- 876 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLER(36): MACUNCUZÂDE(Bekâyî)
ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLER(36): MACUNCUZÂDE(Bekâyî)
Mustafa CEYLAN
**************************
1595 Yılının Ocak ayında karısı ve karısının sevgilisi tarafından boğazı sıkılarak öldürülür ve “sarhoşlukla yanarak ölmüş” desinler diye de öldürdükten sonra kasden yangın çıkarılmış ve yakılmış bir şairimizdir.
*
XVI.Yüzyıl şairlerimizden olan macuncuzâde, "Cimri Cingan" adında İznikli bir macuncunun oğludur. Kaynaklar, esas adının Abdülbaki veya Mehmet Çelebi olduğunu belirtirler. Babası macuncudur ve babasının mesleğine yönelmez, ilim öğrenmek için Hocazade Kurt Çelebi ve III.Murad’ın hocası İbrahim Efendi’den dersler alır. Manisa medreselerinden birinde müderris olarak görevlendirilir. Ramazan ayında III. Murad’ın cülusu sebebiyle ona bir arzuhâl sundu ve kırk akçe ile İstanbul Merdümiyye Medresesine atandı. Bundan sonra, saraya yakın olmaya devam eden şairimiz, her yıl ücret artışı ile bir başka yere makamı yükseltilerek tayin edildi. Galata ve Üsküdar kadılıklarına getirildi, azledildi ve bir yıl geçmeden tekrar atandı.
*
Böyledir işte… Şiirin maharetleri bunlar. Ne demiştik? "Yaşa, Varol padişahım!" diye övgünameler düzüp makama sunduğunda, yaşadın demektir. Şiir kulağa hoş gelen o söz güzelliği ile allar pullar seni, ceplerini doldurur, makamdan makama kelebek gibi yükseltir, kazancını arttırır, hayatın değişir, süslü kaftanların, şahane konakların, arazilerin, bağların ve bahçelerin olur. Benzin pompasının ve süslü koltuğun yanında iken, hak, hukuk, adalet ve garibanlar, ezilen halk dediğinde; makam sahibinin hışımına ve koltuğun öfkesine düçar olursun. Sürülürsün ilden ile, makamından olur, perişanları oynarsın. Sonra, aynı sivri dilliliğe devam edersen, ferman çıkartılır hakkında katli vaciptir deyu.
*
Demiştir Ki:
“Murâdını veren merde Hüdâ’dır
Hüdâ’dan istemek râh-ı Hüdâ’dır.
Hidâyet idicek lûtfundan Allâh
Kişiyi sevk ider maksûda her gâh
Çü bülbül gördi ol ziynetle dehri
Çıkup seyr eyledi etrâf-ı şehri
Temâşâ kıldı herkes âleminde
Şarâb-ı nâb ile kendi deminde
Velî kendü kalup tenhâda bî-yâr
Ne gül andan ne ol gülden haberdâr
Belâ vü mihnetini yâd kıldı
Figâna başlayup feryâd kıldı
Meğer ol yerde kim zâr-idi bülbül
Karîb idi ana sohbet-geh-i gül
Gülün kulağına girüp ol efgân
Nesîm-i subha fermân itdi ol ân
Sevindirdi varup ol nâ-tuvânı
Alup gül sohbetine geldi anı
Çü gördü bezm-i bülbül oldu şâdân
Yakın kaldı ferahdan vermeğe cân
Varup âdâb ile kıldı kıyâmı
Rüku’ idüp ana verdi selâmı
Zemîn-i hidmeti bûs itdi bî-had
Güle medh ü senâlar kıldı bî-âd”
*
Böyledir sevda. Ve sevda sınır tanımaz. Ve sevda ölümü göze alır. Ölür ve öldürür. Hele hele yasak sevda, amansız, dermansız bir hastalıktır. Sonu, hüsrân denizinde yok oluştur.
Şairimizin eşi, bir başka kişiye sevdalanır. Sevgilisiyle beraber şairi ortadan kaldırma planları yaparlar. Ve o menfur olay cereyan eder. Şairimiz karısı ve onun sevgilisi tarafından öldürülür.
Mahkeme sorar, derler ki:
-“İçkiye müptelâ idi. Girdi kütüphaneye, kilitledi kapıyı içeriden. Kütüphanenin tandırı-ocaklığı yanına sarhoş ya sızıvermiş. Uyuyup kalıvermiş. Tandırdan sıçrayan ateşle tutuşmuş elbisesi, yanmaya başlamış çevresi. İçeriden sesler gelince kütüphane kapısını kırıp girdik içeri. Her taraf yangın yeriydi. Masanın üzerinde şişeler vardı. Su sandık, döktük şairin üstüne, maksadımız onun yanmasını önlemekti. Meğer onlar, su değil, içki imiş. Ateşin üstüne gaz dökmüşüz sanki. Hata eyledik. Yangın arttı ve söndürmemiz imkânsızlaştı.”
*
Şairimizin "Gül ü Bülbül Mesnevisi" adlı eseri bulunmaktadır. “Şirvan Şah ve Şemayil Banu” adında bir eserinin daha bulunduğu söylenirse de, bu eserin varlığı ve ona ait olduğu doğrulanamaz. 935 beyitten meydana gelen "Gül ü Bülbül Mesnevisi" nin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunduğunu kayıtlar zikreder.
*
SON SÖZ OLARAK ŞAİRİMİZDEN İKİ BEYİT SUNALIM :
“Nola her dem nikâb ile çıkarsa yollara zenler
Ki bağlar yüzlerini kasd-ı gâret itse rehzenler
Eylerse hezâr efgân kulak mı kabardır gül
Ey gonca gülistânda bilmem ne öter bülbül.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.