- 1321 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Fil Deviren Ot
FİL DEVİREN OT
Fil deviren ot da neyin nesi? Fil otobur bir hayvan.Otla besleniyor. Filin ormanlar kralına bile eyvallahı yok.Tank tüfek icat edilip mertliğin bozulmadığı zamanlarda orduların en güvendiği saldırı silahıydı filler.Say ki tank...Geçtiği yeri silindir gibi ezip geçer,dümdüz ederdi filler.
Hani Moğol Padişahı Timur(Nam-ı diğer Topal Timur), Anadolu’ya gelirken fillerle gelmişti.Yıldırım’ı Ankara yakınlarında bozguna uğratmıştı. Osmanlı askeri fille savaşmayı nerden bilsin?
Timur Anadolu’yu mesken tutunca Moğollar kan kusturmuştu fakir fukaraya. Hele bu fillerin bakımı...Az yetmiyor,çok artmıyor. Timur her yerleşim biriminin durumuna göre filleri birer ikişer dağıtmıştı.Bir fil de Akşehir’e göndermişti beslesinler diye. Akşehirliler file yem yiyecek yetiştiremeyince Nasrettin Hoca’nın kapısını çalmışlardı:
“Aman Hoca! Ne olursa senden olur.Kurtar bizi şu fil belasından.”demişlerdi. Nasrettin Hoca’nın başkanlığında bir heyet oluşturup Timur’a hallerini arz etmek için yola düşmüşlerdi.Hoca önde heyet üyeleri arkada mehter yürüyüşü...İki ileri bir geri.Heyettekilerin ayakları geri geri gidiyor. Heyet üyeleri Timur’un sarayına gelinceye kadar sırra kadem basmışlardı.
Sarayın kapısında Nasrettin Hoca tek başınaydı.Tek başına huzura çıktı aslan yürekli Hocamız.Timur Hoca’yı tanıyor.Dobralığını taktir ediyor.Sözünü sohbetini de...
“Hoş geldin Hoca! Bir isteğin mi var?”
Nasrettin Hoca boyun bükmüştü:
“Sağlığını dilerim padişahım.Bize verdiğin fil yalnız. Çok canı sıkılıyor. Buna bir arkadaş istiyoruz.Bizim fil erkek.Dişi fil verin.Dişili erkekli canları sıkılmaz.Belki yavrulayıp çoğalırlar.” demişti.Böylece kendisini yalnız bırakan heyetten intikamını almıştı.
Akşehirliler’in derdi bir iken iki olmuştu. İşte o fil, nasıl bir tutam ot yiyince devrilecek? Bu nasıl bir ot?
El cevap:” Maraş Otu...” efendim. Maraş Otu’ndan bahsediyoruz. "Fil deviren"sıfatıyla maruftur Maraş Otu. Fili devirir mi devirmez mi? Bilmem.Ama beni devirdiMaraş Otu.
K.Maraş’a yeni geldik.Bir bahar günü mahalle bakkalının önünde Bakkal Ahmet ve birkaç komşu oturuyoruz. Radyodan 19 haberlerini dinleyip memleket meselelerine kafa yoruyoruz.Komşunun biri cebinden küçük bir torbacık çıkardı.Torbacıktan koyu yeşil renkli bir toz döktü sigara kağıdına.Açtı ağzını.Alt çenede dudakla dişin arasına koydu.Torbacık elden ele gezdi.Herkes birer tutam alıp kağıda sardı.Attı ağzına. Ben pel pel bakıyorum.
“Hoca! Sen de atar mısın?” dedi biri.
“O nedir ki?”
“Maraş Otu...”
Bir başkası uyardı:
“Eğer daha önce kullanmadıysan çarpar ha!..”
“Allah Allah...Bu nasıl bir şey ki çarpacak yahu?”
Aldım bir tutam.Sardım sigara kağıdına.Dudağımla dişimin arasına koydum.Koymaz olaydım.Ele geniş olan dünya dar geldi bana. Serhoşum.Bir hoşum. Etrafımdaki her şey dönüyor,ben de dönüyorum.Kalktım:
“Bana müsaade...” dedim.Evle bakkalın arası 20 metre var yok.Gidiyorum eve doğru.”Aman sallanmayayım.Benimle dalga geçerler sonra.” diyorum kendi kendime.Lakin dengem bozuk.Yalpalıyorum.
Eve geldim.Boylu boyunca uzandım kanapeye.Gecenin bir yarısı gözümü açabildim.Bir daha mı? Tövbeler tövbesi.Maraş otunu ilk ve son kullanışım bu oldu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.