Aslı ve Astarı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Tanrım, sesimizdeki yağmur dinsin artık!
Bulutlar reddettikçe içimdeki kırıntıdan güneşi; sesimdeki yağmur, ıslatıyor karanlık ağaçlı yolları. Gözlerime iyi bak ve de kendi gözlerine. Hangimizde yok ki, o ıslak orman yolları? Önce kabul et, sonra itiraf. Senin kızgınlığın, gerçekleşmeyen hangi düşüne?
Kimse kimseyi çözemez tam tamına. Beni de yanlış tanıyorlar, üzülme. Oysa en azından bir kaçı kurduğum devrik cümlelerden anlamalıydı imla düşkünü olmadığımı.
Böyledir insan. İçindeki üşüyen hıçkırığı görebilmesi için sıtmaya yakalanması gerekir. İşte bak burada… Yazarken unutulmuş sözlerimden arta kalan bir avuç kül. Bunları da yolluyorum kendimi bırakıp da bir daha bulamadığım o yere.
Hatırlıyorum, çok uzun zaman önce büyümeyi reddeden kozalarımı. Zırh gibi giyindiler oldukları anı. Bunun hayatı temize çekeceğini düşündüler belki. Oysa yol alanların gerisinde kalmışlıktan başka bir şey değildi bu. Kurşun gibi. Ağır, çürütücü ve durdurulamaz bir ölüm duruşu.
Sıkışmış hissediyorum kalanımı bir satranç tahtasında. Tüm hamleleri hesap edilmiş ahmak bir oyuncu olmak. Dönmedolap olmak. Gücüme gidiyor. Doğruların kusurlu, hataların eksiksiz, kusursuz olması insanın içini acıtıyor.
Hangi kemirgen eksiltti doğrularımı? Arıyor, iz sürüyor ve yazık ki kendimden çok uzağa gidemiyorum. Kulağıma eski bir sözü fısıldıyor güçlü bir adam.
“İnsan neyi bilmezse ona gerek duyuyor ve neyi bilirse onu kullanamıyor”
Çok azdı bildiklerim ona rağmen bilmenin lanetini üzerime giyiniyorum…
Doğrular en çok vicdanla, arzuların savaşında yorgun düşer, ayağına yosunlar dolanır, çakıllar canını yakar ve defalarca kez düşer. Ama iyi şeyler çabuk tükenmez. Bütün kötü hisler ağırlık yapar sol tarafta. Ne gök insanı içine alabilir, ne de insan göğü içine sığdırabilir bu yükle.
Yaşamımın seyir defterinde gözüme çarpıyor bildiklerim, tozlu sayfalar içinde. Yıllar içinde adım adım öğrenilmiş her şeyi, benden alan hangi deresiz tepesiz gidenler. Yine kolay olanı seçiyorum, “suçlamak”. Oysaki benden başkası olabilir mi bendekini buruşturup çöpe atan, atabilen? Bir kere buna Tanrı izin vermez. Ve şükürler olsun ki o var, insanla mukayese edilemeyecek kadar merhametli, insanla mukayese edilemeyecek kadar affedici.
Yoksa ne zor olurdu dudakların küstah hallerini hiç unutmayan ve hataları bir türlü affetmeyen insanların bakışlarıyla yaşamaya çalışmak. Kalbime yarım yamalak tutunmuş var olma hissini yok ediyor o güvenden yoksun, kendini tanrının yerine koymuş bakışlar. Biliyorum bilmesine de bunu yine de kendini yok edemiyorsa da kendini yok saymayı istetecek kadar kırıyor, vuruyor o bakış.
Bıraksa keşke affedemediklerinin öfkesini artık... Bilmez ki öfkesi hatalarımdan değil, hatalarım hakkındaki kanaatlerindendir!
Ve unutmasın ki o bakış, tecrübedir en çetin öğrenilenlerin dahi öğretmeni.
Sinem Ilgın Omay/ Mart
YORUMLAR
Güven alıp vermenin kuraklığını bakışlara dek hissetmiş, yazı ile şiir arasında kalmış bir hali anlatıyor ya..ve bir de insan bildiğini kullanamıyor; bir anlamda bildiği gibi yaşayamıyorsa gerçekten bilmiş midir, bilmediğine ise aslında ne kadar ihtiyacı olduğunun farkında mıdır? Ortada bile bile yaşanan/yaşanmayan nedir ki ben yazının başına ve sonuna gidip gelen şu soruyu sormadan edemiyorum..ancak acı tecrübeler midir sesimizdeki yağmurları dindirir?
Düşündüren ve hissettiren yazınızı tebrik ederim.
Gönülden selamlarımla...
Anne Karanına
O qué
ve bu kabullenişin hüznü.
Gönülden selam ve saygılarımla...
harika ötesiydi sinemcim, kalemine hayranım zaten süper ötesi yazıyorsun abim, kelimeleri yerli yerinde kullanmana bayılıyorum, ustaca taşları yerine koyan taş duvar ustası gibisin allah yolunu daima açık eylesin bu edebiyat yolunda inşallah, ve gözlerine nem düşürmesin kelamına yüreğine sağlık
O qué
Saygılarımla
Benim küçük yazarım giderek büyüyor çünkü yüreği acı çekmeye başlamış:(
Güzeldi Sinem, çok güzel
Tebrikler...
O qué
Sevgi ve saygılarımla daim.
Balıklar göründü balıklar
Sahidendi renkleri
Yılgınlığın adresiydiler bazan,
Bazan soru işaretleri
Hayatı anlamak için içini kanırtırken
Kokuları sesleri yok saymalara gebedir her insan
Azıcık soldaştır yürek ona,
Lakin en çok can kırığı olur yüreğin fısıltıları
Şimdi susmak, susamakla aynıdır
Şimdi konuşmak, yokluğun öteki adı
Sembollere boğulmakla
Bu şehirle boğuşmak aynıdır
Yazılanın altına yazmak söylemek adetimden değilse de, yapıverdim işte veriverin küstahlığıma siz de...