- 738 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Duyguların Sömürüsü De Hakkın Gasbıdır
İnsanın insana verebileceği bir hak var mıdır? Bütün insanlar yaratılışta eşit olduklarına göre bizler bu hakkı Adem’den, Hz. Adem’in yaratılışından beri almış değil miyiz? Hz. Adem’den sonra gelen Nebilerin hepsi tevhit ve insan haklarını bildirmemişler mi?
İnsanların doğuştan kazandıkları hakların savunulması için bütün Peygamberler savaşmışlar, yerine göre kan dökülmüştür. İnsan hakları savunucularının ilkleri hep Peygamberler olmuştur.
Hz. Musa’nın Firavun’a,
Hz. İbrahim’in Nemrut’a,
Hz. Muhammed (a.s.)’in Ebu Cehillere ve soylarına karşı mücadeleleri hep insan hakları için olmuştur. Bütün nebilerin karşılarında bir despot, bir tağut bulunmuş ve mücadeleleri kesintisiz devam etmiştir.
Haksızlara karşı hak bayrağını dalgalandırmışlardır.
Her Peygamberin hayatında ilk düsturu:
Hakkı savunmak, haklıyı ayakta tutmak;
Zalime baş kaldırıp, yardakçılarının da hasmı olmak olmuştur.
Peygamberlerin ve hassaten Hz. Muhammed (a.s.)’in hayatından alınması gereken ders; ırkın, dilin, cinsiyetin; insanlardaki yaşama hakkının elinden alınmasına, sebep olamayacağı olduğu gibi…
Kişisel güvenlik,
İşkence yasağı,
Sosyal haklar,
Kültürel haklar,
Ekonomik haklar,
Kişisel ve toplumsal hukuk, tevhit dininde verilen özel haklardan olmaktadır.
Toplumsal haklardan kan davasının kaldırılışı misali ne güzeldir.
Ekonomik haklardan faizciliğin ve tefeciliğin kaldırılması.
Köle panayırlarından insan satımına karşı duruş.
Kadın hakları.
İnsanların kardeş olması.
Suç varsa, ortada sahibinin de olacağı.
İfratın, tefritin sakınılması gereken bir durum olduğunu son Rasul (a.s.) Efendimiz, hayatında hem tatbik etmiş, hem de kıyamete kadar gelecek insan neslinin huzuru için uyulması gereken yol olarak göstermiştir.
Aradan geçen bunca asır bize gösteriyor ki; hala onun toplumsal reçetelerine muhtacız.
Dünyanın her yerinde;
Ezmeler ve ezilmeler çoğalmakta.
İnsan, insan yerine konulmamakta ve hayvanlar baş tacı yapılırken insan nesli ilgisizlikten bunalmakta, geleceğe karamsarlıkla bakmakta.
Bugün zulüm güçlü ve her şeyiyle varlığını korumakta, hatta ciğeri beş para etmese de varlığını sürdürmekte…
Artık zalimler devletleşti,
Despotlar devletleşti.
Zulümlerin daha sistemli bir şekilde uygulandığı bir dünyada yaşamak bunaltıyor insanı…
Zulüm dünyada devam ederken, büyük vampirlerin sömürü iştahları her geçen gün biraz daha kabarıyor.
Gözü dönmüş sömürgeciler, bugün şunu da göstermiş oluyorlar ki; Allah Teala’ya isyanın çoğaldığı yerde ezme, ezilmelerin, sömürülerin önü alınamayacak. İnsan, insan yerine konmayacak, zalim zulmünü tavizsiz devam ettirecek, hem de adalet dağıtma adına, insan hakları adına…
Bizim inancımız İslam, insanların hürriyetine önem verir ve insanı Rabbinin kanunları çerçevesinde geniş bir yetkiyle kuşatır. Hürriyeti olmayan insana bazı ibadetlerde bile tolerans tanımıştır. Hür olmayana Hac farz değil, Cuma farz değildir.
İslam dini beş esasın korunmasını bizzat farz kılıyor: Canın emniyeti, aklın emniyeti, malın emniyeti, dinin emniyeti, neslin emniyeti.
Bizim inancımızda insan haklarının aşikare çiğnenmesine karşı oluşun dışında insanların duygularını sömüren, insanların saf, temiz duygularından fayda temin etmek isteyenlerin de cezasız kalmayacağını bildirir.
Hak aramak, hakkını öğrenmek güzel bir şey. Ama bundan daha önce sorumluluklar ve görevler, mesuliyetler bilinmeli. Çünkü sorumlulukların bilinmediği yerlerde hak arama ve hak savunma adına anarşinin, terörün çıkması ihtimali vardır.
Bundan değil midir ki bugün yeryüzünde zulüm, işkence devam etmekte; siyonist güçler kendi sorumluluklarını bilmeden insan hakları adına çıkıp başka insanları ezmektedirler.
İnsan düşünüyorsa, inanıyorsa vardır. Dinin emirlerini yerine getirmekten dolayı kimse kınanamaz, tehdit altına alınamaz. Din hürriyetini engellemeye çalışanlar her zaman olmuştur. İnanan insanlar da inancının gereğini yapabilmek ve inancını yaymak için asırlarca kan ve gözyaşı dökmüştür.
İnandığından dolayı hisseden kalpleri, düşünen akılları hapsetmek, insanoğluna en büyük zulümdür. Çünkü din, mensupları için candan daha azizdir, daha mukaddes bir emanettir. Din uğruna can vermeyi şeref bilirler.
Eğer bir yerde insan varsa, o insanın hakları da vardır. Bu hak ona yaratılışından beri verilmiştir. Bu haklardan biri de din hürriyetidir. Din hürriyetinin yerine getirilmesi için ise;
İnanma (iman etme),
Dinin emirlerini yerine getirme (amel etme),
Dinini öğrenme, öğretme, neşir ve tebliğ gibi haklar çok görülmemelidir.
KISSADAN HiSSE
GEMiYi DELMEK
Bir zamanlar, bir grup insan gemiyle yolculuk yapacaklardı. geminin alt ve üst katlarında kimin yolculuk yapacağını belirlemek için aralarında kura çektiler. Böylece, bir kısmı alt katta, bir kısmı da üst katta yolculuğa hak kazandı.
Denize açıldıktan sonra, temizlik v.s. gibi işler için suya ihtiyaç duydular. Üst kattakiler denizden rahatlıkla suyu alıp kullanıyorlardı. Alt kattakiler ise önce üst kata çıkıp denizden su almak, sonra da suyu tekrar alt kata taşımak zorunda kalıyorlardı. Bu işi yaparken hem gürültüleriyle, hem de yere döktükleri sularla üst kattaki yolcuları rahatsız ediyorlardı.
Üst kattakilerin bu durumdan rahatsız olduğunu gören alt kat yolcularından birisinin aklına bir fikir geldi. Diğer alt kat yolcularının da onayladığı bu teklife göre, en iyisi geminin tabanında küçük bir delik açmak ve suyu doğrudan oradan almaktı. Alt kattakiler daha önce hiç gemiyle yolculuk yapmadıkları için, böyle bir hareketin neyle sonuçlanacağını tahmin edemiyorlardı.
Ve buldukları bir baltayla geminin tabanını delmeye başladılar. Bir-iki darbeden sonra, üst kattakiler gürültüyü merak ederek aşağıya indiler. Gördükleri manzara karşısında da dehşete düşmüşlerdi.
“Siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına!” diye atıldılar.
Alt kat yolcuları sakin biçimde cevap verdiler:
“Biz su ihtiyacımızı görürken sizi rahatsız ediyorduk, halbuki suya muhtacız. Şimdi sizi rahatsız etmeden suyu bu şekilde elde edeceğiz. Korkmanıza gerek yok, çünkü deldiğimiz sizin değil, bizim kendi yerimiz, size zararı olmaz.”
Üst kat yolcuları bu durum karşısında ikiye ayrıldı. Bir kısmı şöyle diyordu:
“Elbette canım, adamlar kendilerine ait olan kısmı deliyorlar, bizi ilgilendirmez ki. Hem, denizden su taşırken o kadar çok gürültü yapıyorlar ki, insan rahatça uyuyamıyor. Bırakalım ne istiyorlarsa yapsınlar!”
Aklı başında olanları ise doğacak vahim durumu anlatmaya çalışıyorlardı:
“Arkadaşlar, evet biz üst kattayız, siz alt kattasınız; ama hepimiz aynı geminin içindeyiz. Sizin yolculuk yaptığınız yeri delmeniz, geminin su almasına ve sonuçta sadece sizin değil hepimizin boğulup ölmesine neden olur.
O yüzden kesinlikle böyle bir şey yapmayın. Sizin alt kata su taşırken bizi rahatsız etmesi geminin batmasının yanında çok masum kalır. Biz o küçük rahatsızlığa razıyız, yeter ki toptan denizin dibine gitmemize neden olmayın.”
Bu akla yatkın açıklamaları duyunca, alt kat yolcuları da gemiyi delmekten vazgeçtiler ve hep birlikte gidecekleri limana sağ salim ulaştılar.
İlk adımdan Baki Öncel kardeşimin tespitlerine katılmamak mümkün değil. Buradan kendisine hayırlı çalışmaları sebebiyle müşekkir kaldığımı byan ediyorum...