ÖYKÜMSÜ KADINIM OLAMAZSIN
Ruhum sana ağır gelirdi biliyorum. Her şeyini senin uğruna yitirmeyi göze almış bir başkası çıkmamış karşına benden başka, oysa ben gözlerin için ölümü bile kana kana içmeye hazırdım. Ama seni tanımak, seni yaşamak, ruhumu tanıtmak adına ne yaptıysam sen en başından yanlış anladın beni. İnan bana zerre kadar bir kötülük bulursan içimde, ben bu hayatı boşa yaşamış sayıp kendimi, çekip gideceğim bu sensizlik diyarından.
Ben sana gel de benim öykümsü kadınım ol demedim. Sen öykümsü kadınım olamazsın, sende o vasıflar yok. Terk eylediniz hep gerçekçiliğinizle siz, sizi delice sevenleri. Volkanları eritecek sevdaları sunan ruhlara, sırtınız dönüp gitmeyi bildiniz hep. Geçen bir hayali bekledim saatlerce, yalnızlığımın karanlık sokağının ortasına oturup bekledim. Bir anda kalabalık bir yalnızlığın içinde buldum kendimi, masalar vardı bir sürü, beni yok eden bir gürültü vardı. Herkes bir şeyler konuşuyordu, birileri kahkahalar savuruyordu, dünya üstüme geliyordu ve ben gökyüzünün en sevdiği şarkıyı dinliyordum seni beklerken ey hayalim. Birileri gidiyor, birileri geliyordu, gelen her kadında seni arıyordum, gözlerime bakan her gözde senin bakışların mı, bu üstüme doğrulan diye düşünüyordum. Biliyordum, gelmeyecektin, öykümsü kadınım olmayacaktın sen, öykümsü kadınım olmayı; hayat hikâyelerini anlatmak kadar basit sandın. Sana ‘Bana ulaşamazsın’ dediğimde ya da seninle ilgili bir merakımın sonucunda sorduğum sorularda hep yanlış anladın beni ve her seferinde ‘Ben senin öykümsü kadının olmayacağım’ cümlesini bir tokat gibi vurdun suratıma ama ben sana ‘Benim öykümsü kadınım ol’ demedim şiir gözlüm. İnsanlar konuşuyordu, ben bekliyordum, iki kadın vardı karşımda ve her kadında senden bir şeyler arıyordum, sen sanıyordum, şizofrenik bir an yaşıyordum. Bilmediğin tek şey vardı, hayatına girmeyi bildiğim her kadınımın ruhundan, gölgemi alıp çekip gitmesini de bildiğimdi. En başından söyledim sana ‘Ben her şeyim’ diye. Sen ‘Hiçbir şeyim ol’ dedin bana sessizliğinle.
Hep erteledin ruhunu benden.
Sana şiirler yazdım seni beklerken, senin için hiçbir zaman bilemeyeceğin mısralarda anlattım seni. Sana mektuplar yazdım, hayalini resmettim ve hayalinin saçlarına hüzün çiçekleri taktım, sana aşk bahçesinin güllerinden buketler yaptım. Ama sen ne yaptın, aldın eline zümrütlerle süslenmiş bir hançeri, çırılçıplak kalmış ruhuma hayattan intikam alırcasına vurdun, vurdun, vurdun. Şimdi senin açtığın yaralarım, senin bıraktığın izlerim kanıyor ince ince. Galiba bir aşk uğruna ben aklımı yitirdim sevgili. Yalnızlık denen mezara girdim ve üstüme yokluğunu serptiler avuç avuç. Ben sende yaşadım, gerçekliğinde öldüm.
Seni özlemelerim, o köy kokusu ormanda gizlenmiş tek gözlü odadan, gerçek bir yolculuğa çıktığımda olsun istedim. Kendimi evliyalar gibi vurmuşken yollara ve yolumu kaybetmişken doğa ananın koynunda, hayatın ışığını bulduğum gözlerinle buluşmak ve vuslatı kimsesiz bir ruhun içinde seninle yaşamak isterdim. Sonra sen kaybolurdun ortalıktan ve seni özleyerek beklemeye başlardım, senle doluyken, seni hissederken, seni yaşarken şu an olduğum gibi kimsesizleşmezdim. Sen gelirdin usulca, pamuksu dokunuşunu bulurdum, ellerinle gözlerimi kapatırdın, ben kokunu çekerdim içime, teninin sıcaklığını taşırdım gözlerinde ve dudaklarındaki ölümsüzlüğü arzulardım. Ama sen düşlerde bile gerçekliğini sunardın bana, ‘Ben senin öykümsü kadınlarından olmak istemiyorum’ derdin, üşürdüm, titrerdim. Boynu bükük bir şekilde, sesinde hazan gazellerini taşıyan bir halde seslenirdim sana, ‘Ben sana öykümsü kadınım ol’ demedim.
Şimdi yağmur yüklü bulutlar gibi yağmak istiyorum, ağlamak istiyorum suç işlemiş çocuklar gibi. Ben artık kendime, dünyama, karanlıklarıma, düşlerime ve sana küstüm sevgili. Gölgemi aldım yanıma, hayat sahnende rolüm bitti ve çekiliyorum, alıp başımı gidiyorum artık. Seni seviyorum.
BAKİ EVKARALI