- 518 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Şarkılar Eskir Dilimizde
Sen’li düşlerimin harman savrukluğunda her gün binlere katlanıyorsun yüreğimde sen
Her gün sevdalı ruhumda sevgiyle dönerek, yeni yıldızlara, gezegenlere dönüşüyorsun
Sen terimde tuz, tenimde kırbaç, hayallerimdeki düş, çocuk ruhumda gülüş, uğruna ölüşsün
Gözlerindeki gökyüzü, yüreğindeki evren ve ellerindeki güvenle geçerim tüm dikenli yolları.
Binlerce çiçeğin fışkına durduğu bir mevsimde çalmıştın kapımı sevinçli merhabalarınla. Sevgiye yüreğimizi açıp, şu durmadan dönen yeryüzünden antik düşler sunmuştuk birbirimize. Koparıp koparıp attığımız sevdalarımız, ezilmiş bir gül bahçesinin üzerinden yürüyüşlerimiz, yıllardır bulamadığımız sevgilerimiz ve tutkunu olduğumuz aşk’la düşmüştük birbirimizin atlasına. Mutluluktan bir gemi yaparak bir çırpıda, yelkenlerini sözcüklerle donatarak çıkmıştık sevdanın gizemli adalarına.
Suya sevdalı bir yaprak, gecenin dağılmış yalnızlığında mavi defterine yeşil umutlar yazıyordu önce. Kırları, dağları, ovaları ve ırmakları özlüyor, bir gökkuşağı gibi kahraman sözcükler dokuyordu tezgahında. Her şiirinde bir intihar, her yazıtında karanlıklarla sevişiyordu. Tütün kokulu tutsaklığının koridorlarında derin sorulara saydam yanıtlar arıyordu. Sözcükler anlam kazanınca önce yapraklar dala, dallar bahçelere, çiçekler de yüreklere yakışıyordu. Yıllardır bakmadığı aynalar sessizliğin çığlıklarını yüreğine yansıtıyordu.
Her tarafı çilelerle kuşatılmış bu hayat zindanlarında etekleri köpük, avuçları kar ve düşleri bölük bir sevdadır yaşamak. Her günün akşamında açılan gönül çarşafları ve kesik iniltiler mecburiyetinde denizlerin en sığ yerlerine kurmak isteyişimiz bundandır evlerimizi. Tabanında böceklerin, üzerinde kuşların cirit attığı bu yeryüzü yuvarlağında balıklar yüzer denizlerimizin mavi çığlıklarında. Yandıkça ruhumuz, kanadıkça avuçlarımız sevgiyi arar, biraz tuz, biraz güneş ve bir dolu ihtirasla dayarız dudaklarımızı aşkın ırmaklarına.
Çocuk sevinçlerimizle yüreğimizde dönen bir müzik kutusunun sözcüklerinde yitirilmiş bir savaştan arta kalandır dinlediklerimiz. Yıldızlar aynı yerinde çoğalırken, sözcükler yağar saçlarımıza ve atarız en şen kahkahaları inatla. Yarınları yaratır, sonsuzluğu yakalar, bölüşülmüş acılarda sevdayı tadarız. Şarkılar eskir dinledikçe dilimizde. Her eskiyen şarkının ardından yenilerini bulur, sürgün yolculuklarımızın bulut ağlamalarında biz birbirimizin oluruz.
Bu dört yanımızı çeviren olmazlar labirentinde her gün bir yaprak düşse de ömür ağacımızdan, bakir düşler görmekten vazgeçmeyeceğim senin için. Bilmediğimiz ve uçarı bir yolculukla gittiğimiz tüm keşifsiz yolculuklarda korsanlarla savaşacağız birlikte. Aşkın tüm defne yapraklarını sererek ayaklarının altına senin için ay, senin için güneş ve senin için denizler olacağım. Varsın çanlar bir geceden diğer bir geceye çalsın, varsın çanlar rüzgarlarla birlikte gözyaşlarını akıtsın.
Her gözyaşı damlasının yüzünde bıraktığı hain izlere neden bakmadığımı söylemek zordur şimdi benim için. Ağladıkça sen, tutunurum ben cılız dallarıma. Okyanus gözlerindeki tuz kristallerinin balıksız sığlarında saçaklarımda buzlar oluşurken benim, seni duyabilmeyi, seni haykırabilmeyi ne çok istediğimi bilmeni istiyorum. Bizi ağladıkça ayrı dünyalara, ayrı limanlara götüren bir eski yelkenliyle asla ulaşamayacağımız mercan kayalıkları kalacak düşlerimizde. Birbirimiz için kilitlenirken zamana, birbirimiz için yargısız infazlara duruşumuz da bundan değil midir sence?
Ağına gözyaşı düşürdüğün bir bezirganım ben. Omuzlarımdaki efsane düşlerle, yüreğimdeki kahramanlıklarla ve dilimdeki söylenmemiş tüm sözcüklerle sana kul köle oluşum bundandır bebeğim. Sen’li düşlerimin harman savrukluğunda her gün binlere katlanıyorsun, her gün gezegen ruhumda sevgiyle dönerek yeni yıldızlara dönüşüyorsun. Sen terimde tuz, tenimde kırbaç, hayallerimdeki düş, çocuk ruhumdaki gülüş, uğruna olduğum ölüşsün. Gözlerindeki gökyüzü, yüreğindeki evren ve ellerindeki güvenle geçerim tüm dikenli yolları.
Işığın gücünü, direncini kıran kara bakışlı gecelerde usul usul yalnızlıklar sevişmelere açar lale bahçelerini. Billur nefesler uyandırır hücrelerdeki tutsak arzuları. Gözlerime sığmayan bir dünya, yüreğimden taşan gürül gürül ırmaklar olursun o anlarda. Neyim var, neyim yoksa sen olurum ve bulut gözlerindeki sonsuzluklarda kaybolurum. Ürkek mavilikleri andıran su bakışınla ve gürül gürül çağlayışınla gözlerim tenine değer, ellerim ülkenin kapılarını açar ve yeni bir devir açarım öpüşlerinin kilitleriyle.
Yüreğimizdeki asma bahçelerinden kaynattığımız aşk şarabından yalnızca biz içtikçe, korkularımızı çağrıştıran çanların sesini duymadıkça, damar damar büyüyüşlerimizle birbirimizi buldukça, çatıya atılsa da sevdayı çalan radyolar bizim sevdamız ölmeyecek asla. Masamızdaki aşk kırıntılarıyla, yüreğimizdeki sevgi sözcükleriyle yaşamayı öğrendik ve bu lokmalarla yüzen aşk teknesinde hiçbir şeyi sevmiyorum sen kadar. Sevdanın kadehinden dökülen, gözlerinden yüreğime inen gözyaşı şarabını içtikçe ben, karanlığa hükmetmeyi de öğreneceğim.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
her gözyaşı damlasının yüzünde bıraktığı hain izlere neden bakmadığımı söylemek zordur şimdi benim için. Ağladıkça sen, tutunurum ben cılız dallarıma. Okyanus gözlerindeki tuz kristallerinin balıksız sığlarında saçaklarımda buzlar oluşurken benim, seni duyabilmeyi, seni haykırabilmeyi ne çok istediğimi bilmeni istiyorum. Bizi ağladıkça ayrı dünyalara, ayrı limanlara götüren bir eski yelkenliyle asla ulaşamayacağımız mercan kayalıkları kalacak düşlerimizde. Birbirimiz için kilitlenirken zamana, birbirimiz için yargısız infazlara duruşumuz da bundan değil midir sence?
sevdanın gücü bu!.. yürek adamı tebriklerim size; yine, yeniden...
üstada sevglerle....dostça...