmiş de artık gelinlik çağına gelmiş olmammış ! Kim ne yapsın ayol, on iki yaşında sübyanı da alsın gelin etsin !
Ah o babam olacak boyu devrilesi. Ne dinlersin, seyrek sakallı, bir ayağı çukurda, kör gözü dama, sağlam gözü mezara bakan imam olasıca adamı !
Anam ne dediyse söz geçiremedi babama tabi. Babam ne Nuh dedi. Ne Peygamber. Dediğim, dedik çaldığım, söylediğim, oynadığım benim oyduğum düdük hesabı hiç oralı olmadı. Olmadı dediysem bizi falakaya yatırmadan da bırakmadı.Canı rahat etmez sonra.
Ah anne sen bilmiyor musun bu kör olmayasıca babamın huyunu? Niye eşeler, deşelersin?
Bi huyuna suyuna git.Olur de, he de, elalemin anası gibi ; gece vaziyeti bi daha anlat, yap gönlünü değil mi? Yok illa adamın deli damarına basacak! ağzını burnunu kırdıracak. Bazen anneme de kızmıyor değilim... Babamın dediği gibi " sırtın kaşınıyor galiba senin !"
...
Halamın kızı Sebahat ile elma bahçesine gittiğimiz gün, bana biri bizi izliyor gibi geldi... Siyah bakışlı gölge, evden çıktığımızdan beri bizi izliyor.Buna adım gibi emindim. Bu arada adım Kerimazan. Ne kadar garip bir isim diyeceksiniz. Haklısınız.Ben bile hala alışamadım. İsmimin hikayesini merak ettiğinize eminim. Ben doğmadan önce annem kızım olursa annemin adı Kerime’yi koyacağım demiş. Babamda erkek olursa babasının adı Ramazan koyacağını. Böyle iddialaşırken ben doğmuşum tabi. Ne annemden ne babamdan hak geçmesin, evin içinde dirlik- düzenlik bozulmasın diye akrabalar toplanıp böyle bir şeye karar vermişler. Çok alay konusu oldum. "Kız Ramazan!" bile dedikleri oldu.Bende o yüzden Kerime’yi kullanıyorum. Neyse sözü uzatıp, konuyu dağıtmayalım.
Nerede kalmıştık? Haa. Birinin bizi izlediğini kesinlikle hissediyordum.Sanki bir ara bulutlu, siyah gözleriyle bile karşı karşıya geldim.Hatta bana susadığım da su bile vermişti. Anam, babam ölsün eğer yalanım varsa... Siz de mi inanmıyorsunuz bana... Hah, aynı sizin gibi Sebahat inanmadı..
-Gız, buban beynen çok vurdu her hal, artıg gündüz de hayal görmeye başladın...
Tamam, babam vurdu vurmasına da sanki ilk kez dövüyor?" Bubam değil mi? Döver de sever de! Aman bee . Valla ben on beşime gelmeden yaşlandım.. Sanki anamdan önce kocadım... Ninem saçımı tararken demedi mi zaten. " Gız farşa! Ananın başında bile bir tel beyaz yog, sen gocamışın gız kara kerimazan" dememiş miydi ? dediydi. Hemi de geçen aşam eşikde saçlarımı dararken dediydi.
Artık iyice işkillendim gendimden.Ama gördüğüme öyle çok eminim ki...Gördüm... Gördüm… Gör... Görmedim be aman ayakta yalan uyduruyorum...
Yeter gayrı Sebahat. Valla, belim bıkırdım koptu. Şu elma ağacına çık Allasen. Sonra ağacın dallarına ayağınla vur, ellerinle dalları tut silkele. Olmadı uzun sırıkla kalanları düşür.Bir de eğil belin kanadın kopsun elma toplıcam, diye...İyiymiş valla... Ben artık toplamıyom. Dabakhaneye şey mi daşıyoruz ayol...Yapdıh da n’oldu?
İrilerinden seçtiğim bir kaç tane elmayı eteğime koyup, fındık ağacının, çatal köküne oturdum... Güneş ne zaman tepeye dikilmiş? Hangi ara öğlen olmuş anlamadım... Neyse şu elmaların tadına bakalım da yorgunluğum geçsin...
-Nereye gidiyon gız Sebahat?
-Az su döküp gelecem gız. Sende anam gibi her haltı sormasan ölür müsün?
-Kız nere gidiyon.Aha, çömel, işe olduğun yere.Bizden gayrı kim var?
-Olmaz, utanırım senden.
-Şimdiye gadar utanmadın da şimdi mi utancan tuttu a haspam.. İyi madem.Çabuk gel..
Eteğimde topladığım elmaların hepsini yedim yemesine ya hala Sebahat gelmedi... Üstüne üstlük dağ başının kenarı...Her çıtırtı içime bir ürperti koymaya, yediğim elmaların suyu midemden ağzıma kadar acı acı çöreklenip beni ürkütmeye, kalbimin sesi yükselmeye başladı.
Zaten geçen gün Rahime halam dememiş miydi / “Dağ yolunda bir adam gördüm. Uzun boylu, gapgara Çingenlere benziyodu. Sırtında bir heybesiynen, golanı, yüzünde boydan boya derin bıçah yarası vardı. "Aha bu gadar!" deyip, iri parmaklı, etli ellerini göstermemiş miydi? Bileğinden tutup . Yorulunca da ayaklarını bırakıp, elleriyle goşuyormuş. Gözüne kestirdiği çocukları heybesine atıp, aç kaldığında onları yiyormuş. Allah vermesin. Ya açsa? Ya beni de yerse?
Aman yok be beni niye yesin, ben kazık kadar kızım. Çocuk muyum? Onu karşıdan görür görmez ayaklanır kaçarım. Ya Sebahat nerede kaldı? Yoksa, onu buldu da yedi mi?
-Gız Sebahattt nerdesin ? Yoksa muhtarın küçük oğluylamı buluştu. Allah vermeye de kendine bişi yaptırmasa bari. Gız sebahattt. Adın batsın kızz nerdesinnn?
-Geldim geldim ne bağırıp duruyon Çingenler gibi?
-Gız bu halın ne senin? Cin çarpmışa dönmüşün.
-Amannn. Surma. Şey yani. Hiç bişi yoh.
-Ne yani gız? Biriylen mi boğuştun?
- Gittiğim yer yamaymış. Bende, şey, fark edemedim. Oradan öyle oldu işte
- Ne oldu oradan? Necece konuşuyon gız sen?
- Yuvarlandım işte gız, yamadan aşağıya yuvarlandım. Yuharı çıkana kadar da anca geldim işdeee.
-Fındık tarlasından aşağıya yuvarlanıp, mısır tarlasınadamı uğradın gıszz yosam?
- Yoo, uda nerden çıktı gız?
- -Ne bilem bahsana. Yeleğinin arkaları hep fasulye teveği yapışmış
- - Imm, hee, o mu, o şey gız
- - Ney u?
- - Aman be sende, buraya gelirgen ineklere alaf aldıydım mısırlıktan, oradan yapışmıştır.
- -Gelirgen önüm sıra geldiydin sen. O zaman yohtu bunlar.
-Aman be deli gız. Gündüz gündüz ayallendin mi sen gene? Hadi işimize bahalım. Aşam olcek nerdeyse.
-Valla Sebahat, anangil seni böyle görürse seğen için hiç eyi olmaz. Alnının ordasından vururlar seni. Bahh demedi deme. Ne yaptıysan bağada söyle yosam bi daha senle hiçbir yere gitmem peşin peşin deyim yani.
-…
- ee de hadi biriylen mi buluşdun? Desene gız, merahtan çatladım burda.
- -…
- - Kime diyom gız? Sebahat diyom ya
- - Aşam herkes yatınca anatırım gız. Şimdi eve goşalım. Anamgiller merah etmiştir.
- - Anatcan emme. Bah söz verdin. Sebahat, Sebahat?
- - Öllünkörü gız ! Ne var zabahtan beri, Sebahat Sebahat? Adımımı ezberliyon?
- - Damam ya susdum…
- - Sebahatt?
-...
-Sebahat
-Allamm, sen bağa sabır ver
- Damam be susdum
...
...