Yanlış Anlaşılma-k
Yanlış anlaşılmazsa bu defa sayfamda "yanlış anlaşılmak" ile alakalı bir şeyler karalamak istiyorum. Sakın yanlış anlamayın karalamak derken yazmayı kast etmiştim.
Anlaşılamamak insanoğlunun bilhassa filozof takımının en kadim ve derin yaralarından, dertlerinden biri bildiğim kadarıyla.
"Döngüsel idrak kukuşamsal evrensel yaşamı patiskamsı söylemler dışımsına iteler fakat köt devimselliğini kendi tasması ve kuruşsallığında sağınımdadır" diyen bir filozofun (kendini filozof zannediyor ciddi ciddi ) "anlaşılamamak" gibi bir problemi olması kadar doğal bir iç burkusu yaşamsallığında dürtülmesi neokaşıtsal açıdan gayet biyonormalé değil midir sizce?
Hemen havaya girdiğinizi ve "tabi la normalé’dir" dediğinizi duyuyorum sanki.
Hadi ya… Şaka şaka!
Yanlış anlaşılmamanın ilk şartı bence yanlış konuşmamak olmalıdır. Fakat filozof milleti öyle değil, hem ağzına çıkan her sözden mana çıkacak hem de her sözü bittiğinde illa “haklısın üstat” diyeceksin ki rahat etsin yoksa haylaz çocuklar gibi salya sümük ağlayıp ayaklarını yere vurup “anlaşılamıyorum laaa, anlamıyosunuz beni. anlamıyosunuz işte” diye akşam babaları eve gelmeden içeri adım atmayacaklar.
Bu sebeple “anladım “ demek bin belayı savuşturduğu kadar, bazı hallerde yüz bin belayı da dersiz başınıza musallat eder Allah muhafaza!
Felsefe bölümüne başlayan öğrencilerin ilk ve en derin sıkıntısı bir baltaya zük olamamaktır. Sap olmayı zaten hayal edemediklerinden onlar direk “baltaya zük” olmaya çalışırlar ki bizzat bu deneyimi yaşamış bir vatan evladı olarak çektiğim sıkıntıyı bir ben bilirim bir de Allah.
Hele oda arkadaşımın her defasında “Biz var mıyız? Yoksa bir hayal âleminde mi yaşıyoruz? Yoksa madde yok mu? Varsa madde nerde?” gibi zırvalıklarını “Oğluuuum bak sınav zamanı birahanelerde “vamıyım yokmuyum? “ ayaklarıyla karı kız ayaklarına girme sonra okuldan atılınca ben sana “’Diploma var mı? Diploma yok mu?’ diye sorarım bak” diyerek gayretle önlemeye çalışmak gibi vazife idrak etmek beni hayli perişan etmişti.
Anlaşılmak kadar hoş bir durum yoktur. İnsan anlaşılınca anlatır, anlattıkça da anlaşıldığını zannedip zırvalamaya başlar.
E ondan sonra da anlaşılmaz bir hal alır ve yine zırlamaya başlar “La anlaşılmıyorum yaaaaa”.
Bir de kulak olayı var tabi anlaşılmamak vaziyetinin içerisinde. Sadece anlatılanın aç, sarih bir lisanla anlatılması değil dinleyenin de konuşulanı duyabilmesi lazımdır ki bu hususta memleketimizde bir sıkıntı yok şükürler olsun. Zira her kulak kabartan başka bir şey kabartmaya gerek kalmadan karşıdakinin ne söylemek istediğini, ne ima ettiğini sözlerden ziyade kaş göz çene işaretlerinden anlayabiliyor.
Memleketimizin yetiştirme gafletinde bulunduğu değerli Felsefe Hocası Paranoğmal Düşünsel Güç ve İçsel Kuvve derneği Başkanı Sayın Hocamız Bayramali Bey bu konuda “ Bir laf söyledum sağira , Zor duyurdum bağira bağira “ diyerek olayın vahametini ve toplumsal dezontorizasyonunu kısa ve öz olarak ne güzel izah etmiştir.
Bir yakınım kulak protezi kullanmakta ve Cuma namazını eda etmek maksadıyla (başka maksadı yoktur vallahi) camiye gider ve farzın secdesindeyken kula cihazının pili biter, önünde de kimse olmadığından on dakika bekler hocadan ses yok, yirmi dakika yine yok, sonunda dayanamaz kalkar bir de ne görsün camide kimse kalmamış.
Bir de sözü başka tarafından anlamak denilen bir “filozofişik” durum vardır ki bu hemen hepimizin başından geçen ve bizi bazen zor bazen yaş duruma düşüren vaziyetlerin genel adıdır.
Mesela otobüste orta tarafın genellikle yürümediği bilindiğinden “orta taraf yürü” diye ikaz edilir. Fakat “ Sıkışalım” der iseniz hele bir de Karadenizliyseniz bu durum kelimenin tam manasıyla “fitişik” bir durumdur ve neticede boy abdesti gerekebilecek atraksiyonlara sebebiyet verebilir. Misal verecek olur isek Karadenizli bir vatandaşımız kendi şivesiyle “Sıkışalım” der ve öndeki bayan “bana mı dedin ulan ?” diye sorarsa o da “Yok ben hepunuza söyliyirum,canunuz mi sikildi?” der ise ve bayanlar bu sözü “üzerine alırsa” (ki bizim bayanlarımız böyle sözleri üzerine almayı çok severler) ,alır almaz da yanındaki ayı görünümlü öküze “bak bana ne diyo sen de bakıyorsun ipne gibi” diyerek ajitasyonun kralını yaparsa o zaman size illa morgda boy abdesti veriyorlar,sikinti yok.
Durakta inmek için düğmeye bastığın halde ışık yanmamış ve bir durak sonraya doğru seyrederken şoföre “kaptan durakta bastım niye durmadın?” der iseniz sürücünün “Doğru yere bastığına emin misin bir de ben gösteriyim mi nasıl basılacağını?” sorusuna verilecek birçok cevaptan en mükemmeli sizi otobüsten kazasız belasız indirebilecek kudrette olan “Özür dilerim kaptan, hemen şurda ki zaten yürürüm iki dakika “ diyerek kıvırmak ve küfeyi kurtarmaktır hayırlısıyla bilesiniz.
Bir de yanlış anlamlara yol açacak davranış ve bakışlardan kaçınmak ruh ve beden sağlığımız açısından gayet önem arz etmektedir ki bunu değerli arkadaşım G.Y. K. bey’in başından geçen bir olayla kısaca ve yer zaman, isimler gizli kalmak kaydı şartıyla anlatmak doğru olur kanaatindeyim.
Bu sefil arkadaşım oturduğu sitedeki dairesine giderken yukardan başına çamaşırlar düşer. Bir de bakar üst katlardaki komşusu çamaşırların arkasından bakakalmış, üzüntü içerisinde. O sefil de yukarıdan süzülüp yanına düşen hanımefendinin küçücük iç çamaşırını eline alıp doğruca “asansör, daire kapısı, koca kapıyı açar, pata küt, ambülâns, hastane, yoğun bakım, fizik tedavi, psikolojik destek merkezi, sinir hastanesi, beyinsel elektro şok, bir daha, bir daha, bir daha, alışveriş merkezinin otoparkı” derken altı aylık sörfünü yapar garibim.
Malulen emekli oldu da para bağlandı aileye yoksa bayağı bir masraf ettiler, perişan oldular. Şimdi otoparkın bir köşesinde gelen geçenden “Bir sigara verirseniz mutlu olurum” diyerek sigara istiyor ve iç çamaşırı görünce düşüp bayılıyor talihsizim benim.
Bilirsiniz bu “anlamak” üzerine internette bir sürü bilmece bulunuyor. Misal :” o benim babam ama ben onun teyzesiyim ise ben kimim?” veya “ Babamın dedesinin halasının ebesinin şeysi benim neyimin ablasının kızının şeysi olur?” gibi bir sürü bilmece ve inanın içinden çıkmak zor. Verilecek cevapların doğru olması için soruyu yanlış anlamamak gerekiyor ve bu metot ile birinci sorunun cevabı “ Manyak” ikinci bilmecenin cevabı ise “Kaltak” olmalıdır.
Bir de siyasi yanlış anlaşılmalar var ki feci sonuçlara sebep olmaktadır biliyorsunuz ve şahitsiniz de idrak mekanizmamız dikkatini başka yöne verdiği için bu durumlar ifade edilirken “kader” veya “Kısmet” olarak değerlendirilir.
Bir siyasi lidere milletin söylediği sözler dikkatle dinlenmeli ve netice görünmeden paçalar iyice bağlanmalıdır.
Milletin dediğine dikkat etmeli, mesela bir siyasi lider için millet “ Başa Getireceğiz “ diyorsa farklı “ Başa Geçireceğiz” derse farklı muamelelere niyet etmiş demektir.
Neyse kısa keseyim, işler yığıldı,yanlış anlaşılmasın.
YORUMLAR
erolabi
Günaydın kardeş...
Nasılsınız ?
Hayırlısıyla..,
Bu arada "AKİL" adamlar listesinde yoksun...
???
Alallaaaaaa...
erolabi
Yeni yetme gazeteci hanımlar kürt yaza yaza köşelerinde kürt köşesi oldular..
Valla çıkar her şey..
İyi ki yokuz..
elimizi kandan uzak tuttuk...
dilimizi de uzak tutalım işallahhhhhh...
deniz-ce
ki ben b una inanmıyorum
yok öyle bişey!
yani yoktu.
ama artık var
Türküm demeye çekinir olduk.
vallahi yanlış anlamadık erolabi...
sizi okumak çok keyifli..
selam ve dua ile...
erolabi
Sen iyi bir yazarsın ...
Selam ve saygı ile...
Valla çok çok önemli ve dahi hayati bir konuya barnah başmışsın.
Yıllar önceydi...Müdür yardımcısı nöbetçi öğrenciyi çağurdı ve elindeki dosyayı çocuğa vererek emretti: ''Bu dosya ile işim bitti..Bunu al katibe hanıma ver..İlgili yerine soksun'' Bizler başladık gülmeye..Ama senin yazını okuyunca hak verdim şimdi..Yahu siz hiç bizim anladığımız şekişlde her hangi bir dosyanın o bahsedilen ilgili yere sokulduğunu gördünüz mü? Demek ki anlatımda bir hata yok..Anlayanda hata.
Müdür Bey veli toplantısında sesleniyor velilere Karadeniz şivesiyle '' Arka tarafta sıkışmayın..Gelin böyle ön tarafa..Burası rahat'' Şimdi...Bir veli toplantısında o kadar milletin gözü önünde halvet olmak mümkün olmadığına göre müdür beyin sözlerini cinsel bir olay olarak algılamak kimin hatası?
Kadın, Minibüs şoförüne soruyor: '' Başı Büyük mü?'' Yahu Başı Büyük İstanbul'da bir semtin adıdır...ne var bunda o kadar gülecek? Değil mi ama...Geri zekalılık işte...
Ya da yine kadıncağız gayet masumca soruyor: '' Şoför bey kalkıyor mu? '' Kah kaahh kahhh..Kihhh..Kiiihh kiiihhh...Ne var? Ne oldu? Nedir komik olan?
Adam elindeki parayı veriyor önündeki kadına ve diyor ki '' Şoföre verir misiniz?'' Anmammm..Anammm.Anammmm..Arabada kızılca kıyamet kopuyor...''O kadar meraklıysan karın versin''...Ya hamfendi karım burada olsaydı o verirdi..Ne var bunda o kadar kızacak anlamadım:'' gibi...
İşte böyle Erolcuğum...Bence anlatanda hata yok...Hatta senin o filozofta bile..Kabahat bizim..Anlayamıyoruz...
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları tarafından 4/2/2013 12:27:04 PM zamanında düzenlenmiştir.
erolabi
Söz ola kestire başı..
Söz ola kese savaşı
Demiş ya İsmet İnönü...
Selam ve saygı ile.
sen ne kadar anlatırsan anlat kişinin anladığı kadardır.... şoförün basmak benzetmesine bayıldım sağol erolabim..saygılar
erolabi
Selam ve saygı ile.
Bir de anladığınızın doğru mu yanlış mı olduğunu bilemediğiniz zamanlar vardır ki, külliyen yanlış anlamaktan iyidir diye mi kabul etmeliyiz. Yoksa yanlış anlamak hiç anlamamaktan daha mı iyidir? Gibi anlamak üzerine soruları çeşitlendirip analma karmaşası da yaratabiliriz.
Saçmaladım mı? Eğer evet diyorsanız amacıma ulaştım demektir. :)))
Yine gülümsettiniz, günümüzün koyu tonunu dağıttınız sağolun.
erolabi
Siz sağolun...
Selam ve muhabbetle ...
Bi da...
Ağuztoziş mulun
atmacaş ora
kale bozo van porpmi cözcoraaaa..
demiş Albay Fethi Okyar merhum