tutulma
Birasını yudumladığında saat öğleden sonra beşti ve barın teras katında birkaç kişi daha vardı. Başını çevirip güneşe baktı. Sarışın bakireye, gökyüzüne yapışmış yumurta sarısına baktı uzun süre. Gözleri kamaşıp acıyıncaya kadar. Gözlerini kaçırmak istiyor ancak beceremiyordu. Gerçek güneş tutulmasıydı. İnsanın güneşe olan aşkı. O an güneş bir kez sendeledi ve ışık kırıldı dünya üzerinde. Bu fırsattan yararlanıp gözlerini kaçırdı ve bar tezgahına koydu yanan gözlerini taşıyan yüzü. “Tanrım, heryerdeler. Sesler, duyuyorum...”
“Ne dedin?” diye sordu barmen.
“Su. Bana su ver.”
Erkan, gözlerini açmaya çalışıyor, ancak ışığı sünger gibi emen gözleri işe yaramıyordu. Barmenin, bar tezgahına bıraktı su bardağını, el yordamıyla buldu Erkan. Titreyen avucuna biraz su döküp yüzünü yıkadı. Göz çukurlarını ovaladı. İşe yarıyordu. Gözleri eski haline dönmeye başlamıştı. Bir dakika sonra her şey normale döndü.
“Tanrım, bir an kör olduğumu sandım.”
Barmen gülümsedi. Sonra kasaya yürüdü. (Aptal herif. Her gün buraya geliyor. Kadın arayışı sonunda delirtti. İçip içip eve yalnız gidiyor.) Ve gülümsedi Erkan’a.
“Kadın için gelmiyorum buraya.” Dedi Erkan.
Barmen, korkuyla Erkan’a baktı. Erkan’da korkmuş gibi barmene baktı.
“Sen az önce aklımdan geçenleri mi duydun?”
“Bilmem. Bana konuştun gibi geldi.”
“Konuşmadım.”(Koyayım, deliriyor muyum?) diye düşündü barmen.
Erkan, bunu da duymuştu. Ancak duymazdan geldi.
(Bu deliler arasında durmaktan ben de onlara benzedim.) diye düşündü barmen. “Neler oluyor? Düşünceleri duyabiliyor muyum gerçekten?”
Başını çevirdi, arka masada oturan iki kıza baktı. Kızlardan biri yirmili yaşların başında esmer ve seksiydi. Bacaklarını birkaç kez açmış gibi görünüyordu. Kızın gözlerine baktı. Kız çok kısa süre Erkan’a baktı. (Ne bakıyor bu? Hiç aynada kendine görmemiş galiba. Zavallı çirkin yaratık.) Kızın düşüncelerini duymuştu.
Erkan, hesabı ödedi ve çıkmadan barmene baktı. “Bu arada deli sensin.”
Yolda yürürken karşıdan gelen insanların gözlerine bakıyor, çok kısa süre bağlantı kuruyor ve düşüncelerini duyabiliyordu. Göz teması yeterliydi. İşte karşıdan gelen mavi elbise içinde bir kadın. Mavi elbiseli kadının mavi gözlerine baktı. Orada aklının içindeydi kadın. (Yine yalnızım. Şu insanlar içinde neden bana uygun bir erkek yok. Of. Ateşler içinde yandığımı bilseler. Parmaklamaktan sıkıldım.)
Erkan, bir an için kadının peşine takılmayı düşündü. Sonra başkalarını görünce vazgeçti. O kadar çok seçenek vardı ki… Güzel bir kadın gördüğü an yanına yaklaşıyor, göz teması kurmaya çalışıyordu. İşte kısa saçlı hoş biri daha. Mağaza vitrininde kendine bakıyordu.(Hmm. Az önce osurdum. Acaba kaçırmış olabilir miyim? Sanki bir ıslaklık var. Tuvalet yok mu buralarda?) Sonra kadın tuvalete doğru yürüdü. İşte esmer güzel.(Artık bunu yapmıycam. Beni her aradığında ona gitmiycem. Daha güçlüyüm, bu değilim ben. Yoksa ben kevaşe miyim?) Bir kızıl geçiyordu yanından. (Acaba sevişmek ister mi? Büyük ihtimalle. Gitmeden prezervatif alsam hafif mi görünürüm? Ne olur ne olmaz. Aynı sorunları tekrar yaşamak istemiyorum.)
Aklımı koru tanrım! Her yerdeler! Başlarda eğlenceli olan şimdi acıya dönmüştü. Derken kendi adını duydu. İşte karşısında Aslı ve Ercan iki sevgili. Hay allah, gözlerine bakmamalıyım diye düşündü. Göz temasından kaçınarak konuşuyordu. Ercan, “Niye gözlerime bakmıyorsun konuşurken? Yoksa utanacak bir şey mi yaptın?” Diye sordu muzur bir gülümsemeyle. Yapacak fazla bir şey yoktu. Ayaküstü sohbet düşünceleri susturuyordu. Çünkü insan beyni konuşurken aynı anda başka bir şey düşünecek kadar gelişmemişti. Bu Erkan’ın işine geldi. Vedalaştılar. Uzaklaşırken Ercan’ın sesini duydu. (Zavallı, yine yalnız.) Demek arkasından böyle konuşuyorlardı. Kimbilir sizin arkanızdan neler konuşuyorlar? Aslı’nın sesini duydu sonra. (Şu Erkan, kamışı büyük mü acaba? Pantolonuna baktığımı anlamış mıdır? Of allahım, sevgilimin yanında neler düşünüyorum? Şu kel adam bacaklarıma mı baktı? Kısa mı eteğim? Yine çişim geldi.)
Eve zor attı kendini. Dolaptan keyifle bir bira çıkardı ve içmeye başladı. Böyle güzel bir yeteneğe sahip olmuştu. Güneş yüzünden miydi? Peki şimdi ne yapacaktı? Bunu nasıl kullanmalıydı? Elbet faydalı bir şey vardı. Paraya dönüştürebileceği bir şey mesela. Bu sırada kapı çaldı. Açtığında karşı dairede oturan komşusu ve arkadaşı Seda, elinde havlu ve şampuanı bekliyordu. Konuşmadan önce gülümserdi. Öyle oldu: “Kusura bakma Erkan’cım. Şofben arızalı. Senin banyonu kullanabilir miyim?” diye sordu.
Seda ve Hakan aynı evde yaşıyan çiftti. Hakan’ı beş, Seda’yı yedi yıldır tanıyordu. İşte yine sesler… (Ah, bundan güzel bahane mi olur? Erkan, anla artık. Seni deli gibi istiyorum.) Seda, banyoya girdi. Duş çalıştı. Su ve Seda’nın sesini duyabiliyordu. (Hadi Erkan, aç şu kapıyı bak kilitlemedim. İçeri gir. Gel kökle bana. Suyun altında şaplata şaplata...)
Erkan, sertleştiğini hissetti. Birasını dikti. Bir çağrı almış gibi kalktı yerinden.
Banyo kapısına gelince eğilip anahtar deliğinden içeri baktı. İstakoz gibiydi Seda’nın derisi. Sıcaktan kırmızıya dönmüş, üzerinden su kayıp gidiyordu. Kalçalar biraz genişti ama olsun, sıkıydı.
“Erkan, kendine gel. Arkadaşın o senin. Sapık mısın?” Diye düşündü. Kendini sapık gibi hissederek salona döndü. Bir bira daha açtı kendine. Bira şişesini yanaklarına bastırdı. Soğuk iyi gelmiş, ereksiyonu geçiyordu. Su sesi birden kesildi. Beş dakika sonra Seda, banyodan çıktı ve giyinmek için odaya girdi. Ancak sesini hala duyabiliyordu. (Hadi Erkan, gel bak buradayım. Bekliyorum, giyinmedim. Senin için hazırlandım, traşladım bak…) Erkan, yutkundu. Kalkıp ağır adımlarla odaya yürüdü. Kapı aralığından içeri baktı Seda’nın sırtı dönüktü. Üzerinde sadece siyah külot vardı. Kapıyı açıp içeri girdi.
Seda, hızla döndü. Çıplak elleri çıplak göğüslerini örtüyordu.
“Ne yapıyorsun? Çık dışarı!” diye bağırdı.
“Sakin ol. Beni sen çağırdın.”
“Ne saçmalıyorsun? Çık dışarı. Hemen!”
Kısa sessizlik oldu.(Ne bekliyorsun gelip öpsene beni şapşal. Burada karşındayım işte.) Erkan, kadının yanına gitti. Seda’nın dudaklarına yapıştı. Seda, karşı koymaya çalışıyordu.(Ah erkeğim evet. Sıcak ağzını bastır ağzıma. Bir oyun bu. Tecavüz oyunu. Hadi bekliyorum. Saldır bana.) Yatağa düştüler. Seda, karşı koymak istiyor, Erkan buna izin vermiyordu.
“Bırak beni!” diyerek bağırmak istedi Seda. Ancak Erkan ağzıyla kadının ağzını kapattı. Külotu sıyırdı. (Evet, erkeğim bitir işimi. Hadi yanıyorum.)
“Bitiricem. Ben de senin için yanıyorum. Bir oyun, tecavüz oyunu bu.” Dedi Erkan. Seda’nın gözlerini sonuna kadar açılmıştı çığlık atmaya çalışıyor, Erkan’ın elini ısırıyor, ancak Erkan, kendini kaybettiğinden uyuşmuş gibi acı hissetmiyordu.
Elli beş kilo çiçek demeti üzerindeymiş gibi mis kokuyordu Seda. Erkan, içine yerleştiğinde fırın gibi sıcaktı. Birkaç kez gidip geldi içinde. Bu sırada Seda’nın ağzı elinden kaçtı ve Seda acı bir çığlık attı. Ardından tırnaklarını Erkan’ın yüzüne geçirdi. Erkan’ın gözlerine kan dolmaya başlayınca sesler kesilmeye başladı. (Erkeğim, ne oldu? Nden. dur.n Ha. Di. Yap. a. y............)
Ve sessizlik…
Seda, koşarak kendi dairesine gitti.
“Tecavüz ettin bana. Tecavüz ettin.” Demişti. Bu sözler Erkan’ın beyninde dönüyordu. Erkan, yerde yatağın yanında oturmuş bekliyordu. Önce siren seslerini duydu, ardından basamaklarda koşuşmalar, ve son olarak kırılan kapı sesi.
Hücrede oturuyordu Erkan. Bir polis memuru hücrenin önünde durmuş Erkan’a bakıyordu. (Zavallı, aptal. Hayatını mahvettin.) diye düşündü ve gitti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.