- 632 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Deli Yağan Yağmurumdun
Adını yağmurdan alan bir sevdadır yüreğimizdeki kutsal resim
Seni özledikçe, seni sevdikçe ben, en çok deli yağışını severdim
Bütün özlemlerin sağanağı yamandır gülüm, sırılsıklamdır sevda
Bırak üşüsün ellerim, titresin yüreğim, ıslanayım deli yağmurunda.
Öfkeli sağanaklar gibi koca bir mevsim yağmanı istedim üzerime seni sevince. Bir sevgi ıslaklığı gibi vurunca yüzüme, her damlanda dolunca gönlüme ve her şafakta ürperti gibi değince tenime sevdim seni ben, yağmur gibi. Günlerime, gecelerime ve sevgi dolu yüreğime günaydınım, uçurum yalnızlığıma yürekli bir yaban gülüm, öksüz çocukluğuma el veren tek sevdiğimdin.
Yüzünün rengarenk alevvari yansımalarından dağların suyunu içerdim her sabah. Ruhumuzun ikiz mutluluklarında seller gibi akardık içimize. Bizi barındıran bu dünyada en yaman silahşörler gibi dolanır, karlı dağların su kaynaklarında azığımızı bölüşürdük. Seni sardıkça sana dönen bedenim, seni sevdikçe sana dolanan yüreğim bu acılar atlasında mutlu, mutluluk adına verdiğimiz her pozda umutlu, birbirimize yazdığımız geri dönüşü olmayan mektuplarla avuntuluyduk.
İçimizden birbirimizi her atmaya çalıştığımızda dirhem dirhem bittiğimizin farkına varmamız çok sürmüyordu. Sevgimizin kilit gıcırtılarında imkansızlığa da çözümler arıyorduk. Fırtınaya gebe bir mevsimin yüreğimizi tırmaladığı gecelerde uykusuzluğun kandillerini üflüyor, rüyalarımızda sessizce ilerleyen aşikar bir geminin güvertesinde aşkın müziğini dinliyorduk.
Birbirimizi özledikçe, kendimizi dinledikçe aşkın sahilinden uzaklaşan çürük gemilerle geçen zamanı geri çağırıyorduk korkuyla. Kimi zaman ulaştığımız ücra sevinçlerde gözlerimizin koyaklarında saklanıyorduk. Umudu yüreğine belemiş bir yığın sözün sofrasında aşkın karalamalarını yapıyorduk dilsiz duruşlarla. Hiç yaşanmamış saydığımız geçmişimiz ve yeniden yeniden dirilen sevgimizin kıymetini şarkılara yüklüyor, buzul hasretlerin uzak ülkelerinde birbirimizi soluyorduk.
Sorguların, bitimsiz öpüşlerden hesap sorduğu gecelerde, yüreklerin gizli deliklerinde umuda çiçekler sunuyorduk. Sessizlik derelerinden topladığımız çiçekleri çobanlara vererek, düştüğümüz yollarda ayaklarımızdaki düğümleri dağ taşlarının keskin taraflarına sürtüp kurtuluyorduk bağımızdan. Oysa ki, soyunduğumuz yalnızlıktı, yığarak önümüze kirli geçmişimizi ayinlere duruyorduk.
Koparıp halatlarını gönlümüzün yolumuzu dikenlerle çeviren ayrık otlarını temizliyorduk kanayan ellerimizle. Gözlerimize umut sürüyorduk tonlarca. Bir başıma kaldığım anlarda, eski bir trencesine gelen akşamların istasyonundan kaçtım. Seni benden alan günbatımlarına sövdüm, saydım çaresizlik içerisinde. Başın önde, yüreğin bende yürürken kaldırımlarda ardından baktım, içlendim, kahırlandım. Sessizce düştüm ardına. Köşe başlarında korkak çocuklar gibi saklandım, görme diye beni.
Sıcacık ellerin ellerimdeyken ne de çok güçlü oluyor, göğsüme dayadığın ve bana verdiğin kuvvetle dağlara meydan okuyor, yumruğumu göklere kaldırıp avaz avaz bağırırken, gözlerinin dehlizlerinde nice savaşlara hazır olduğunu görüyordum. Nefesinin o muhteşem büyüsüyle kötülükleri ve anlamsız her şeyi talan ediyor, sırf senin için göklere yalvarıyor, onlardan aman diliyordum bir tek.
Unutma gülüm, bir gün biz de çıkacağız sevdanın dağlarına. Ellerimizdeki çile yumaklarını çepeçevre dolayacağız onun çevresine. Pişmanlık ve hasret dağları otağımız olacak bir gün. Yalnız seninle koşacağız belki de ölüme. El ele, yürek yüreğe ama birlikte sürdüreceğiz bu tapılası sevdayı. Evet Yunus gözlü sevdam. Belki de bu sevda çok ağır bize. Biz umudun yelkenlerini çoktan açtık. Nereye, nasıl gideceğimizi biliyoruz aslında. Ben korkularımdan, ben sevinçlerinden ve kuşkularımdan kaçmak isterken ardımızda bıraktıklarımız belki de ömrümüz olacak.
Olsun. Ömürsüz yaşamaya alışmışken bu yürek, ömrümüzü bir cam kavanoza koyup ölmeyi kim istemez ki. Seninle ben, bir akşamın alacasında yürek yüreğe, umuda koşan iki sevdalı olduktan sonra yangınlar olsa, depremler sallasa yeryüzünü ne çıkar. Kıyamet olsa bu sevdayı zor bozar.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Yan yana düşmüş ve sahipsiz bir kaç kelime, boş bir sayfanın iki satırında ince bir sızı gibi asılı dururken, sessiz bir film gibi akıp gidiyor hayat, sahneler arasındaki kopukluk anlaşılamadan...
Kaç kelime içimize hapsedilmiş sorulara yanıt olabilir ki?
İnadına bir çözümsüzlükle, faili meçhul bir cinayet dosyası gibi tozlu raflara kaldırıldığında aşk; iğreti kalıyoruz... küsmeye niyetlenmiş yanlarımızı örermi dersiniz aşk? ..yüreğinize sağlık .....