Tanrı'nın Oyunu
Anlatamıyordu derdini. Savunamıyordu. İddiaları bir türlü yalanlayamıyordu. Beceriksizliğinden mi, emniyetsizliğinden miydi ?
-bilmiyordu.
Ama suçu kendinde arıyordu. Bütün kötülüklerin yaratıcısı oymuş gibi iyilikleri ruhuna işliyordu. Tahtın Tanrıda olduğunu bile bile onun tuzağına yakalanıyor, ama yemini tatmıyordu. Somut bir katil aranıyormuşçasına, kendini atıyordu parmaklıklar arkasına. Kendi için mi, o hariç tüm varlıklar için miydi ?
-bilmiyordu.
Ateşe atılacak biri varsa o, kendi olmalıydı. Cezası kesilecek her şeyin ödülü yine o.
Ve derdini karanlıklara hapsediyordu. Boş bir odaya hayallerini gizliyordu yeri geldiğinde -sıra gelirse-. Sokak kaldırımlarına bedenini saklıyordu.
Koşuyordu. Duruyordu. Uyuyordu.
Rüyalarında kapılar açıyordu hayatına. Kabuslarında nefes alıyordu. Koşarken ölüyor, dururken yaşıyordu. Uyuduğunda ise o zaten yoktu. Tanrı kinini kusarcasına yanına alıyordu onu uykularında. Yarattıklarını kurtarmak için de onu kurban ediyordu tekrar, hayata.
Uyuyordu. Koşuyordu. Duruyordu.
Bedenine tüneller kazıyordu bilincini doğurmak için. Yaşatmak için karanlığı güneşle oynuyordu. Hileler içiyor, kumarlar yiyordu varlığın sebebini unuturcasına. Ve sonunda iyilikleri işiyordu temizlemek için boşluklarını. Yalanlarla koruyordu kendini. Bedenleri fethediyordu kötülüklere doymak için.
Duruyordu. Uyuyordu. Koşuyordu.
-nefessizlikten ciğeri yanıyordu.
Oysa o, derdini anlatamıyordu. Sessizliğinin terasından çığlıklar atıyordu Tanrıya. Ama yine susuyordu. Dinleyeni olmadığından mı, ölü olduğundan mıydı ?
-bilmiyordu.
*ki bir hiç uğruna gidiyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.