KALEM ÂŞIK OLDU
KALEM ÂŞIK OLDU
Kalem, icat olmuştu ama mahzundu. Tek başına çekilmiyordu hayat. Günlerden bir gün kelam, kalemin âhını işitti. Kalem, ilk görüş de vuruldu kelama.
Kelamsız, kalem; yıldızsız gece gibiydi artık. Semayı süsledi kelamlar. Kimi ah çekerek, kimi vah’tan geçerek ama hepsi âşkta yanarak aldılar ışıklarını.
Mahzunlukları iki katına çıkmıştı. Kalemde, kelamda mahzundu. Günden güne neşeleri kayboluyordu. Bir şeyler eksikti. Bundan ikisi de haberdârdı. Bilmenin verdiği bir suskunluk vardı dillerinde.
Eski mısırlılar kalem ve kelamın acısını az olsa papirüsle dindirdiler. Artık kalem ve kelam papirüs üzerinde gezintilere çıkıyorlar, duygu ve düşüncelerini paylaşabilecekleri insanlar buluyorlardı. Papirüse âşık olmakla birlikte içlerinde hâlâ bir sızı dinmemişti. Ta ki o gelene kadar. O dediğim kişi; Ts’ai Lun’dan başkası değildi.
Ts’ai Lun günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce Çin’de yaşayan bir memurdu. Kalemle kelamın acılarına son verecek bir insandı. Onların acı çığlıklarını ruhunda duymuş ve bir nebzede olsa onların acılarını dindirmek için gece gündüz çalışmıştı. Sonunda MS. 105 yılında bugünkü kullanılan hali ile kağıdı icat etti. O gün bugündür kalem de kelamda âşıktır kağıda. Beyaz oluşu çeker kalemle kelamı. Aydınlığına vurulurlar. Yinede bir yanları hep buruktur. Çünkü her ne kadar duygu ve düşünceleri anlatsalar da bunları ifade edebilmek için ya da hayatın zıtlığını göstermek için, hayatın zıtlıklarla var olduğunu ispatlamak için beyaz sayfaya siyah inciler dizmek zorundaydılar.
Çin’de icat edilmesinden sonra başlar kağıtla kalem ve kelamın aşkı. Belki de sürgündü yaşadıkları. Öz vatanlarından alınarak önce, bilimde yıldızının parladığı dönemde İslam dünyasına yelken açarlar. Avrupalılar ise Ortaçağı yaşıyordu. Bundan bir 500 yıl sonra kağıt, Müslümanlarından İspanya’ya oradan da Avrupa’da Hıristiyanlarına geçti. Böylece dünyanın dört bir yanında dolaşır.
Belki bu maceralarından dolayı kalem, kelam ve kağıt cezalandırılmak istenir gibi tükenmez ve pilot kalemler icat edilir.
Çünkü kurşun kalemle yazılırken, kalem sürçüp yanlış bir kelam ettiğinde silgi onun en yakın arkadaşı gibi sucunu kapamak ister gibi gelir, hatasını düzeltirdi. Ama tükenmez kalem ve pilot kalem kalpsiz insanlar gibi kalemle kelamın hatalarını yüzüne vururdu. Hata yaptıklarında üstülerini karalatmak zorunda kalırdı.
İnsanlar da iki türlüdür: Birincisi; hataları örtüp, kalp kırmadan yol göstermek isteyenler. Diğeri ise; tükenmez ve pilot kalem gibi ayıbı ömür boyu yüzünde taşımasını ister sanki. Kağıdı karalayanlar.
Kelamın, kalemin ve kağıdın âşkına ceza bu kadarla da kalmadı.
Rene-Antonie Ferchault de Reaumur, bu üçlünün âşkını hem dillere düşürecek hem de onlara işkence yapacak bir yöntemi buldu: Arılarla işbirliği yaparak. Nasıl mı? Arılar kağıttan kovan yapıyorlardı. Bir gün Rene arıları izlerken, yaban arıları ince dalları veya çürümüş kütükleri kemirir gibi ağızlarına alıyorlar, burada mide sıvıları ve salyaları ile karıştırıyorlar ve kovanlarını yapmada kullanıyorlardı. Bu fikir, tarihler 1789’u gösterdiğinde kalem, kağıt ve kelamın işkenceli yıllarının başlangıcı oldu. Çünkü İlk kağıt makinesi 1798 yılında yapıldı.
Artık teknoloji gelişmeye başlayacak ve kalem, kelam ve kağıt aşkı daha nice maceralar yaşacaktı.
M. Ö. /18.03.2008
kahramanmaraş