TİK TAK
oturup düşünüyorum. bu sırada akrep ve yelkovan yarış halinde. henüz bir galip yok ama aklıma tek bir isim hakim, tek bir düşünce. bu düşünce başka hiçbir şeye yer vermemem için elinden geleni yapıyor ve sanırım beynim teslim oldu. kalbim esir durumda, sesini duyamıyorum. zaten tıkırtısı saatle karışıyor. nerde bıraktığımı da bilmiyorum. belki eski bir filmin en heyecanlı yerinde bir mendil misali bir beyin önüne düşürüvermişimdir. tabi ki istemsiz. bu beyin kendimi bildim bileli hayal ettiğim ruh eşime benzemesi de sadece bir tesadüf. bunları yazarken kendimi bir Üsküdar klasiği içinde hayal etmem de hayli garip. Çünkü içinde bulunduğu bir hayal için pek de uygun bir mekan olduğunu zannetmiyorum. daha çok bir barda alkolün kana karışmasından ileri gelen bir durumla hafif bir bulanıklık, belki bazı çiftlemeler ve yüzümde ki aptal aşık ifadesiyle eşlik ettiğim şarkılarıyla düşleyebilirim onu. belki gözlerime bakarak, sözlerinden anlam çıkartıp, duygularına anlam yükleyebileceğim bir şarkı söyler. onca kızın hayran bakışlarındansa benim aptal aşık ifademe ilerlediğini görürüm belki biraz buğulu. O an o hızlı yaşantı yavaşlar, gürültü bir anda sessizlik olur, kalp ritmi yükselmekten öte bir hal alır... Sonra midedeki aşk kelebekleri isyan eder ve kusarım. şaka şaka... Belki en güzel kelebeğim parmak uçlarından kalbine, oradan da midesine geçmenin bir yolunu bulur da aynı sarhoşluğu o da yaşardı. Bardan birlikte çıkardık, üşürdüm, montunu verirdi, eve bırakırdı... Varsın klasik olsun. içinde o olduğu sürece bende farklı bir hal alır nasılsa. Çünkü o eşsiz büyü insanı içine almadığı sürece asla o an yaşanan duygunun perde arkasına geçip "gerçekten çok romantik." sözlerinin ardını göremez insan. Hem öyle film özentisi gibi kahve içmeye davet etmek gibi bir bölüme de yer vermedim hayalimde. Ertesi gün kendi odamda yalnız başıma uyandığımda eve gelmediğinden emin olmak koşulu ile devam edebilir mesela hayalim. Sadece öğleye doğru ayılıp kendime bir kahve yaparken günaydın mesajını görsem yeter. aslında beni bir kahvaltıya davet etmesi de hiç fena olmaz. Sonrasında günü hep birlikte geçiririz. gezeriz, fotoğraf çekiniriz, karşılıklı muhabbet edip yemek yeriz. belki elimi tutar İstanbul sokaklarında yürürken. iki aşkı birden yaşamanın mutluluğunu bütün gün hissederim o çirkin bulduğum yüzümde. Belki çirkinlik duygusunu bile unutabilirim. lunaparka da gideriz hem. Bana bir elma şekeri aldığını da düşünürsek hayalini kurarken bile benden mutlusu yok. sonrasında hep birlikte söyleriz, yada hep bana söyler şarkıları... Sonrasında belki birlikte uyumaya da başlarız. mutlu son yazar filmin altında ama film bitmez. çünkü aslında filmler hiç bitmez. kafamızda kalbimizde bir yerde devam eder ama eder işte. hikayemizi bir yazı, bir roman, bir film yada şarkıyla ölümsüz kılabiliriz. insanlar bakınca klişe bulabilir sorun değil. önemli olan o ilk dokunuşla, ilk temastan parmak ucundaki kalbe giden, ordan mideye ulaşan yolu bulmakta.
bende hayalini kurarken sesini duymamışım tiktakların. bu hikayeyi burda bitirmek istemem, çünkü hikayelerin de sonu gelmez bilirim. bu hikaye de burda bitmedi. yazmaktan çekindiğim şey; hayal kurmaya başladığım, tiktaktaki akrep yelkovan mücadelesinin sürdüğü, beynimin teslim olduğu, kalbimin sesini duyamadığım o günden beri yaşadığım sarhoşluk. bir şekilde dünya döndüü ve akreple yelkovandan biri galip geldi ki şu an üsküdarda önüne kalp düşürdüğüm beyle evliyim. sonrasında hep birlikte söyledik şarkıları...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.