- 492 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bize gelecek yaşamları yasaklayanlar kimlerdi?
Hey vazgeçilmiş sevdaların mimari, duvarların çatlak çatlak, acıttı canımı kireç kokun, bana boş verilmiş hayatları anlat, içindeki beni çıkararak...
Beyazlardasın bu gün bilirim, kızıllığını kaldırmışsın şafağın, ama bir şafak da benim için yaşat, sormadım sana neden beyazlardasın ben mavilerde iken...
Bize gelecek yaşamları yasaklayanlar kimlerdi?
Terk edilmiş şehirlerin sesleri vurur cumartesilerle şehrin duvarlarına, gagası düşmüş güvercinler vardır çatılarda, kulaklarda aranır sevgili sesi, saatler yok olur o sesle, sadece hayâllere yapışır sesteki tınılar, sen benim cumartesilerde şehrimsin dersin, elini uzatan sevgiliyi çekerek kendine doğru, hasretin son sesidir bu hoş geldin sevgili derken, gözlerini kapatır, o elin ardındaki bedene yapıştırırsın ruhunu, geldin mi sevgili, bile demeye mecalin kalmaz, avuçların titrerken...
Yanımda olduğun zamanlarda, hep dalgın bakışlarımı saldım sana, uzaklarda olduğun zamanlarda ise, hüzün bakışlarımla sarmaladım seni... Nerelerdesin sevgili?
Düşünmemek rüyadan uyanmak sevgili, yazı kışı karıştırmak
kimsesizliğe kapı çalmak
yoksunlaşmak
korkmak
duvar dibinde uyuklamak ve seni düşlemek sevgili seni düşünmemek terse sarmak hayatın girintilerini, ters düşünmek senin ardında kalanları, kimsesizliği kabullenememek sevgili, seni düşünmemek, hayatı yumaklaştırarak terse sarmak, senle yoklukta kaybolmak sevgili ve sevgili seni düşünmek yaşam demek...
İsimsiz sevdaların göçü bu, ne yazı oldu ne de kışı, hasreti koltuk altına alıp, basıp toprak kokusuna, göç eyledi sevda...
Nereye baksam sen görüntüsü, hangi sesi duysam sen sesi, gölgelerde kaybolsam sen ışığı, hayat sana bağlandı galiba, güldür beni güldür hayat ol sen de...
Şafaklara vakit çok var daha, oysa özüm dediğim hâlâ yok kaç zamandan beri...
Sokaklar boş, camlar yalnızlık karartısında, seslensem kimse yok, ben yalnız zaten herkes suskun mu, bana mı karanlık göründü bu anlar, sen de yoksun sevgili, zindanların kapısı açılmış, uzaktan bir oba türküsünden başka kuşlar da uçmuyor, sevgili, galiba ben yalnız yaşıyorum sen de yoksun ya, bütün kalabalıklıklar kaybolmuş, ben boğuluyorum sevgili...
Adım yazana, konuşana çıkmış, oysa dilim lâl, sol elim kalem tutmaz, sağ elimse yürek yorgunluğundan düşmüş bilek aşağı, bir yalnızlık türküsü dilimde, bir saz ince telinde, bahtsız bir gün sevgili, sen yoksun ya...
Kahır karartmaları bunlar, dalgalar sinmiş kendi benliğine, sıcak almış başını gitmiş, sen gibi sevgili, geriye kalan yazık bir yaşam, hayat dar kalıplara sığmış, türkülerin eski tadı da yok dimağımda, sen var ya sevgili, bir dünya kalabalıkmışsın ben de haberim yokmuş sevgili...
Ses verdim tanıdığım her cana yalnızım gözüm kara, dert bin dert olmuş içime, takvimler senden uzak zamanlarda, yaaa, sen varken benim doğum günüm olurdu sevgili, sen gittin ya, sahi ben ne zaman doğdum sevgili?
Ahir zaman, evvel zaman, yaşam zamanı, yaaa sevgili sonsuza sevme zamanı ne zaman, sen gittin ya zamanlarda kalıp değiştirdi bildin mi sevgili...
Yazmayayım dedim sana ahhhh, ama bu çolak sağ elim var ya, durduramıyorum...
Niçinlerin ardında kalan bir yaşamdı bu, kahır zamanlarının dehşeti düştükçe yüreğime, önceleri seninle dalaşım yokluğunda, sonraları içime döndüm kendimce, ama her dönüşüm kâbus zamanlarını hediye etti bana, varlığınla yokluğun arasındaki farktı düştüğüm Obruk çukuru...
Aranılmaz bir pişmanlıktı bunlar, ama kendime vurdum pişman olmaksızın...
Vurdukça parçalandı iç benliğim,
neredeyse ismimi yok saydım,
ama yüreğim dondu kaldı ayazlarında...
Sana sevgili diyorum ,
ama hiç bir şeyimsin aslında,
o güzel günlerin hatrınadır seni hatırlamalarım...
Oysa seni çoktan yok saydım ben,
ama yüreğim son vuruşlarına senle kalacak diye söz vermişti...
Seni hatırlamalarım bile yoksulluğum benim, sen gibi biri kalmamıştı aslında yüreğimde, ama geçmişi yok saydığımda da sen yok olacaksın bilirim sevgili...
Alınma bu sözlerime, zaten yoksaydığım birinedir sözlerim, ne zaman seni yazsam hep içimde bir yanlarını öldürüyorum, seni sevmeler değil bu yazdıklarım, senden tırnağımı sökerek kurtulmalarımdır bunlar...
Uzun zaman var önümde, yollar çok hırçın, bakışlarsa hep güneş yönünde, ardım ise, hırçın, dalga, deniz, köpük üstünde kayıyor hayatım, harman yeri bu talanlık, umut toprakta, umut yolda, umut bakışlarımda, umut beklemekte ve hayat süpriz ardındaki bekleyişte bir ummak, gidiyorum zift kokulu kırma taşlar üstünden, oysa yarin yolu olsaydı, bu kadar uzak olmazdı zaman bana...
Tükenirsin gecenin uzunluğunda usulca, sesin çıkmaz, sıkmışsındır dişlerini, soğuk demir gibi, yüreğinin sesi sanki kulaklarında bir feryat olur, beklediğin ne ki bir köşede, gelmeyen sabah mı yoksa?
O şarkıdaki sözler seni anlatmıyor mu ki, peki O neden yaşadı ki, feryat, figân, gözyaşı, ya senin akıttığın gözyaşları ne ki, benimkilerin yanında, çare mi ki, çaresizlik midir bu tufan? Yaşam devamda, umut yine yaşamda, yaşananlarla hep birlik...
Mezar taşından bahsetme bana, oysa en iyi ben bilirim sahipsiz mezarlardaki taşlarda yazılanları, basmışım zift kokulu çakıllara, gerisi artık umurumda değil, sen bari anlatma bana mezar sessizliğini, en zor nefes aldığım kuytulardır oraları, sen hiç hıçkırık sesi duydun mu o kuytuluklarda, parçalanır için o seslerle, ki o seslerin ardındaki, bir vadasızlıkla kalan , bir can ben...
Safranı bilir misin sen, yeşil kokar, böğürtür insanı, oysa hayatım sahran içinde geçti benim, bana nergis kokularını unutturan, gündüzü karanlığa devşiren safranın ta kendisidir aslında...
Ruhum uzaklarda, beden kimliksiz, vakit çok yakın, yol uzun, kimsesizlik diz boyu, yokuş yukarı bir yol, nefessiz bir koşu bu bendeki derman, zorluyorum ruhumu, diz çökmüyor sevdaya, unutulmuşlukların ardına saklanmış, bin soru, onbin cevap, nerdesin yar, anlat bana anlatamadıklarımı sana, sustum dedim olmadı, artık susma dedim lâl oldu dilin, bu ne cefadır be yar, kavil böyle değildi aslında...
Yazdırma bana geleceğimin kader yaşantımı, söküp aldığım yaşam bu, ne bir eksik ne de fazlası, bir de sen korkutmasan var ya, çoktan sahipsiz bir mezarda olurdum şimdilerde...
offf yazmayı seviyordum, zaman bitti, devrim oldu yüreğimde, sen gölgen var ya, ne unutulmaz bir ışıksızlıkmış... Hıçkırışlarımı kesmiyor özlemlerin, varlığını unutsam boğulurum... Acılarını yazıyorum yürek vurgunlarımla, bitmeyesiye özlemin başladı, ardı arkası boş gayrı bu düşüncelerin... Kalemlerin tamlanmasıydı belki de bu yazım düşüncelerindeki yorgunluklar, hayatın zorlanmasıydı belki de açlıkla savaş, kaybedilmiş ruhların küsmesiydi belki de bedenlere, arayışların ardındaki boşluklardı belki de sessizliğin iç sarsılması, unutulmuşluğa dahil ne varsa ortaya çıkmasıydı belki de bu feryatlar, kalemlerin uçlarından fışkıran aslında, belki de söyleyemediklerimizin fırlamasıydı beyinlerden...
Ama ne olursa olsun yangın ertesiydi bu düşünce yorgunluğunda ki is kokan benlikler, belki sahiplenme duygularının kaybolmadan ortada sallanmasıydı bu tamlanmalar, hayatın kimsesizliğinin korkularıydı belki de bu yalnızlık cümbüşü, unutulacak ne varsa belki de ışıkta kıvranmasıydı bu karanlıkla kısılan gözlerin kirpik oynatışları...
Belki de var sandık kedimizi hayatın boşluğunda ayrılık ertesi kırgınlıklarda, ama nereye kadar ve niçindi bu kadar düşünce uğraşı?
Ben seni hiç sevmedim ki, seni yaşadım, yaşarken de nefeslerim hiç tek kalamadı...
Oysa sevgi kutsaldı, oysa sevgi derlenmeydi karşılıklı dik duruşta, belki de sevgi bir sağanaktı unutulacağa dahil...
Belki de hep var olmanın sevgideki iradesiydi asil olan, ama olamıyordu, olamayacaktı belki de, olsaydı bu acıları alacak kaplar çok boş kalırdı...
Ben sende biterken, sen bende bitiyordun, oysa...
Mustafa Yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.