işsiz güçsüz bir adam
Size biraz Bedri’den bahsedeyim. Gerçek adı Bedri mi? Emin değiliz, çünkü ne adına kayıtlı bir fatura gördük nede kafa kağıdını… Biz yine de Bedri, diyelim ona.
Bedri, otuzbeş yaşında bir yazar. Aslında yazar değil, hiçkimseye yazar olduğunu söylemedi. Bazıları ona sen yazarsın dediğinde “Öyle miyin?” diyerek geçiştiriyordu. Çünkü bir yazar olmak için kitaba sahip olması gerektiğine inanıyor. Bir din adamı gibi elinde referansı olmalıydı. Bir keresinde, “Kitabı olmayan yazar, sahibi olmadığı otomobilde çalışan taksi şoförüne benzer.” Demişti, ve güzel söylemişti. Genellikle güzel söyler ve yazar zaten. Ayrıca dürüst adamdır Bedri. Yazar olmaktan çok bir yazar gibi davranmayı ve yazar gibi yaşamayı seviyor…
Nasıl mı geçiniyor? Geçinemiyor. At yarışı oynuyor, kısa süreli işler yapıyor ve genellikle çalıştığı haftanın parasını alamadığı işler.
Kötü giden ekonomiye rağmen bir kadın bulmuş kendine ve onunla yaşıyor. Yarı deli bir kadın. “Yarı kadın biriyle yaşamaktan iyidir.” Diyor, pekte hazır cevap canım. Her şeye cevabı var.
Kadının adı Sevil, gün boyu maydonoz çiğniyor. Bedri, bunu neden yaptığını sorunca kanseri önlediğini söylüyor. Ama Bedri, neden çiğnediğini iyi biliyor, ağız kokusu. Bedri’nin umrunda mı ağız kokusu? Koltuk altının kokması, kıçının kokması hiç umrunda değil. “Gerçek bir kadın olsun yeter.” diyor Bedri. Bakmayın öyle! Altı ay kadınsız kalmadıysanız anlamakta zorlanabilirsiniz.
Oldukça hareketli geçiyor Bedri’nin günleri. Öğleden sonra uyanıyor. İşi olmayan biri neden sabah erken kalksın ki? Bir kahve içiyor, öğleden sonra hafif bir kahvaltı. Taşıdığı iki yumurtanın karşılığı olarak iki yumurta haşlıyor. Asla kendi soymaz yumurtanın kabuğunu, Sevil’e soyduruyor. Çünkü Bedri’ye göre yumurtayı erkek soymaz. Böyle takıntıları var Bedri’nin. Bir takıntısı da diş macunu. Bir gün banyoya giriyor ve çıkması bir oluyor, elinde diş macunu tüpü ve yine muntazam şekilde alttan sıkılmış. Sevil’in karşısına geçiyor: “Sana kaç defa bunu doğru sıkmanı söyledim! Bu evde düzen istemiyorum. Benim evim, benim kurallarım. Diş macununu alttan sıkmak neden?”
Kötü çocukluk geçirmiş Bedri. Sevil, bunu iyi biliyor. Sekiz yaşındayken babası lavaboyu ve tuvaleti temizletir, elinde kemer Bedri’nin başında beklermiş. En küçük bir leke kalmadan saatlerce ovalatırmış lavaboyu. Akıllı kadın Sevil, erkeğini elinde tutmayı biliyor, sensin diyor Bedri’ye. Kral sensin.
“Sevgilim, hatırlamıyor musun? O gece arkadan istediğinde kullanmıştık.” Satır arası bilgi olarak kötü kokuya karşı diş macunu etkilidir. Özellikle anüsten sonra…
Bir tartışmadan sonra Bedri ve Sevil ayrılmışlar. Ve aynı gece Sevil, başka biriyle yatmış. Birkaç gün sonra barıştıklarında Bedri, bunu biliyordu. Sessizlik uzun sürmedi. Bir pazar sabahıydı, kahvaltıda hiç neden yokken Bedri, sandalyesini devirdi.
“Orospusun. Ayrıldığımız gün başkasına verdin!”
Sessizlik.
“Siz kadınların sorunu bu! Yalnız kalamıyorsunuz. Bizi birbirimize kırdırıyorsunuz! Yo, seni kıskanmıyorum. İstediğin herkesle yatabilirsin, ancak benimle yatamazsın…” Bir hafta sonra ilişki bitti.
Şimdi, Bedri’nin arkadaş çevresine bir bakalım.
Mert, adına biri geliyor. Sürekli ingilizce küfrediyor, ,ingilizce bilmemesine karşın, kendi dili gibi seviyor.
“Fuck you. Fuck.Fuck.Fuck.” Bildiği ingilizce tek kelime. Bedri, vaktiyle bardan bir kadın kaldırmış. Yatağa girdiklerinde kadın birden yabancı dilde inlemeye başlamış. “Oh yea baby. Fuck yea…” bu şekilde sayıklıyormuş. Bedri, bunu hoş karşılamış, aynı anda iki kadınla birlikte olduğunu sanmış uzun süre.
Mert, kapıdan girip kendini kanepeye bıraktı ve “Fuck.” Dedi oturur oturmaz.
Bedri, sigarasını yeni yakmıştı.
“Dün gece ne olduğuna inanamazsın.”
“İnanmıyorum zaten. Palavracının tekisin.”
“Fuck you.” Dedi Mert.
“Sikerim doğru konuş.”
“Rüyamda bir apartıman dairesinde vahşi hayvanlarla birlikte yaşıyordum. Etrafta aslanlar dolaşıyor, ama hiç saldırmıyorlardı. Her tür hayvan vardı. Bahçede çamur içinde yaşayan timsahlar bile var.”
“Bütün gece belgesel izliyorsun, çok normal.”
“Neyse, duvarın üzerinde şişman bir kedi gördüm. Yanına giderek sevmek istedim. Tam seveceğim sırada tısladı. Ve konuşmaya başladı benimle.”
“Kedi?”
“Evet.”
“Sesi nasıldı?” diye sordu Bedri.
“Bir kadın sesiydi. Evet, evet. Kediyi kadın seslendiriyordu. Daha çok mikrofondan çıkan bir kadın sesi.”
“Devam et bakalım.”
“Bana bir şeyler söyledi. Fuck. Unuttum. Sonra elimi tırmaladı ve kaçtı.”
Mert, kolunu uzatıp gömleğini sıyırdı ve bileğindeki kırmızı çizgiyi gösterdi.
“Sabah uyandığımda kolum bu haldeydi inanabiliyor musun?”
Bedri, şüpheyle kırmızı çizgiye baktı. Kısa bir sessizlik oldu.
“Siktir ordan.”
“Evet. İlk başta gerçek sandım. Sonra yatağın ucundaki çiviyi farkettim. Uyurken kolum takılmış olmalı. Ancak rüyadan önce mi? Yoksa sonra mı? Emin değilim.”
Bir sigara içimi süresi sessizlik oldu.
Mert, “Sevil’le ayrıldığınızı duydum.” Dedi.
“Benim için kaybedilmiş bir dava o kadar.” Dedi Bedri.
“Erol’u duydun mu?”
“Kim?”
“Hani şu ibne olan, şair.”
“Şairler ibne olmaz, ibneler şair olur!” Diyerek düzeltti Bedri.
“Homofobiksin. Dude.”
“Hey, evime gelip bana bir erkeğin çükünü nasıl emdiğini anlatan adamdan mı bahsediyorsun? İnşaatlarda amele avına çıkan adamdan. Macun gibi sıkı sperm seven adamdan.”
“Evet, o.”
“Ben Erol’a karşı homofobiğim, diğerleri beni ilgilendirmiyor. Hem ne olmuş ona?”
“Bir kitap yazmış.”
“Herkes bir kitap yazabilir.”
“Sen de yaz.”
“Yazmadığımı kim söyledi.” Bedri, işaret parmağını alnına götürdükten sonra devam etti: “Her şey burada hazır. Sadece kağıda geçmeyi bekliyor.”
“Fuck. Tembelim demenin entel yolu bu.”
“Senin gidecek bir yerin yapıcak işin yok mu? Hergün buraya gelip kafamı ütülüyorsun.”
“Yalnız kalma diye dostum.”
“Belki yalnız kalmak istiyorum. Belki otuzbir çekmeyi düşünüyorum. İnsanların evine telefon etmeden çıkıp gelemezsin. Babanın evine böyle gidiyor musun?”
“Babam değilsin dostum.”
Bedri, elini havaya kaldırıp şamarı gösterdi: “Baban olmayı çok isterdim.”
“Hadi, çıkıp hava alalım. Akşam altıya kadar bir içki alana ikincisi bedava.”
“Ya kadın?”
“Onları satın alamazsın, en azından gideceğimiz yerde. Aklın fikrin kadında. Hadi, kalk içkiler benden.”
Kapıdan çıkmadan önce cüzdanını kontrol ediyor Bedri, cebindeki anahtarları yokluyor. Cüzdanı içinde bir yedek anahtarı daha var. Kapıda kalma fobisi. Çünkü bir gün anahtarı evde unutmuş ve ailecek gece vakti kapıda kalmışlar. Babasından sıkı bir aparküt yemiş karnına. O günden sonra otuz yıldır anahtarı bir kez bile unutmuyor Bedri. Kim demiş dayağın yararsız olduğunu?
Bedri, içeriye son kez baktı, ve üzerinize kapıyı çekerken Mert’e sordu: “Baksana şu Erol, kitap yazmış mı gerçekten?”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.