imkansız adam
“Her şeyin şekli var, ölümün bile…”
Üzerinde kırmızı robuyla kapıyı açtığında saat geceyarısıydı ve tam o anda boğazına yumruk takılmış gibi acıyla inledi:“Büyük Allah’ım! Bu imkansız!”
Karşısındaki adam, sefil görünüyordu. Çölü yürüyerek geçmiş gibi toz toprak içinde, teni sarımtırak ve solgun, dudakları mor, yorgun sırtı kamburdu.
Eliyle kapıdaki adamı itip içeri girdi. Suat, bir süre kapıda öylece bekledi.
Salonun ortasına geldiğinde adam ayaktaydı ve elinde viski şişesi tutuyordu. Ardından masaya oturdu ve viskiyi şişeden içmeye başladı.
“Buna inanmıyorum?” dedi Suat.
“Öyle mi orospu çocuğu? Bir de bana sor!” dedi adam.
“Ama nasıl? Bu imkansız! Seni morgta teşhis ettim.”
Uzun uzun içti viskiyi.
“Lanet olsun! Tat alamıyorum. Viskiyi ne çok severdim…”
Suat, yemek masasında kendi sandalyesine oturmuş adamın yanına geldi, ve çekinerek titreyen elini uzatıp gerçekliğinden şüphe ettiği adamın yanağına parmağıyla dokunmaya başladı.
“Tanrım! Bu gerçekten sensin!”
Adam, ani bir hareketle başını çevirdi ve Suat’ın parmağını ısırdı. Suat, acıyla inlemeye başladı. “Parmağım! Lanet olsun! Neredeyse koparıyordun!”
“Hala gerçek olmadığımı düşünüyor musun?”
Suat, kanıyan parmağını cebinden çıkardığı ipek mendile sararken karşısındaki adama bakıyordu. Ancak bu imkansıza bakmak gibiydi, asla olmıycak bir şeye şahit olmak, güneşin söndüğüne…
Bir şeyin olma ihtimali yüzde doksan ise olmama ihtimali yüzde ondur. Ancak yüzde onluk ihtimal gerçekleştiğinde, geriye kalan doksan ihtimal bir anda imkansıza dönüşür. Olan şey gerçektir ve ihtimaller üzerindedir. İşte, tam bir hafta önce ölmüş bir adamın kapınızı çalma ihtimali bunun olmama ihtimalinden az değildir. Fifti fifti…
Suat’ın gözleri çukurlarını zorlar gibi açılmıştı. “Ama nasıl geldin buraya? Ölmedin mi sen?”
“Öldüm! Senin gibi bir ibnenin elinden ve gördüğüm son yüzün senin olması ne kadar acı biliyor musun?”
“Şey. Üzgünüm.”
“Üzgün müsün?”
“Beni kalbimden vurduğunda üzgün müydün? Evimde yaşıyorsun, benim robumu giyiyorsun, viskimi içiyorsun, ve yukarıda karımı beceriyorsun…”
Kısa bir sessizlik oldu ve iki adam merdivenlerin karanlık gerisine baktılar.
“O, yukarıda mı?” diye sordu adam.
“Evet. Uyuyor.”
“Amcık.”
“Böyle konuşamazsın! Evlenicez.”
“Öyle mi? Karım ve sen, evleniceksiniz. Beni öldürmek için adi bir plan yaptınız. Ben mezardayım, siz buradasınız. Evleniceksiniz, ve bana karım hakkında böyle konuşamıycağımı söylüyorsun, öyle mi?”
“Tanrı aşkına, neden geldin?”
“Koyayım! Ya nereye gidecektim? Uyandığımda mezarımın üzerinde çıplak yatıyordum. Aklımda senin yüzün, tavaya yapışmış yağ gibi berbat görünen yüzün vardı sadece. Nereye gidecektim? Elbet kendi evime gelicektim!”
“Buna inanmıyorum. Sen öldün! Cenazendeydim, mezara koyduk seni. Birkaç kürek kum bile attım üzerine.”
“Gidecek bir yerim yok.” Dedi adam ve bir kadeh daha içti şişeden. Yüzü birden yumuşadı, gülmeye alışmış bir ağızla sırıtıyordu.
“Alıyorum, evet evet, viski tadı bu! Tanrım, şükürler olsun. İçimden sarı sıcak bir nehir akıyor. Alıyorum viskinin tadını…”
Suat, karşısındaki adama baktı, düşünceliydi. Bir hafta önce öldürdüğü adam, çıkıp gelmiş karşısında içkisini içiyordu. Adamın tırnaklarına baktı. Uzamışlardı, sakallar da öyle... Yukarıda dolabın içinde bekleyen silahı düşündü, sessizce çıkıp alabilirdi. Bu kez başından, tam alnından vurabilirdi onu. Polis ne diyebilirdi? Ölmüş birini öldürmek suç sayılmaz ya?
“Ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu Suat.
“Anlamadım?”
“Yani, hayata döndün. Şimdi ne olucak? İntikam mı alıcaksın?”
“Yo. Ne o yukarıdaki kancık ne de sen umrumda değilsiniz. İnsan bir kez ölünce her şeyi çok daha iyi anlıyor. Öyle gereksiz işler yaptım ki… Bu servetim sonunda beni öldüren bir şey yarattı.”
“Biliyorsun, artık burada kalamazsın.” Dedi Suat.
“Kalmayı düşünmüyorum. Bu arada yiyecek bir şeyler var mı? Birden acıkmaya başladım.”
“Akşamdan kalan soslu tavuk var.”
“Aylin mi yaptı?”
“Evet.”
“Bu dünyada yaptığı en iyi şeydir.”
“İster misin?” diye sordu Suat.
“Lütfen, günlerdir bir şey yememiş gibiyim.”
Suat, mutfağa yürürken arkasını kollamayı ihmal etmedi. Çünkü bir ölüye yaşayandan fazla güvenemiyordu. Kapı arasından içeride oturan adama baktı. Sefil, yoksul ve çaresiz görünüyordu. Silahı alıp aşağı inebilirdi, ya da mutfaktaki en büyük bıçağı kapıp boğazını kesebilirdi. Bu düşüncelerle buzdolabını açtı.
On dakika sonra tavukları yemiş hafif bir göbeği çıkmıştı. Rengi daha iyi görünüyordu adamın. Suat, kalite purolardan ikram etti. Karşılıklı yaktılar. Adam Suat’a baktı sessizce…
“Bir şeyi merak ediyorum. Neden? Neden yaptınız?”
“Çünkü adi herifin tekiydin.” Dedi Suat. “Çalışanlarına kötü davranıyordun. Bana istediğim terfiyi hiç vermedin. Hep küçük gördün beni. Ve sanırım en çok paraydı aklımı karıştıran.”
“Ya Aylin? Fikir ondan mı çıktı?”
Suat, sessizce başını öne düşürdü.
“Anladım. Merak etme, intikam istemiyorum. Buradan gidicem. İkinci bir şans bu benim için. Onu mahvetmek istemiyorum. Ülkeyi dolaşmayı düşünüyorum, belki güneye yerleşirim, deniz kıyısında sakin bir kasabaya…” Viskiden sıkı bir yudum çekti adam. “Yaşayanlar, nasıl mezarlıkta uzun süre vakit geçiremezler, bir an önce orayı terk etmek isterlerse ölü bir adam da yaşayanlar arasında artık yapamaz.”
Tam bu sırada salondaki perdeler kadın çığlığıyla sallandı. Aylin, salonun ortasına düşmüştü. İki adam, yerdeki kadını kaldırıp kanepeye yatırdılar.
Yarım saat sonra Aylin, ayılmış, kendine gelmişti. Gözleri imkansıza alışmış, sessizliğe sığınan suçlu bir çocuk gibi görünürlerken Aylin, siyah geceliğinden uzayan beyaz bacağını sallıyordu. Kalçasına kadar dolgun baldırı ortadaydı. Adamın gözü karısına, yani eski karısının çıplak uzuvlarına takılmıştı. Suat, yanında oturan kadının bacaklarını eliyle sahiplendikten sonra: “Şimdi ne olucak?” diye sordu.
“Biraz sonra gidicem. Ancak, bana borçlu olduğunuzu bilmenizi istiyorum. Ve tek bir şey istiycem sizden. Aslında sevgili eski karımdan...”
Suat ve Aylin merakla birbirine baktı. Aynı anda: “Ne istiyceksin?”
Adam istediği şeyi söyleyince kısa bir sessizlik oldu.
“Yo. Bu imkansız!” dedi Suat.
“Asla olmaz. Berbat kokuyorsun.” Diye ekledi Aylin.
Suat, Aylin’ e baktı: “Ne yani? Kokmasa onunla yatıcak mısın?”
Aylin, Suat’ın kulağına eğildi: “Unutma, o eski kocam. Şimdi olmasa bile bir zamanlar ona aşıktım. Hem, hem onu öldürdük. Mezara gömdük. Bilmiyorum kendimi ona borçlu hissediyorum. Ayrıca ondan kurtulmamız için tek şansımız. Ne yani burada kalmasını, etrafa neler olup bittiğini anlatmasını mı istersin?”
“O ölü bir adam. Ona kimse inanmaz.”
“Öyle mi? Salonumuzda ölü bir adamla konuşuyorsun.”
“Tamam, birincisi ben artık ölü değilim. İkincisi kararınız ne?” diye sordu adam.
Aylin, ayağa kalktı ve yatak odasına çıkan merdivenlere yöneldi. Adam, kadının ardından ayağa kalktı. Suat, adamı kolundan yakaladı.
“Seni iyi ki öldürmüşüm. Hiç pişman değilim. Bir şansım daha olsa yine yaparım.”
“İzninle.” Dedi adam ve kadının peşinde karanlık merdivenlerde gözden kayboldu.
Yarım saat sonra yıkanmış ve rahatlamış bir şekilde çıktı banyodan. Aylin, yatakta ağlıyordu. Adam, sakladığı nakit parayı yerinde bulunca gülümsedi. Elbiselerinden birkaçını çantasına doldurdu. Parfüm sıktı. Tıraşını olmuş, tırnakları kesilmiş, canlı kanlı ve damarlı bir şekilde merdivenlerden indiğinde Suat, sandalyeye çökmüş, viskiyi şişeden içyordu. Sarhoş bir halde ölen sanki kendisiymiş gibi görünüyordu Suat.
“Görüşmiyceğimizi umuyorum.” Dedi adam ve kapıya yürüdü.
“Bir dakika.” Diye seslendi Suat.
Adam arkasına döndüğünde Suat’ın elinde silah vardı.
“Gitmene izin veremem.”
“Öyle mi? Ne yapıcaksın? Beni yine vurucakmısın? Hadi, tam kalbimden, kurşun izi duruyor bak, bir hedef gibi kullan onu. Aynı yerden öldür beni, ikinci defa. Ancak tekrar gelmiyceğime emin misin? Ya geri gelirsem? İşte o zaman bu kadar bağışlayıcı olmam.”
Suat, elinde titreyen silahı düşürmeden yavaşça indirdi. Diğer elinde tuttuğu viski şişesinden bir yudum aldı ve sandalyeye çöktü.
Adam, ay ışığında kurşuni bir renk almış evine son kez baktı. Bahçe kapısına doğru kayrak taşlar üzerinde yürürken gecede bir el silah sesi duyuldu. Kısa süre duraksayan adam, eve baktı. Ardından unuttuğu güzel bir duyguyu hatırlamış gibi gülümsedi, ıslak gecenin içine yürürken daha önce hiç bu kadar keyif almamıştı…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.