- 625 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Haddini Bil/dir/mek!
Haddini Bil/dir/mek!
Bakın bu “Haddini bilme” konusu çok kapsamlı. Yani insan haddini bildiğinde esmaya aynalık cihetinde, yönünde ne kadar sınırsız olduğunu görecek. Haddini bilen, kendi potansiyelinin sınırsızlığını bilir! Bilmeyen ise potansiyelinin farkında olmaz, bu nedenle esmanın yansımasına muhalif hadsizlik yapar! Yani “Haddini bilmek” aslında sınırsız potansiyel farkındalığıdır.
“Haddini bilmek” ile “Had bildirmek” birbirinin tam zıddı!
Haddini bilen, bizzat kendisi potansiyelinin farkına varır! Haddini bildiğinde tam potansiyel kullanır! Esmaya aynalık yönünde en verimli şekilde ruh ve bedenini kullanır!
“Haddini bildirmek” Bu kimin haddi olabilir ki? Bir insana, kendisi ile eşit olan diğer bir insan; nasıl ve hangi hakla had bildirecek? Had bildirme yetkisi kimin? Elbet had bildirme yetkisi insanı yaratana ait. Bunu Allah’tan başkası yapamaz! Kim vekalet aldığını iddia edebilir günümüzde! Kimse bu vekalete talip olmasın! Geçerli olmaz! Neden geçerli olmaz? Son peygamber ile Allah ile kul arasındaki aracı pozisyonu kalktı da ondan!
Toplumsal adalet, hak, hukuk konusundaki “Had” ortak yaşamın düzenlenmesi için kanunlarla (Ortak kararla) düzenlenir, kanunlar da herkese eşit hak ve yükümlülük getirir ki o durum bu bahse konu değil.
Had bildirme yetkisi açısından bakalım olaya!
Yaratanın tekliği açısından “İnsan kendini yarattı” ile “İnsanı mahiyeti bilinemez bir güç yarattı” aynı kapıya çıkar! İkisinde de yaratan tektir. İnsanı yaratan kudret kendini de yaratmıştır, değilse onu da yaratan başka olur ki bu sonsuz yaratma zincirini başlatır. Yani yaratan önce kendini yaratmalı ve tek olmalı. Diğer bir durumda da yaratan insan ise kendini yarattıktan sonra tapınacağı ilahını da yaratır. Yine yaratan tektir! Burada “La ilahe illallah” (İlah yok Allah var) ne kadar manidar değil mi? Çünkü yaratan konusunda insanla başka bir gizemli varlık arasında ikilem var ve “La ilahe illallah” ile bu ikilem kaldırılıyor. İnsan mı ilahını yarattı, ilahı mı insanı yarattı? İkileminin cevabını “La ilahe illallah” bilincinde aramalı.
Benim dikkati çekmek istediğim husus şu; ister insan, kendini ve ilahını yaratsın; ister ilahı, kendini ve insanı yaratsın her iki durumda da yaratan “Tek” oluyor! “Zerre küllün aynasıdır” hakikatinden yola çıkılırsa yine teklik bulunur. Bir noktadan evrenin doğumunun veya tüm evrensel bilgilerin bir noktada toplanmasının sırrı görülür. Bir nokta kadar tohumda kocaman ağacın tüm bilgileri var, insan tohumunda da var elbet; bu kainattaki işleyişin bilgi (Data) üzerinden işlediğini gösteriyor, “Kün” (Ol) işliyor.
Son tahlilde; insan yaratış veya yaratılış gayesine uygun davrandığında haddini de bilir. Kendi ile eşit olan bir diğer insanın kendine had bildirmesini de kabul etmez! Neden kabul etmez? İnsan, “İnsan” olduğunun bilincinde olursa kendini yaratandan başkasının ona had bildiremeyeceğini de bilir! Haddini bilmezlik ise zaten adı üzerinde, bilinçsizlik halidir ki ona had bildirmeye kalkışmak da abestir! Yani had bildirme işi eşit şartlarda olanlar arasında hükümsüzdür! Haddini bilmek ise kişiye özeldir!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Birkaç Yorumumu Toparladım
Bir de dikkatimi çeken bir şey var. İnanç kavgası. Bunun kaynağı da bilinç eksikliği. Neden saldırıya uğramışlık hissi korkusu ile yaşanır ki. Saldırı olsa ne yazar “Hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir.” der Bediüzzaman Sait Nursi. Hatta fikir saldırısı olsun ki çözüm üretilsin. Susturmak olmaz, fikir alanında bilinç oluşması için karşı görüş olmalı bu karşı görüş illa karşıda olmaz ki. Bazı içerde sinsice olur. Gizlice olur. Arif olan bunları görür ve kendi tezini hazırlar. Susturmaya çalışmak ise acizliğin göstergesi olur bu da insanın bilincini geriletir.
İnanç başka bilinç başka insanın inancı kendi özelindedir neye inandığını ya da gerçekten mi yoksa gösteriş mi o da bilinmez. Bilinç ise bambaşka. Bilinçte iman hakiki manasına ulaşır. Bir şeye inanmak bilinç edinmek için ilk adım. Yani inanılan bilinç edinilmeye çalışılır. Bu da dil ile ikrar, kalp ile tasdik. Yani kalp, tasdik ettiğinde bilinç oluşur. Taklidi iman tahkiki imana yerini bırakır başka deyişle inanç bilince döner. Bu aşamalar hep olacak. Nakiller ise insana yardım eden kaynaklar. Nakilleri kabul taklidi iman olur, kabulleri içselleştirince kalp ile tasdik hakiki iman olur. Yani, bilinç.
Her şeyde izafiyet var. Bu nedenle herkesin bir izahı olmalı. Bu izahlar göreceli olduğundan bizler her izahı koşulsuz, ve tam teslimiyet kabul edemeyiz. TV. de Dinlediğiniz İlim adamları ya da din adamları da kendi izafiyetinde anlatacak. Bizler kendi izafiyetimizde anlayacağız. Yeni bir yazı yazdım "Haddini Bil/dir/mek" bu had konusunda orada daha kapsamlı yazdım. İnsan haddini bildiğinde potansiyelinin sınırsız olduğunu görecek. Boyutsal sınırı da görecek ki bu had bilmek oluyor. Önemli bir yere işaret etmek isterim. İnsan, Allah'ın bir parçası mı? Eğer insan Allah'ın bir parçası kabul edilirse Allah bölünmüş olur ve bu şirktir. Yok eğer insan ve Allah tek kabul edilirse yani biri varsa diğeri onu gösteren ayna. O durumda Allah var ve insan ona ayna. Diğer durum da şu İnsan var ve Allah onun aynası. Burada kim hakiki, kim mecazi ora insanın inancına bakıyor. Ben derim ki Allah var ve "Ben" ona aynayım. Ve ben, ayrı bir varlık değilim. Bu da "Enel Hak" gibi algılanabilir. Sonuçta tek yaratan var. Yani kimse kimseden korkmasın.Sakınmak başka korkmak başka.
Selametle,
Ahmet Bektaş
Ahmet beyim iyi günler. Yine güzl bir konuya temas etmişsiniz . Tebrikler..Haddini bilmek, kelime anlamıyla sınırını bilmek oluyor. Yazının son paragrafında açıkça özeti vermişsiniz zaten. İnsanoğlu, var olan şeylerden kafasını çalıştırıp, yeni ürünler elde ediyor. Dünyanın var oluşuna akıl sır ermiyor. Ve hemen sonuçta bir Yaradan'a ulaşılıyor. Bilinenlerse, okyanuslarda bir damlacık kadar bile değil..Saygılarımla...