- 532 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
O MUHTEŞEM SÜLEYMAN Kİ…
Bu gün Kanuni Sultan Süleyman’dan ve tek gözde sevdiği Hürrem Sultan’dan yazmaya çalışacağım.
Gün geçmiyor ki Çorum’da kültürel içerikli bir faaliyet yaşanmasın. Bu yazıda böyle bir faaliyet sonucu kaleme alınmıştır.
49. Kütüphane Haftası münasebetiyle Çorum İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü “Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem” konulu bir konferans düzenlemiş, konuşmacı olarak ta Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil davet edilmiş.
Öncelikle bu güzel konferansın ilimizde sunulmasını sağlayan emeği geçen herkese en kalbi teşekkürlerimi sunarım.
Bazen öyle olaylar yaşanır ki tabir yerinde ise “cuk dedi oturdu” türündendir. Günümüzdeki bilgi kirliliği nedeniyle kimin neye inanacağını bilemediği bir anda, gerçeğin gün yüzüne çıkması adına böyle gerçek ilim adamlarının söyleyeceği çok şey olmalıdır diye düşünmüşümdür her zaman.
Konferansta neler söylendi, hangi mesajlar verildi birazdan yazacağım yazmasına ama daha onları yazmadan ufak bir sitemde bulunmak istiyorum.
Böylesi önemli bir konu için değerli bir konuk çağrılır da bu konferans okullara bildirilmez mi? Konferans Osmanlı tarihinin Muhteşem sıfatlı Kanuni Sultan Süleyman hakkında olurda Cuma vaizinde ya da hutbesinde gerçek tarihi dinlemeleri adına cemaate bir cümle ile olsun duyuru yapılamaz mı? Hemen hemen her faaliyette bulunmaktan tanıdığımız protokol böylesi bir ilmi konferansta gözükemez mi?
Yok değildi elbette ama ne yazık ki gerçek gelmesi beklenenlerin çoğu yoktu. Bunun bir sevindirici yanı şu ki; hiçbir zaman protokol kısmında yer bulamamış olan bendeniz, o gün protokolde istediğim yere oturmanın zevkini yaşadım!
Gelelim esas konumuza. Sayın Ahmet Şimşirgil’i Cine5 teki programından tanırım. Mümkün oldukça kaçırmamaya çalışırım. Kendisini dinledikçe atalarımla bir kez daha gurur duyarım. Tabi televizyonda dinlemek ile canlı dinlemek arasındaki farkı da bu vesile ile daha iyi anlamış oldum.
“Okuma bilmeyip yazan/ Odur dünyayı bozan” diye başladı konuşmasına. Ne yazık ki okuma özürlü bir millet olduğumuzu bir dost olarak acıda olsa çarptı yüzümüze.
“Oku” diye başlayan kutsal kitabımıza inat duyduklarımıza ve gördüklerimize doğru gibi sarılmaya başladığımızı, şanlı tarihimizi ve ecdadımızı da para uğruna özellikle kurgulanıp! çekilen dizilerden öğrenmeye başladığımızı anlattı.
Mevlana Mesnevisine neden “Dinle” diye başlar sorusunu yöneltti dinleyicilerine. Salondan tek bir cevap gelmeyince cevabını da kendisi verdi:
“Mevlana ‘dinle’ derken; -Bak kitabın oku derken sen okumuyorsun, ben okudum, senin için konuşuyorum, sen de bari kulağını iyi açta okuyanı dinle… demek istemektedir
Günümüzde ne yazık ki, okumayandan çok, okumuş, adının önüne Prof. Dr. gibi unvanlar almış, gazetelerin başköşelerinden yer edinmiş, Tv’lerin aranan simalarının yazdıkları ve söyledikleri bu millete en büyük zararı vermektedir.
Bir film, bir dizi, bir roman üçü aynı zamanda aynı tarihi şahsiyetleri bilinçli olarak öldürmek için yola çıktılar ve maalesef öldürdüler de…”
Bu acı durumu gözler önüne serdikten sonra Türk’ün kutsal savaş prensibini yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v)’nın şu hadisinden aldığını söyledi.
“1-Asla mabetlere saldırmayın 2-Size kılıç çekmedikçe asla din adamlarını öldürmeyin”
Bu hadisi kendilerine savaş prensibi edinen Osmanlı nasıl olur da dizideki gibi kiliseye atlarla bir hışımla girer, ibadet edenleri kılıçtan geçirir, papazın kellesini İncil üzerine düşürüverir?
Bu soruyu biz dinleyenlere soran Sayın Şimşirgil, aynı zamanda din adamlarımıza da sorduğunu fakat hiç birinden cevap alamadığını söyleyince içim sızladı, “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” buyruğunun muhatabı olmaktan korkup koltuğumda büzülerek yok olmayı istedim.
O Muhteşem Süleyman ki; 38 sene tek bir kadınla evli kaldı. 13 sefer yaptı. 12 seferinde bir tek düşman karşısına çıkamadı. Bir kez top yekun birleşerek Mohaç Savaşında karşı çıktılar. Onda da en büyük yenilgilerini aldılar.
O Muhteşem Süleyman ki; babasından aldığı 6 milyon 5 yüz bin metre kare vatan toprağını, 14 milyon 8 yüz bin metre kareye ulaştırdı. Bir başka ifadeyle tam 8 Türkiye kazandırdı.
O Muhteşem Süleyman ki; son seferine 72 yaşında ata bağlanarak gidiyor, Zigetvar Kalesinin alındığı gün şehit düşüyor.
O Muhteşem Süleyman ki; defnedilirken bir mücevher kutusunun kabrine konulmasını ister, dinimizde böyle bir adetin olmadığı söylense de çok ısrar edilince Ebussud Efendi kutunun açılmasın ister, kutuyu bizzat kendisi açar, kutuda yaptığı ve yapacağı işler adına Ebussud Efendiden aldığı fetvalar vardır. Bu durum karşısında gözyaşlarını tutamayan Ebussud Efendi “Ey! Süleyman, sen kendini kurtardın, ben ne yapacağım” der.
Evet, sevgili dostlar;
İşte O Muhteşem Süleyman böyle biridir. Yoksa dizilerde gösterilen gibi hiç değildir. Ne yazık ki tarih bize “Bu Millete kim hizmet ediyorsa en çok onun iftiraya uğradığını” göstermiştir.
Bu dünde böyle idi, bundan sonra da böyle olacaktır. Bize düşen tarihimizi dizilerden öğrenmek değil, gerçek tarihçilerin yazdığı kitapları okumak ya da böylesi değerli ilim adamlarımızı dinleyip öğrenmek ve onlara değer vermek olmalıdır.
Gerçek tarihini bilen, ecdadından utanmayan, onlarla iftihar eden gönül dostlarıma selam ve saygımla…
YORUMLAR
sayenizde yapılan etkinlikleri okuduk öğrendik ayrıca güzel bir menkıbeyi de okumuş oldum.
kaleminiz var olsun dost. Bilgi kirliliği almış başını gidiyor.İşin kötüsü gerçekleri öğrenmek günümüz insanına ne kadar zor geliyor.
Halil Manuş
Önemli olan o güzellikleri anlatacak güzel insanların yetişmesi, yetiştirilmesi..
Selam ve saygımla Teşekkürler.
Değerli Arkadaşım.
Bu nasıl bir tevafuktur ki ben de dün saat gece 12 gibi tv de Yavuz bahadıroğlu'nu izledim..O da konuşmasının kısa bir bölümünde Hürrem Sultanı anlattı...Hürrem Sultan'ın bizzat kendi geliri ile tam yetmiş tane eser yaptırdığını, bunlardan sadece üçünün Mekke, Medine ve Kudüste yaptırılmış olan üniversiteler olduğunu belirtti...Dahası bir cariyenin padişahın hanımıolabilmesinin baş şartının iyi bir müslüman olmak olduğunu belirttikten sonra iyi bir müslüman olmanın işaretinin ise hayatında bir kez bile sabah namazını kaçırmamak olduğunu anlattı bizlere. Ama ne yazık ki dediğim gibi saat gece 1 e yaklaşıyordu bunları anlatırken.
Dizide tamamen entrikalar içinde olan Hürrem sultanın kendi oğulları adına yaptıklarının ise bir annenin kendi evlatlarının yaşamalrını sağlama iç güdüsünden başka bir şey olmadığını anlattı.
Daha pek çok şey anlattı ama buraya yazsam çok uzun olacak...İleride başlı başına bir yazı konusu olarak yazarım inşallah.
Selam ve saygılarımla.
Halil Manuş
Selam ve saygımla en kalbi teşekkürler...