- 1049 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Fitnat ve horozu
Fitnat hanımın evine taşındığımız gün, horozonun hışmına uğramıştık, tüm uyarılara rağmen, yanından geçmek gibi bir hâtayla horozu tepemizde bulmuş, gagasıyla kolumuza bacağımıza açtığı delikleri sayamaz olmuştuk . Bir yığın çocuğun bahçe duvarından bize bakıp güldüğünü görünce yerden taşı alıp üzerine yürümüştü abim.Horoz da horoz du ama, kabadayı yürüyüşüne bakılırsa,” burası benim çöplüğüm” der gibiydi, endamlı sıralı adımları. Bahçede ondan başka tavuk horoz yok değildi ama onun " bu alemler benden sorulur" gibi bir havası vardı, insanı küçümseyen dimdik yürüyüşüne bakılırsa, Fitnat mı horozuna benzemiş, yoksa horoz mu Fitnat’a anlamış değildim, ama bu kadar benzerliği aklım almıyordu, tıpkı abim gibi ben de alay etmeyi arkalarından sürdürüp, Fitnat ve horozunu gördüğümüz her yerde, tekmil hazırola geçiyor, saygı duruşuyla bekliyorduk zâdeleri.
Fitnat hanımın ormanı andıran bir bahçesi vardı, evinin altında kiraya vermek için ayırdığı iki odalı daireye taşınmaya kimse yeltenmemiş olmalı, toz içinde ve bakımsızdı.Biz daha yerleşmeden esir almıştı bizi, karşımıza geçmiş, hatta bir sandalye bile getirmişti evinden. Durmadan konuşup lafı her defasında horozuna getirip övüp duruyordu.O uyumadan uyumazmış, her şeyi yemezmiş, Fitnat’ın yanına kimseyi yaklaştırmazmış falan, “bak bu doğru “dedim içimden, gerisi hikaye gibi geldi. Bir ara;
“acıkmışsınızdır size yemek getireyim” deyip gitti. Bir tencereyle döndü
“ paça çorbası yaptım”
abim paça çorbasına olan hayranlığıyla hemen atıldı tencereye , atılmasıyla bir adım geriye gitmesi bir oldu, tencerenin içinden görünen tavuk ayaklarıyla irkilmişti, benim şaşkınlığım günlerce süren bir iğrentiyle devam etti.Tavuk ayaklarıyla çorba yapan ilk kadın olmanı verdiği gururla anlatıp duruyordu yaratıcılığını, biz ise bu durumdan kurtulmanın yollarını arıyorduk bir an önce;
“ çok güzel tadı, bakmayın öyle, hemen yiyin de soğumasın”
başımızda beklediğine bakılırsa tadına baktırmadan gitmeye niyeti yoktu, annem suyundan yemeye başladı , biz abimle ;
“ aç değiliz şimdi”
benim miğdem kaldırmazdı, hatır için olsa dahi yemeye niyetim yoktu, abimin suratında gülmeye hazır bir yüz ifadesini görüyor, bir an önce gitmesini bekliyorduk Fitnat’ın.
Akşama kadar vaktini bizimle geçiren Fitnat’ın gitmesiyle evde bütün gün birikmiş gülme krizine tutulduk.Aklımız almıyordu hangi mantığa sığınırsa sığınsın, tavukların tırnaklarıyla önümüze gelen çorbayı.
Daha sonra ki günlerde daha fazlasını da gördük, bayat ekmeklerle yaptığı kek, ciğer döneri, bağırsaklı pilav...Güzel tarafından bakıldığında, bazı konularda yetenekli olduğunu söyleyebilim. Yapıştırıcıya ihtiyaç duyduğum bir an hayatımı kurtarmıştı diyebilirim, un ve suyla yaptığı tutkalı bu gün bile kullanırım.Yaşımız fazla değildi belki henüz 17, Fitnat bizim ilk hikayelerimizden biriydi.
Fitnat’ın evi şatoya benzerdi, Cins horozundan başka bahçede her türlü hayvanı barındıran Fitnat, hayvan sever biriydi. Uçsuz bucaksız bir bahçesi vardı, koca koca ağaçların altından görünen çatısı tıpkı bir şatoya benzerdi. Öyle sıra sıra dizilmiş güller değidi bahçenin bakir yeşilliği, bir ucu tümsekten aşşağı uzanan çam ormanının yemyeşil güzelliği.Akşam üstleri ağaçların gölgesinde otururdu annemle, bir de saçma yiyecekleri bize yedirmeseydi. O yıllarda insanlar bahçeleriyle ve hayvanlarıyla gizli bir bağ kuran hayatlar yaşardı , toprakla uğraşan ağaçtan koparılan insanların fazla yaşamadığını söyleyip dururdu Fitnat.
Bir gün bize evine Müteahhitin gelip arsasıyla beraber evini istediklerini ve arsa karşılığında tam 5 daire vereceğini anlatmıştı, biz hemen atıldık kabul etmesini söyleyip bu şansı değerlendirmesini istemiştik. Öyle kızıp bağırdı ki bize, “ben apartman dairesinde ne yaparım?” gibi bir sürü açıklama yaptı, ama gel gelelim çocuklarına laf anlatamıyormuş bir türlü, baskılarından bıkıyormuş bazen.
“Horozum nerde kalacak” diye ağlayıverdi o an, ilk kez acımıştım Fitnat’a. Alışıktı ne de olsa toprakla uğraşmaya.
Bir gün Fitnat çarşıya çıkmış yan bahçede oturan komşularıyla, bir sürü alışveriş yapıp dönmüşler geriye, uzaktan görmüş horozu, Fitnat’ı başka birileriyle, bahçenin kapısını açık gören horoz dalmış bahçeden caddeye, acı bir frenle kamyonun altında kalan horozunu gören Fitnat bayılmış olduğu yere. Ayıldıktan sonra yeniden bayılmış, bakmış horozu kanlar içinde.
O günden sonra Fitnat eski neşesini kaybetmişti, insanlarla hayvanları ayıran özelliği bilemem, bana göre canlı her ikisi de ama birbirine bağlayan yanını anlamıştım horoz ölünce, abim ben annem yas tutttuk günlerce.Fitnat arsayı verdi sonunda Müteahhite, biz de taşınmak zorunda kalmıştık, veda ettik o çok sevdiğimiz bahçeye..Aylar sonra merak edip Fitnatın bahçesine bakmaya geldiğimde gözyaşlarımı tutamadım, ne bahçe kalmıştı ne de tek bir hayvan, oysa karıncaların bile yuvaları vardı eskiden, kollarımda az gezdirmedim.Şimdi soğuk betonlar vardı toprağın üzerinde.Ne hayvanlara ayrılmış bir doğa ne insanın basacağı bir toprak kalmıştı geriye. Fitnat’ı sordum öldü dediler, fazla yaşamamış evi bahçesi gidince, hep derdi; “topraktan koparılan kişi, fazla yaşayamaz sizin gibi, en yakın zamanda gider olur, kara toprak gibi”
YORUMLAR
Horoz
Kabarma horozum kabarma ,
Bu kadar.
Ben yemini suyunu verirsem ,
Doyuracaksın karnını.
Görüyorsun ya ,
Ben de horozum..
Fitnat ın horozunu görmek için yeni nesil hayvanat bahçelerine gidiyor.Tebrik ederim saygılarımla.
aysemujgan
Yazık olmuş Fitnat'a... eskiden her şey ne kadar da güzeldi ve doğaldı Fitnat gibi...