- 1192 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİRİYLE KÖŞEYİ DÖNENLER (1): Firdevsî
ŞİİRİYLE KÖŞEYİ DÖNENLER (1): Firdevsî
Mustafa CEYLAN
************************
(Doğumu: 940, Ölümü: 1020)
İran’ın büyük şehirlerinden birisi olan Meşhed’e 20 km uzaklıkta ve günümüzde "Fâz" adıyla anılan "Baj Köyünde" "Abrâhe Çayı" kenarında bir çiftlik evinde dünyaya gelmiş, "İran Millî Şairi" Firdevsî, şiiri yüzünden köşeyi dönenlerin en başındadır. Lakabı Fahruddin, künyesi Ebû’l Kasım olan ve babasının Firdevs adıyla bilinen bir bağın bahçıvanı olması sebebiyle Firdevsî adıyla anılır. Şairin babası köyün ileri gelen, toprak sahibi olan "dihkânlar"sülâlesinden İshâk Bin Şeref Şah’tır. Şair, 25 yaşına kadar İran tarihi, Fars ve Arap Edebiyatı konusunda eğitim almış, yazmakta olduğu gazel ve kasidelere Pehlevice eserlerden faydalanarak, özellikle Hüdayname’den esinlenerek, İran tarihi ve İranlı Padişahları anlatan övgünamelerini ilave etmeye çalıştı.
"Şahname ya da Şehname" adıyla anılan ve baştan sona Türk kahramanı Alper Tunga’ya saldıran eserini yazdıktan sonra başından geçenleri anlattığımızda şiiri yüzünden nasıl köşeyi döndüğünü öğrenmiş olacağız.
İran’ın en büyük ve en önemli şairi olan Firdevsî, "şahname"yi kaleme alırken kimlerden destek ve ilgi gördüğünü açıklamış, kaynaklara ulaşmada ve diğer konularda yardımlarını gördüğü bu dostlarını eserinde överek anlatmıştır.
Bu kişiler :
"1) Hüseyn-i Kuteybe / Huyeyy-i Kuteybe : Tûs valisi. Şairin en büyük destekçilerinden birisi.
2)Alî-yi Deylem / Deylemî : Tûs’un dihkân ailelerinden olan Alî-yi Deylemî ve babası Bû Dulef şairin destek gördüğü ve dizelerinde övgüyle bahsettiği kişilerdir.
3)Ebû Mansur Muhammed bin Abdurrezzâk-i Tûsî (Ö:350/961): Tûs valisi. Bu emirin isteği doğrultusunda Şahnâme-yi Ebû Mansûrî’nin konuları değişik yerlerden toplanarak Firdevsî’ nin hizmetine sunulmuştur. Onun destek ve yardımlarını Firdevsî dizelerinde dile getirmiştir.
4)Ebû Alî-yi Sîmcûr ( Ö.388 / 998): Samanoğullarına bağlı Horasan emiri,Şahname’nin yazımı sırasında şaire büyük destek vermiştir.
5)Arslan Câzib ( IV/X.yüzyıl) Sultan’ın nüfuzlu kumandanlarından biridir.
6)Nasr Bin Sebük Tegin ( Ö.412 / 1022) Sultan Mahmud’un kardeşi. Sultan ile Firdevsî arasında Şahname’nin sunumu için aracılık yapmıştır.
7)Ebû’l Abbâs Fazl Bin Ahmed-i İsferâyinî (Ö.404 / 1014): Sultan Mahmud’un ilk veziri. 394-395 / 1003-1004 yıllarında Sultan ile Firdevsî’yi tanıştırmıştır. Şair son zamanllarında yoksulluk çekerken yine onun yardımıyla Şahname’yi sultana sunmuştur. Dizelerinde ondan övgüyle bahseder.
8)Ahmed Bin Hasan-i Meymendî (Ö.424/1033) :Sultan Mahmud’un ikinci veziri ve yakın dostu. Firdevsî’nin muhaliflerinden biridir ve hakkında dedikodu yaparak onu sultana kötülemiştir. Ancak sonraları Hindistan seferinde sultana eşlik ederken şairin yaptığı işin karşılığını vermesi hususunda sultanı ikna ederek onun destekçisi olmuştur.
9)İsmail-i Varrâk (Ö.476 / 1084) : Ünlü şair Erzakî-yi Herevî’nin (V / XI. Yüzyıl)babasıdır. Firdevsî, Sultan Mahmud tarafından iyi karşılanmayıp Gazne’den ayrılmak zorunda kaldığında altı ay onun evinde saklanmıştır.”(1): Firdevsî, Şahname; nşr. Julius Mohl, I, s.11,VII, s.241, 252; IV,s.4-5 )
Firdevsî, bu destek ve teşviklere ilâveten; Gazneli Mahmud’dan umduğunu bulamamış, aksine hayâl kırıklığına uğramış, sultan’a hicviye de yazmıştır. Gazneli Mahmud’tan korkup saklanmış, yıllarını verdiği eserini alarak Taberistan’a gitmiş, Emir Şehriyâr’ın huzuruna çıkmış, eserinden sunmadan evvel Sultan Mahmud’a yazdığı hicviyeyi sunmuş; Şehriyâr’ da Sultan Mahmud’a olan sevgi ve saygısından ötürü hicviyenin her beytine bin dirhem vererek satın almış ve imha etmiştir.
Nizâmî’ nin rivayetine göre, “Ahmed Bin Hasan-i Meymendî sürekli olarak Sultan ile şairin arasını bulmaya çalışıyor, bunun için fırsat kolluyordu. Sultan Hint seferinden zaferle dönünce bir yolunu buldu ve Firdevsî’ ye gereken ödülü vermesi için ikna etti. Sultan yaptıklarından dolayı pişmanlık duydu ve daha önce vermesi gereken ödülü gönderdi. Ancak, Sultan’ın hediyelerini taşıyan kervan Tûs’a girerken, Rezân kapısından da şairin cenazesi çıkmaktaydı .(2)(Devletşâh-i Semerkandî, Tezkiretü’ş-şuarâ, s.54, Bedîiüzzamân Furûzânfer, Sohen u Sohenverân, s. 51, Şahname, Julius Mohl, Giriş s.z;E.G Borowne, Ez Firdevsî Ta Sa’dî, s.199-200, Zebîhullâh Safâ, Târîh-i Edebiyyât Der îr3an, I, s.483-484, Huseyn Rezmcû, Kalemrov-i Edebiyyât-i Hamâsî, II,s.12, Saîd Hamîdiyân, “Firdevsî, D3anişnâme, I, s.652 )
**
Umduğunu bulamadığı Gazneli Sultan Mahmud’u eserinde övdüğü mısralar aynen şöyledir :
“194- Tanrı dünyayı yaratalı böyle bir padişah gelmemiştir. Tahta çıkıp da güneş gibi tacını başına koyunca yeryüzü fildişi gibi parladı. Sen bütün yeryüzünü aydınlatan asıl parlak güneş kimdir, biliyor musun? Bu güneş, parlak talihli bir şah olan Ebû Kâsım’dır. Tahtını bir taç gibi olan güneşin yanına kurmuş.
195-Doğudan batıya kadar her yerin süsü olmuş, onun gücü ve büyüklüğüyle her yer altın hazinelerine dönmüştür. Onun sayesinde bahtımın yıldızı uyandı ve zihnimdeki düşünceler çoğalmaya başladı. Artık söz söyleme zamanımın geldiğini anladım. Şimdi eski zamanlar yeniden canlanacak. Bir gece yeryüzü padişahını düşündüm, onu takdir ettim ve ona övgüler yağdırdım. Gönlüm o karanlık geceyi aydınlatan bir ışık gibiydi. Gözüm yumulu, gönlüm uyanık olarak uykuya daldım.
200-Aydın ruhum rüyada, suyun içinden parlak bir mumun yükseldiğini gördü. Dünya yüzü evvela lacivert renkli gecede, o mumun ziyasından sarı bir yakut gibi aydınlandı. Ova bu aydınlığın altında süslü bir kumaş gibi duruyordu. Derken ovada bir taht peyda oldu. Bu tahtın üzerinde ay gibi bir padişah oturuyordu. Başında da külah yerine bir taç vardı. Sağ yanında iki millik bir esafeyi saf saf dolduran bir ordu; sol yanında da yedi yüz iri fil vardı.
205-Din ve adalet husunda kendisine yol gösteren temiz yürekli bir vezir önünde, ayakta duruyordu. Saltanatının bu yüceliği, bunca asker ve o iri filler başımı döndürdü. Şahlara yaraşan o yüzü görünce, etrafında bekleyen büyük adamlara : Bu bir saltanat tahtı mı, yoksa gök mü? Bu gördüğüm bir taç mı, yoksa gökteki ay mı? Onun önünde duran ordu mu, yoksa gökteki yıldızlar mı? Diye sordum. Onlardan biri de bu soruma karşılık olarak : O Rûm, Hint ve Kannûç’ tan Sind deryasına kadar uzanan ülkelerin hükümdarı Sultan Mahmud’dur.
210-İran ve Tûran ona kuldur. Bu ülkeler onun buyruk ve görüşlerine göre yaşar. Bu padişah yeryüzünde adaleti sağladıktan sonradır ki, saltanat tacını başına koymuştur. Cihana hakim olan Sultan Mahmud’un, bu büyük padişahın adaleti sayesinde artık kurtlar koyunlar aynı yerden su içebiliyorlar. Keşmir’den Çin denizi’ne kadar bütün padişahlar onu över. Beşikteki bir çocuğun dudaklarını anasınıjn göğsünden ayırır ayırmaz ilk söylediği Mahmud olur.
----------------------------DEVAM EDECEK---------------------
YORUMLAR
Edebiyat ve özellikle de şiir, tarihin her döneminde ve hemen her erk sahibine yağdanlık eden ikbal peşindekilerle dolu olduğu kadar; bunlara tenezzül etmeyerek, inandığı doğruda başını vermekten korkmayanlarla da doludur!
Bugün en çok siyaset nasiplenmiştir bu tür insanların icraatından.
Okumakta olduğumuz bu değerli yazı serisi, geçmişten bugüne olagelen yaşanmışlıklardan ne gibi ve ne derece dersler çıkarılması gerektiği yönünde önemli vurgularla dikkat çekmekte; çok yönlü göndermelerle aslında ortak akla da hizmet etmektedir. Emeklerinize saygıyla hocam...