- 1122 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GURUR . 2
KURGU .........................
Komşumun eltisinin kızı olan Seher’i, arkadaşımın oğlu olan Murat için uygun bir eş adayı olacağını düşünüyordum. Çok efendi işinde gücünde, güzel aile terbiyesi almış, nezih bir gençti ...
Seher maneviyatı çok yüksek olan ama bir takım çelişkiler içerisinde olan, bazı arzu ve isteklerini ancak evlendiği zaman gerçekleştirebileceğini ... Evleneceği kişinin arkasında dağ gibi durmasını, hayatında olmasını istediği bazı şeyleri onun desteğiyle yapabileceğini düşünüyordu. İyi bir kızdı, saygılı seviyeli ama kendine güveni az olan bir kişiliğe sahipti.
Bir konuşmasında :
- Dini inançlarımı tam manasıyla yaşadığımı düşünmüyorum. Mesela açık bir bayanım ama bundan tedirginim, kendimi bu konuda nefsime galip gelip bir türlü ikna edemiyorum...
Ailem ve özellikle annemin vasiyeti olması bile beni şeytanın bacağını kırmama yardımcı olamadı maalesef. Ama çok huzursuzum, belki evliliğimi yapacağım kişi dindar kimliği önde olan bir kişi olursa, yani beni yönlendirecek bu manada etkileyecek biri olursa ancak rahat bir nefes alıp gerçek kimliğimi bulabileceğimi düşünüyorum ...
Bu konuşması üzerine Murat’ın evlilik için düşünceleri gelmişti aklıma :
Murat, ’ Ben evlilik için aklı başında , neşeli konuşkan, güler yüzlü, açık kapalı çok fark etmez ama , inançları kuvvetli, içinde Allah korkusu olan, evine eşine sadık , ama ilk tercihim yine de kapalı bir kız olması yanadır... demişti .
Zaten evlendiğinde kapanmayı isteyen Seher ve Murat çok uygun bir çift olabilir diye düşünerek, tanışmaları için aracılık yapmaya karar verdim ve harekete geçtim. Gençlerin tanışmak için seçtiği mekanda, buluşma gerçekleşmişti...
O günün akşamı Murat olanları anlattığında çok üzülmüştüm :
-Nuray Teyze, biz maalesef anlaşamadık, tüm açık görüşlülüğümle kendimi anlatıyorken, ’ niye tesettür? ’ diye sorması üzerine , bir kitapta okuduğum ve bana göre çok yerinde benzetmeler olan, tesettürün farklı anlatımı bir takım sözlerle düşüncelerimi aktarmaya çalışıyordum ki Seher sinirlenip masayı terk etti, hiç bir şey anlamadım ... Akşama kadar bekledim arayıp bir açıklama yapmasını, ama aramadı. Benim düşüncelerimi kabul etmek zorunda değildi, kendi fikirlerinin arkasında durup kendini ifade etmesi gerekirken, kaçmayı tercih etti.Ben tüm açık kalpliliğimle, nasıl bir kişi olduğumu konuşmadan, düşüncelerimi belirtmeden nasıl anlatabilirim, şaşırdım kaldım açıkcası ...
Murat çok üzgündü. Seher neden böyle bir şey yapmıştı, ben de bir mana verememiştim. Olayı Sevil’i dinlemeden değerlendirmeyi doğru bulmadığım için yorumsuz kaldım...
Seher beni de aramamıştı. Hemen telefon açtım, telefonu açmadı ve kısa bir mesajla son noktayı koydu :
’ Nuray Teyze biz anlaşamadık, niye diye sorma, kısmet değilmiş, teşekkürler benim için zahmetlere girdin, hakkını helal et ... ’
Ve
Seher’in günlüğüne yazdıkları :
İşte tam bana göre bir eş adayı diye düşünmüştüm, O’nu ilk gördüğümde. Ama sivri dilim sayesinde yarım saatte kaçırmıştım maalesef...
Oysa ki söylediği tek şey:
......Evleneceğim kişinin örtülü bir kişi olması her zaman için hayallerimi süslemiştir. Bunu bilmeni isterim.Ama eğer anlaşabilirsek,sizinle olmaz da demiyorum.
Ben önce sesimi çıkarmamıştım. Konuşmasının bitmesini bekleyip, iki çift laf edip ortamı terk etmiştim...
Ve kendim sormuştum aslında :
......Neden tesettür? diye.
.....Ağaçların ve meyvelerin tesettürü ders verdiğini anlamak istersen kaldır kafanı bak! Kabuğu olmayan bir ağaç veya bir meyve görebilecek misin?
Cevap vermedim, dinlemeye devam ettim :
.....Hayır göremezsin. Çünkü onların kabuğu, onların tesettürü ve ilahi bir ambalajıdır.
Ne zaman ağacın kabuğunu soysanız kuruyacak, meyvenin kabuğunu soysanız kararıp bozulacaktır.
Evet, kadın da kabuğu olan tesettürünü soyduğu vakit ağaç gibi kuruyacak, meyve gibi kararacaktır. Elbette ki onun kuruması ve kararması manevi alemdedir.
Ben tüm bu anlattıklarından etkilenmiştim aslında.Ama ah şu gurur olmasa...
Zaten bu örtünme meselesi benim sürekli vicdanımı kurcalardı, yaşım 25 olmuştu ve hala acaba örtünsem mi örtünmesem mi der dururdum yıllardır...
Karşımdaki genç adam söylediklerinde çok ama çok haklıydı. Ama ben kendi isteğimle, özgür irademle kapanmalıydım. Eşim istiyor diye değil. Buydu işte benim gurur meselesi yaptığım.
Anlattıklarını can kulağıyla dinliyordum:
Yaratılış kanunları çerçevesinde bakarsak; "tesettür"ün, varlığın özündeki gerçekliğin tezahürlerinden birisi olduğuna şahit oluruz.
Ben ilerde çocuklarımın annesi olacak kadının da bu tür bir bilinçte olmasını yeğliyorum. Bana kızabilirsiniz belki ama, nişan vs. gibi durumlar evlenecek kişilerin birbirlerini tanıma evreleridir.
Bu sebeple benim ne gibi bekleyişler içinde olduğumu anlamanız için böyle derin mevzulara giriyorum. Hakkınızı helal edin lütfen, sizi asla incitmek değil kastım...
Ben aslında karşımdaki insanı çok sevmiştim. Fakat sırf kuru inadım yüzünden, O insanı tersleyip ortamı terk edecektim, O beni incitmekten korkuyordu, ben ise hala nefsimin asi yönlendirmesi etkisi altında, kızarıp bozarıyordum...
Konuşmasını sürdürdü:
...... Kabuğu soyulan ağaç kurur, meyve çürür. Öyleyse çocuklarımıza iffet ve haya eğitimi mutlaka verilmelidir. İffetsizliği, ha-yasızlığı getiren tehlikelerden nesillerimiz korun-malıdır.
Başlarını örten hanım kardeşlerimiz bilmelidirler ki, o örtü sadece bir metrelik bir bez parçası değildir. Adeta, alemin bütününde yankılanan müthiş hakikatin bir parçası niteliğindedir.
Başlarındaki örtüyü bu varlık ve kulluk gururu ile taşımalıdırlar. Arkalarında tek atomdan altı günde dünyayı halk eden, dünyayı, dağları, sosyal hayatı ve bütün bu düzen içinde geceyi gündüze örtü haline getiren Kadir-i Küll-i şey’in gücünü hep hissetmeli ve yalnızlığa, hüsrana, üzüntüye düşüp gevşememelidirler.
Çünkü, hem benlikleri hem örtüleri hem de samimi fıtratları "zübde-i alem"dir...
Karşımdaki insanın konuşmasını bir anda kesip, masadan kalktım ve:
.....Lütfen kendinize gelin, daha fazla dayanamayacağım. Ben gördüğünüz gibi size göre bir eş adayı değilim. Hoşçakalın!
Diyerek O kişinin şaşkın bakışları üzerimde, elim ayağım titreyerek bir hışımla uzaklaştım oradan...
Rahmetli annem az söylememişti bana,’ Kızım çok geç olmadan aklını başına devşir, Rabb’imin yolunda yürümez isen, analık hakkımı helal etmem sana ’
O akşamın gecesi, iki sene önce kaybettiğim annemi gördüm rüyamda, sabah gördüklerimi bir şiirle kağıda döktüm gözyaşları içerisinde:
Çok güzel bir rüya gördüm dün gece
Sen yemyeşil bir giysi giymişsin
Başında bembeyaz bir örtü
Cennet bahçesinde çocuklarla oynuyorsun
Her biri güneş yüzlü
Yıldız gözlü mutlu cennet çocukları
Mutlusun
Güldükçe, güller açıyor o güzel yüzünde
Gülümseyerek bana bakıyorsun
Rüzgâr var
Esiyor
Üşüyorum
Ellerini uzatıyorsun elinde yeşil bir örtü
Sihirli bir el uzanıp örtüyle kapatıyor
Rüzgarın savurduğu saçlarımı
Tatlı bir ürperti sarıyor içimi
Tekrar bakıyorum sana
Gel diyorsun
Gel
Ağlıyorum
Elini uzatıyorsun
Elinde bir tabak ve içinde iki tane elma
Birinin kabuğu soyulmuş diğeri
Kabuklu kırmızı bir elma
Tabağı alıyorum, hayretle bakıyorum
Kabuğu soyulmuş olan elma sararmaya
Kararmaya başlıyor
Hızla çürüyor ve en sonunda kayboluyor
Kabuklu olan elmayı alıyorum
Sana uzatıyorum
Bir anda beyaz bir güvercin olup başıma konuyor
Sen bana bakıp ağlıyorsun
Ama mutluluktan
Etrafında cennet çocukları halka olup oynamaya devam ediyorsunuz
Ben özlemle size bakıyorum
El sallıyorsunuz
"Ne zaman "diye sesleniyorum
"Daha var"diyorsun
"Daha var"
Ertesi günü kapanmaya karar vermiştim. O genci bir daha görmedim. Aradan altı ay geçti haber gönderdim aracı olan arkadaşlardan. Görüşme teklifimi kabul etmedi.
Nişanlanmıştı...
Ben bir çok güzel şey de olduğu gibi bu konuda da yine geç kalmıştım. Gururum yüzünden pırlanta gibi bir insanı kaybetmiştim...
Ve ...
Olaylara bakış açısı önemliydi, farklı cephelerden bakışlar ...
ALINTI:
’ At gözlüğünü birçoğumuz bilir. En azından Emirdağ’da da at arabaları olduğu için bu at gözlüklerini birçoğumuz görmüşüzdür. Bu at gözlüklerinin atların çevreden ürkmemeleri için gözlerinin iki yanına takılan siper olduğunu da biliriz...
Aslında atlar için takılan gözlük, şekil olarak bile gözlüğe benzemez. At gözlüğü atların görüş kapasitesini arttırmak için değil aksine azaltmak için kullanılır. Atlar, her iki yandaki gözleri sayesinde hem önlerini hem de arkalarını görme yeteneğine sahiptirler.
Ne var ki gözleri birbirlerinden çok uzaktadırlar. Bu da at için, cisimlerin mesafelerini tespit bakımından büyük bir zaafiyet yaratır. At arkasından ya da yandan yaklaşan tehlikeyi görür ama tehlikenin ne kadar yakın veya uzakta olduğunu kavrayamaz.
Nesneleri neredeyse iki misli büyük gören at, tehlikeyi olduğundan yakındaymış gibi algılar. Bu nedenle sürekli endişe içindedir. At arabalarına sadece önlerini görmeleri, diğer yönlerde olan hareketlerden etkilenmemeleri için at gözlüğü takılır.
Bir de ’olaylara at gözlüğü ile bakmak’ ifadesi vardır. Bir kişinin bir olaya tek açıdan baktığını, ona etken olan diğer olayları veya faktörleri göremediğini veya görmek istemediğini anlatmak için kullanılır bu deyim...
Peki insanlar arasında ’at gözlüğü’ takanlar yok mudur? Elbette vardır... Onlar, gözlüklerini takmışlardır belli bir noktaya odaklanmışlardır. Etraflarına bakmaya gerek yoktur onlar için, bakmak isteseler de at gözlüğü olduğu için etraflarını göremezler.
Onlar gözlüklerini takmışlardır bir kere ve o gözlüğü çıkarmak istemezler.
At gözlüğü takanlarla tartışmaya, konuşmaya da pek gelmez... Çünkü karşımızdaki kişi doğruya ulaşma adına bir arayış içinde bile değildir.
Taktığı gözlükten dolayı bu kişi verileri, bilgileri değerlendirerek doğruyu tespite çalışacak, takıldığı noktaları tekrar tekrar değerlendirerek ve araştırarak sağlıklı bir sonuca ulaşacak pozisyonda da değildir.
Bu insanlar değişime, gelişime ve yeniliğe karşı tamamen kapalı durumdadırlar. Bu insanlar dışarıdan gelen yeni fikirlere, düşüncelere, gelişmelere karşı içe kapanmayı ve var olan statik içyapılarını ve düşünsel yapılarını korumayı tercih ederler.
Bu insanlar kendi iç dünyalarında yaşar ve zamanla bu içyapılarının katılaşmasıyla tekdüze ve sabit düşüncelere sahip olurlar. Bu kişiler at gözlüğü takan ve kendi düşüncesi dışındaki bütün düşünceleri ve kendisi gibi düşünmeyen bütün insanları düşman gören bir zihni yapıya sahiptirler.
Eğer karşımızdaki kişi yukarıda ifade edilen; kendi bildiğinin tek/ değişmez doğru olduğunu düşünen, gerçek bilgi dışında mutlak doğrunun ol(a)mayacağının farkında olmayan, değişime ve gelişime kapalı bir kişi ise bu durumda yukarıda bahsettiğim kişi veya kişilerle fazla muhatap olmamalıyız. Belki selamını alıp, selamımızı vermeliyiz ama bu tip kişilerle samimiyet kurmak da pek doğru değildir.
Sonuç itibariyle at gözlüğü takmak ve at gözlüğüyle bakmak insan için olumlu bir davranış değildir ama atlar için durum farklıdır...
Sağlıcakla kalın... ’
Ve...
Yazanın kalemi var olsun , aynen katılıyorum ...
asude_vuslat
Vakarlı olmalıymış iman eden kişi
gurur değil vakar yakışırmış
zelil olmak değilmiş
mütevazi olmak
yorumsuz olmak zelil olmayı
onaylamaksa eğer
asla
yakışmaz bir Müslümana
yerlerde sürünmek
secde hariç
sesimin çıkmaması
nefesimin yetmemesinden değil
aldğım terbiyedendir
sesim kısıktır evet
hak edenler
hariç
asude_vuslat