- 860 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Beyaz Adam
“Sen beni nasıl mutlu edebilirsin ki?”
Yere kadar uzanan elbisemin bacaklarıma dokunurken çıkardığı o hışıltıya aldırış etmeden koyu yeşil gözlerimi devirdim. Yanımdayken bir adımını diğerinin önüne atmakta bile tereddüt eden bu genç adam, bana istediğimi nasıl verebilirdi? Teni cennet olsa arzulamayacağım kadar beyaz, saçları da teniyle aynı hissi uyandıracak kadar açık renkti. Sadece bu iki gerçek bile adımlarımın yanından ayrılmak için hızla ilerlemesine yeterdi. Peki, o bütün bunları bildiği halde sesi bile duyulmayan ayaklarıyla neden bir adım gerimden yürümeye devam ediyordu? Evet, sesi elbisemin hışıltısı ve benim adımlarımın arkasında kalan sessiz ayakları ve ne yapsa güvenilmeyecek ince elleri olan bu beyaz adamla ilgili emin olduğum tek şey, hala vazgeçmemiş olmasıydı. Bu beni onunla ilgili düşündüren ve peşim sıra yürümesine izin vermemi sağlayan tek şeydi.
“Sen beni nasıl mutlu edebilirsin ki!”
Sesimi yükselttim. Gerçek apaçık ortadaydı. Cennet olsa arzulamayacağım kadar beyazdı. Başımı ona doğru çevirsem belki de bana baktığını ve yüz ifadesini görebilirdim, ama bunu yapmadım. Ona hitaben kurduğum bu cümleyle onu yeteri kadar kaile alıyordum. Onunla yüzüne bakacak kadar muhatap olamazdım. Ellerimle eteğimi kaldırarak merdivenleri çıkmaya başladım. Bir adım gerimden yürümesinin işe yaradığı ilk yer burasıydı. Üstelik hala bir cevap vermemişti.
“Buna kendin inanıyor musun?”
Üstüne gitmeye devam ediyordum. Koyu yeşil gözlerim bu kez üzerindeydi. Evet, bu şekilde onu daha da aşağılayabilirdim. Zarif bedenimi hak etmediğini düşündüğüm ince ellerine gözlerimi diktim. Onu o yapan bedeninden bir kez daha utandı. Anne ve babasından, hatıralarından, varlığından… Kendine olan güveni yerle bir olan bu beyaz adam benim bir adım gerimden merdivenleri çıkmaya devam ediyordu. Hala vazgeçmemişti. Oysa söyleyecek hiçbir şeyi yoktu.
Bu çok katlı şaheserde sonunda istediğim kata ulaşmıştım. Merdivenlerin bittiğine sevindiğini hisseder gibi oldum. O karşımda sessizliğini ve beyazlığını korurken yüzüme bir gülümseme yayıldı. Pek de iyi niyet barındırmayan bu gülümsemeyle parıldayan yeşil gözlerim, onun üzerindeydi. Bundan memnun olmasa, iyi ederdi. Çünkü onu yerin dibine gönderecektim. Parıldayan gözlerime cıvıl cıvıl sesim eşlik etti.
“Bana beni mutlu edebilecek birini getirirsen beni mutlu edeceğine inanırım.”
Sessizliğini ilk kez bozdu.
“Nasıl yani?”
Yeşil gözlerimin onu rahatlatmasından korkmadım, söyleyeceğim şey zaten onu mahvedecekti.
“Benim için birini seç…”
Gözlerini hiç olmadığı kadar açarak gözlerime dikti. Hayır, korkmamıştı. Üstelik rahatlamamıştı da… Sadece söyleyeceğim şeyi bekliyordu. Söyleyeceğim şey hakkında en ufak bir fikri olduğunu sanmıyordum. Ondaki bu toyluk nasıl olur da beni mutlu edebilirdi? Dediğimi iyice anlaması için tekrarladım.
“Benim için birini seç… Kendi cinsinden.”
* * *
Birkaç saat sonra yanında biriyle geldi. Sessizliği ve beyazlığı da beraberindeydi. Onlardan kurtulmak ne mümkündü! Bu renk yoksunu genç adamla ne yapabilirdim? Cennet olsa arzulamayacağım bu ten… Biraz renk, toyluğunu da alıp götürür müydü ki?
Yanındaki adamı onun gözlerinin önünde baştan aşağı süzdüm. Bunun onu vazgeçirmek yönünde hiçbir etkisi olmadı. Bu kez cümlelerimle saldırıya geçtim.
“Sen benim için ancak ikincisin!”
Yerden kaldırmakta zorlandığı bakışlarını farklı bir yöne çevirdi. Tanrım, o da ne? Bu beyaz genç, sandığımdan daha hazırlıklıydı. Beni mutlu edeceğini düşündüğü iki adamla karşımdaydı. Bakışlarım daha da alaycı bir hal aldı.
“Üçüncü müsün yoksa?”
Sessizliğini korudu. Onu zaten az önce yerin dibine sokmuştum. Yerin daha da dibi var mıydı ki? Bu iki adamla ne yapacağımı henüz bilmesem de o beyaz adamla ne yapamayacağımı biliyordum. Peki, bu iki adam, ne için çağırıldıklarından haberdar mıydı?
Bakışlarını yerden kaldırıp açık kapıyı işaret etti. Kapıya baktım. Geniş bir salona açılıyordu. Siyah, kırmızı ve yaldızlarla döşenmiş bir salondu. İçinde bulunduğumuz şaheserin merdivenleri kadar görkemliydi. Eteklerimi yerden kaldırıp keyfini çıkararak odaya yürüdüm. Arkamdan kapanan kapı sesi başımı geriye çevirmeme sebep oldu. Kapıyı kapatan, benimle birlikte salonda olan, onun ilk tercihiydi. Karşımda, ayakta duruyordu. Kapının kapanmasından memnundum. Belki de kapı açıldığında cennet olsa arzulamayacağım beyaz adam orada olmayacaktı.
Bakışlarımı kendi önüme toplayarak karşımda duran şaheser tarafından büyülenmeyi de göze almış oluyordum. Karşısında kontrolümü muhafaza etmeye çalıştım. Yine de cehennem olsa sevilecek esmer teni ve aynı etkiyi bırakacak saçlarıyla karşımdaydı. Zarif bedenimi güvenle teslim edebileceğim güçlü esmer ellerinden birini bana uzattı.
“Sizin için buradayım.”
Bu adam, kesinlikle hayal ettiğim gibiydi. Teni, saçları ve yeşil bakışlarımın altındayken bile sahip olduğu kontrolü bir tarafa, bir kadını kıskandıracak kirpikleri, geniş omuzları ve gözlerime bakabilen cehennem sıcaklığındaki gözleri ile de benim için seçildiği belliydi. Kuracağım bir cümle bile harika anların başlangıcı olabilirdi. Belki de paylaşılmaya değecek uzun bir ömrün. Böylesine benim için seçilmiş bir adamla neler yapılabileceğini ancak Tanrı bilirdi. Belki de o… Doğru ya, hala dışarıda mıydı?
Karşımdaki adamı incelemeye devam ettim. Birkaç dakika öncesinde bu adamla ilgili beni gülümseten ne varsa gittikçe keyfimi kaçırmaya başlamıştı. Gözlerim merakla nereye bakmaya kalksa zihninde olanı görüyordu. Düşlerim vücut bulmuştu. Nefes alamamaya başladım. Bütün bu ayrıntıların sahibi, kapının ardındaydı. Hala ardında mıydı? Umarım, oradaydı. Ağzımdan tek bir kelime bile çıkmasına bile izin vermeden kapıya yöneldim. Karşımda duran şahesere bir kere olsun dokunmamıştım. Oysa hiçbir şeyi düşünmeye vaktim yoktu. Yanından süzülerek geçip nefes nefese kapıya ulaştım.
Koyu yeşil gözlerimin en son ne zaman bu kadar büyüdüğünü hatırlamıyorum. Kapının biraz uzağında, yanındaki adamla birlikte bekliyordu. Beni karşısında bulunca- beni mutlu edebilecek birini bulmak konusunda hedefi tutturamadığını düşünmüş olsa gerek- zaten endişeyle dolu olan suratı biraz daha asıldı. Yere düşen bakışlarını umutsuzca kaldırıp yanında duran ikinci tercihini işaret etti. Ona ve yanında duran ikinci tercihine eşit mesafede dururken kendimi çılgınca bir şey yapmaktan alıkoymaya çalışıyordum. Cehennem olsa peşinden gidilecek ikinci tercihin kulağına eğildim. Beyaz adamın yüzüne bakılırsa ona ne söylediğimi duyabilmek için cennetten vazgeçebilirdi.
“Gidebilirsin.”
İkinci tercihin gittikçe uzaklaşan ayak sesleri salondan çıkan ilk tercihin ayak seslerine karışırken ben karşımda duran beyaz adama çoktan sarılmıştım. Ardı arkası kesilmeyen hıçkırıklarım nefesimi kesiyordu. Bu adamın cehennem olsa sevilecek ruhunda kendimi kaybederken cennet olsa arzulanmayacak bedenine sarılıyordum. Zarif bedenimi bir türlü güvenle teslim edemeyeceğim ince elleri- şaşırtıcı bir biçimde- yerimden kıpırdamama bile izin vermiyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.