ÖZLEMİM DAĞLARADIR
Dem’i bahar, alaca kar koyağında dağların/
Koyunları, kuzuları özlemedim diyemem/
Ovalar, kuş bakışı ayağında dağların/
Boz dikenli yazıları özlemedim diyemem/
Konuya bir hikaye ile başlamak istiyorum. Oldukça kuş meraklısı zengin bir adamın; dilden anlayan güzel mi güzel, sevimli mi sevimli bir kuşu varmış..
Tâcir zengin, uzak diyarlara giderken sevimli kuşunu; kafesi ile birlikte bahçesindeki salkım söğüt ağacının dalına asar, öyle gidermiş. Tâcir zengin; yine günlerden bir gün, bahar mevsimi uzak diyarlara gittiğinde, bahçeye konan göçmen kuşları; kafesteki tutsak kuşa acıyarak, kurtuluşu için formül aramaya çalışmışlar.
İçlerinde en yaşlı göçmen kuşu demiş ki;’’yarın sahibin sana türlü türlü yiyecekler getirecek, özlediğine dâir dil dökecektir. Lâkin sen , onu görür/görmez ölmüş numarasına yatacaksın!. Ve o, senin gerçekten öldüğüne inanarak; incitmeden dışarı bırakacaktır. Sen de o esnada, gerekeni yapacaksın.’’
Durum, aynen uygulanmış. Adam, kafesteki kuşunu ölmüş görünce; üzülerek dışarı çıkarmış ve ağacın dalları arasına incitmeden koymuş.
Tutsak kuş, daha durur mu!. Hemen pervazlanarak hemcinslerinin arasına karışmış ve aynı zamanda özgürlüğüne kavuşmuş. Zengin tâcir arkasından bağırarak; “ey sevgili kuşum! Ben seni fındık, fıstık, badem ile besledim. Bu yaptığın nankörlük ve ihânet değil mi?” demiş.
Tutsak kuş ise, sahibine şöyle seslenmiş. “ Şimdi mor sümbüllü dağlarda sonsuz hürriyet beni bekliyor!. Senin fındık, fıstık, bademinden benim özgürlüğüm bin katlı yeğdir.’’
Hikayede geçtiği gibi, benimde özgürlüğümü tam yaşama zamanım. Yâni sevda aylarım. Yâni ala baharım. Kanımın fokur fokur kaynadığı, damarlarımın kıpır kıpır oynadığı bir mevsim...
Her ne kadar da bazı bölgelerimizde bahar erken gelse de, bizim buralarda sırtımız daha yeni ısındı. Soğukların sarmalından daha yeni kurtardık. Buluttu, yağmurdu, fırtınaydı derken ; gök yüzünde güneşin göz kırptığını, ay’ın tebessümünü geç de olsa yeni fark eyledik.
Neyse!. Başkalarını bilmiyorum ama, kendi adıma konuşacak olursam; gayrı beni Yaradan dan başka kimse tutamaz . Velev ki önüme Zaloğlu Rüstem’de çıksa; “zabt” ım mümkün değildir..
Gizemli ve mor sümbüllü dağlar, çiğdemli/çirişli çavlı koyaklar, kar altından çıkan mûnis çiçekler şimdi beni bekliyor. Kayaların yüzeyinde mayışan kertenkeleler, doğanın rengine ayak uyduran bukalemunlar(iki ayaklı bukalemunlar hariç), kış uykusundan uyanarak; deliğinden gün yüzüne kavuşan börtü/böcekler beni bekliyor!. Boz şahanlar, Kartallar, Atmacalar da ... Ve bir koro halinde “gel” diyorlar, “gel!.”
... devamla, ‘’ne diye güdeceksin elin üç keçisini, beş koyununu! Boş ver kirli siyasetteki, Ali Cengiz oyununu! Bıkmadın mı, Hâlâ usanmadın mı?’’ diyorlar!.
İçtenlik içeren bu çağrıya, kayıtsız kalamam dostlar!. Şimdiden tezi yok, patika yollara revanım.. Yalnız bu sezon da gönlümde; Binboğalar, Beritler ve Şar dağı yatıyor!. Hemen belirtmeliyim ki, Şar dağının önceliği var!. Biliyorum kırgındır bana, dargındır hayli yıl. ‘’Başım kel , gümrah ormanlarım yok diye mi , tenezzül buyurmuyorsun?!’’ şeklinde kahırlanıyor!.
Bölgemin insanından benim gibi; doğa aşkı, dağ tırmanma tutkusu olan varsa, buradan ilan ediyorum.. Fazla kendisini hırpalamadan, dizinin dermanına güvenen ve beni yarı yolda bırakmayacak eforda olan; üç-beş arkadaşa ihtiyaç duymaktayım. Onların sâyesinde, Şar dağına tırmanmak istiyorum ve önemli yerlerini görme arzusundayım..
Çağrı kervanıma katılmak niyetinde bulunanlar; Gerek e-mail’imden, gerek telefonumdan şahsıma ulaşabilirler. Lâkin tecrübe gereği bazı önerilerim olacak. Birincisi: Sabahleyin erken bir saatte(07:00-07:30)arası, harekete geçmemiz gerek. İkincisi: Götüreceğimiz çam sakızı/çoban armağanı kahvaltı türü nevâlemizi, efsanesi olan bir yerde atıştırmamız gerek. Üçüncüsü: Terleyip üşümemeleri bakımından sırtlarını ve sırt çantalarını buna göre tanzim etmeleri gerek..
Gün tayinini ve buluşma mahallini, ikili görüşmelerimizde veya paslaştıktan sonra söyleyeceğim. Haydi dostlar!. Var mısınız şöyle stresten ve kalabalıklardan uzak; dağ havası solumaya ve enerji depolamaya!.. Fakat sizler olmasanız da ben, Allah’ın izniyle kararlıyım. Şunun şurasında ne kaldı ki, vakt-i zevâle!.
Belki beş-on sene sonra bizim de dizlerimiz tutmaz, bizimde sevdamız bitmiş olacak!. İyisi mi hırsımız kursağımızda kalmadan, geliniz tabiatı birlikte temâşa edelim!. Geliniz birlikte dinleyelim aks-i sedâmızı!.. Siz bilirsiniz yoksa...
Bu arada: ‘’oy dağlar dağlar, mor menevşeli/ Esiyor bağrıma Albıstan yeli’’ diyen ,ozanımızın da ruhunu yâd edelim!.
Ahmet Süreyya DURNA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.