15
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1953
Okunma


Tanrım, sesimizdeki yağmur dinsin artık!
Bulutlar reddettikçe içimdeki kırıntıdan güneşi; sesimdeki yağmur, ıslatıyor karanlık ağaçlı yolları. Gözlerime iyi bak ve de kendi gözlerine. Hangimizde yok ki, o ıslak orman yolları? Önce kabul et, sonra itiraf. Senin kızgınlığın, gerçekleşmeyen hangi düşüne?
Kimse kimseyi çözemez tam tamına. Beni de yanlış tanıyorlar, üzülme. Oysa en azından bir kaçı kurduğum devrik cümlelerden anlamalıydı imla düşkünü olmadığımı.
Böyledir insan. İçindeki üşüyen hıçkırığı görebilmesi için sıtmaya yakalanması gerekir. İşte bak burada… Yazarken unutulmuş sözlerimden arta kalan bir avuç kül. Bunları da yolluyorum kendimi bırakıp da bir daha bulamadığım o yere.
Hatırlıyorum, çok uzun zaman önce büyümeyi reddeden kozalarımı. Zırh gibi giyindiler oldukları anı. Bunun hayatı temize çekeceğini düşündüler belki. Oysa yol alanların gerisinde kalmışlıktan başka bir şey değildi bu. Kurşun gibi. Ağır, çürütücü ve durdurulamaz bir ölüm duruşu.
Sıkışmış hissediyorum kalanımı bir satranç tahtasında. Tüm hamleleri hesap edilmiş ahmak bir oyuncu olmak. Dönmedolap olmak. Gücüme gidiyor. Doğruların kusurlu, hataların eksiksiz, kusursuz olması insanın içini acıtıyor.
Hangi kemirgen eksiltti doğrularımı? Arıyor, iz sürüyor ve yazık ki kendimden çok uzağa gidemiyorum. Kulağıma eski bir sözü fısıldıyor güçlü bir adam.
“İnsan neyi bilmezse ona gerek duyuyor ve neyi bilirse onu kullanamıyor”
Çok azdı bildiklerim ona rağmen bilmenin lanetini üzerime giyiniyorum…
Doğrular en çok vicdanla, arzuların savaşında yorgun düşer, ayağına yosunlar dolanır, çakıllar canını yakar ve defalarca kez düşer. Ama iyi şeyler çabuk tükenmez. Bütün kötü hisler ağırlık yapar sol tarafta. Ne gök insanı içine alabilir, ne de insan göğü içine sığdırabilir bu yükle.
Yaşamımın seyir defterinde gözüme çarpıyor bildiklerim, tozlu sayfalar içinde. Yıllar içinde adım adım öğrenilmiş her şeyi, benden alan hangi deresiz tepesiz gidenler. Yine kolay olanı seçiyorum, “suçlamak”. Oysaki benden başkası olabilir mi bendekini buruşturup çöpe atan, atabilen? Bir kere buna Tanrı izin vermez. Ve şükürler olsun ki o var, insanla mukayese edilemeyecek kadar merhametli, insanla mukayese edilemeyecek kadar affedici.
Yoksa ne zor olurdu dudakların küstah hallerini hiç unutmayan ve hataları bir türlü affetmeyen insanların bakışlarıyla yaşamaya çalışmak. Kalbime yarım yamalak tutunmuş var olma hissini yok ediyor o güvenden yoksun, kendini tanrının yerine koymuş bakışlar. Biliyorum bilmesine de bunu yine de kendini yok edemiyorsa da kendini yok saymayı istetecek kadar kırıyor, vuruyor o bakış.
Bıraksa keşke affedemediklerinin öfkesini artık... Bilmez ki öfkesi hatalarımdan değil, hatalarım hakkındaki kanaatlerindendir!
Ve unutmasın ki o bakış, tecrübedir en çetin öğrenilenlerin dahi öğretmeni.
Sinem Ilgın Omay/ Mart