- 702 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İBRETLİK
İBRETLİK
Köye yeni atanan öğretmen, ders bitimi sonu hem köyü hem de köylüyü tanımak için köy içerisinde gezintiye çıkmıştı. Köyün sokaklarında dolaşırken kapının önünde bir bacağını uzatmış, gözlerini uzaklara dikmiş oturan bir adam gördü. Yanına kadar gelip selam verdi. Oturan, selam verene yarım gözle baktıktan sonra;
--Aleyküm selam, dedi. Umursamaz bir ifade ile.
Öğretmen, bir süre etrafa bakındı. Oturması için bir teklif bekledi ama adam hiç oralı değildi. O, hala uzakları seyrediyordu. “ Bu da kim böyle, nerden çıktı?” diye geçirdi içinden. Öğretmen, adamın baktığı yönü ve adamı inceledi, göz ucuyla. Nereye baktığını kestiremediği gibi böyle kayıtsız kalmasına da bir anlam veremedi. Bütün cesaretini toparlayıp adamın yanına kadar sokulup tepesine dikeldi.
- --Oturabilir miyim? Dedi yavaşça.
Adam, sesi yeni duyuyormuş gibi kendisini toparladı. Yanındaki boş minderi silkeleyip düzelttikten sonra:
--Buyur, şöyle otur, dedi.
Öğretmen, “sağ ol.” Diyerek gösterilen yere oturdu fakat adamın kör tarafına denk gelmişti. Adam, onu görebilmek için yarım sağ yapmak zorunda kaldı. Yabancıyı yukarıdan aşağıya süzdükten sonra:
--Kusura bakma, tanıyamadım, kimsin, kimlerdensin?
Öğretmen, yüzüne sıcak bir tebessüm kondurarak;
--Ben köyünüze atanan yeni öğretmenim. Adım Selahattin. Köye geleli iki ay kadar oluyor. İki defa veli toplantısı yaptım, birçoğu ile tanıştım. Nedense bazıları gelmedi. Sizi de hiç göremedim. Okula giden öğrenciniz yok mu?
Osman, öğretmenin yüzüne tuhaf tuhaf baktıktan sonra, sert bir ifadeyle;
--Bizimkiler okulu bitirdiler.
--Ortaokula mı gidiyorlar?
--Yok, okula falan gitmiyorlar. Birisi davar güdüyo, öteki de çift çubuk işiyle meşgul.
-- Keşke okutsaydın, dedi öğretmen üzgün bir ifade ile. Sen mi okutmadın, çocuklar mı okumak istemediler?
Osman, sorulardan sıkılmıştı.
--Durumumuz müsait değildi. Okutamadık işte. Hem okusa ne olacaktı, Kayseri’ye kadı mı olacaktı? Dedi çokbilmiş bi eda ile.
-- Belli mi olurdu? Bakarsın kadı da olurdu kaymakam da. Olanlar başka dünyalardan gelmiyorlar ya. Onlar da bu ülke insanının çocukları. Okumadan bu dediklerin elbette olmaz. Gayret kuldan, vermek Allah’tan
-- Haklısın öğretmen bey, dedi. İstemeyerek de olsa. Gözlerini yine karşı yamaçlara dikti.
Yamaçlardaki ağaçların yapraklarının çoğu yeşilden altın sarısına dönmüştü. Hatta bazıları kırmızıya dönüşmüş, ebruli olmuştu. Yeşilin ve sarının tonları yamaçlara ayrı bir güzellik vermişti. Her mevsimin kendine has ayrı bir güzelliği vardı. Öğretmen de bir süre bu manzarayı seyretti. Hem hayranlığını ifade etmek, hem de konuşma ortamı oluşturmak için;
-- Ne muhteşem manzara, tam kartpostallık, dedi, adama bakarak. Öteki de söze kayıtsız kalmamak için;
--Hıı, dedi karşı yamaçlara bakarak.
Bir müddet sesiz bakıştan sonra öğretmen gözlerini manzaradan alıp adama döndü.
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.