YÜREĞİNİN SURLARINDAN DÜŞERKEN: SEVGİLİYE MEKTUPLAR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ah be kadın! Yüreğinin kalelerindeki yarlarının bu derece derin ve düşüşlerinin bu derece uzun olduğunu bilmezdim, her düşüşten sonra aldığınım nefesin kalbimin sen yanına bir ok saplayışı acıttı canımı, yoksa toprağa düşmek değildi beni korkutan ve bana acı veren… İnanan ve Allah kelamı bilen herkese haktı toprak olmak… Ben seni kalelerinin yarlarından düşerken bile sana tutunuyorum, içimdeki sen olduğu sürece hayattaki acılardan korkmuyorum, çünkü bu dünya sefa dünyası değil be gülüm.
Yokluğunun ortasında sensizliğin tozlu raflarına kaldırılıp unutulmuş bir aşk romanı gibiyim sanki yüreğinden nüfusundan düşerken ben, batkımda sensizliğimde kalbine, hala sen diye atan kalbimin coğrafyasında sensizliğinde bile yabancı bir ayak izi yok ve ben ütopyamın aşk şehrinin kapılarını aralamadım kimseye kavline sadık bir ruh gibi… Sadece her secdeye düşüşümde gözlerimden bir sen akıtmaktan yoruldum içten içe, şikayet ettiğimi sanma sevgilim, ne zaman secdeye birkaç damla sen bıraksam serinliğinle bizi bu hale getiren yüce yaratıcının huzuruna çıkarken, günahlarımın affı ve senin gibi tertemiz bir yüreğin hayatını kolaylaştırmasının yanında, bu dünyada zor sınavlarının ortadan kaldırması için sana bürünen dualar yolladım yaradanıma ve kara gözlerim seni bir tek ondan kıskanmadı, yüreğimin derinliklerindeki sadık çocuğun imanını artıracak bir sen, nefsini ezecek bir sen, hayattan ders aldıracak bir öğretmen olarak yine tüm güzellikleriyle bezeyip bana bir sen sunduğu için şükrettim.
Ne zaman sana söylediğim sözlere itaatsizlik ettiyse hayalin, bir gün üzülsem de o günün şeytanı güldüren saatlerinden harf harf sana sarılıp kurtardım seni ve dedim ki üzerek üzmemeyi öğrenecek beni… Yoruldum, rüzgar getirdi kokunu ve ben ağlamalarımın sonunda anlıyorum ki, sen olmasan ben bu derecede hayata her şeye rağmen sarılıp, sen hayalli vuslatları pembelere boyayıp, gülleri bentlerinde toplayan asi dikenleri gündelik seven ruhların çalılarına karşı aşk adına böylesine başkaldıramazdım. Sen hep zehrimsin sanarken kendini hayalinle dudaklarımda, dilimde dua olduğunu görmesen de, hep beni boşvermişlik kurşunuyla vurdun, intikam aldın sanki benden ben düşmanıncaymışçasına, oysa mecnunun bile olmadım. Ben herkes gibi, tüm sevdiklerim gibi gereksiz bir gözyaşı oldum, ah gereksiz bir gözyaşıydım gözlerinde sence değil mi?
Biliyorum, gereksizliğimi bu dünyaya gelip, kan revan içinde ölü bir annenin gözlerinde bile resmedilmemiş bir çocukken ve ölümle hayat arasındaki kordonu kesilmeden, kimsesizlik yüreğime damlatılırken, ayaküstü bir ölümle hayata meydan okuyup, yinede katilimin ellerindeki gül kokusuna şükrederek yaşamanın anlamını senin kara gözlerinde yitirdiğinde anladım. Beni üzen senin öldürmen değildi, ölümün senin gibi bir meleğin merhametsizliğinden çıkıp, seni o hale getiren ruhsuzluğumun ortasında senin gibi bir meleği çıkaran benim gibi bir adamın hala sen diye nefes alması… Ben her damla gözyaşını kabul ettim doğduğum andan beri belki ama sen yanım bana can vermeseydi her şeye rağmen, sensizliğimde döktüğüm gözyaşların bir damlasında boğulurdum ben ve sen düşseydin gönlümün aşk ateşinin içine, sesine hasret bir hayal kurmadığımı ve senin ölümü bana sunacağını düşünmediğimi görebilirdin sevgili.
Susmalarım seni üzmesin, desen ki ben seninle mutluyum, bütün egoları ayakların altına alıp, bütün sen ve ben dilini bırakıp, intikam almak yerine – ki kalbimde bunca ölüme rağmen girsen, senin gözlerindeki bakışı bile kirletecek toplu iğne başı kadar, kalemin ucundan düşen bir nokta kadar bile kinin, nefretin olmadığını görürsün, çünkü bu adam sen diye yaşıyor hayatı- her şeye rağmen biz olup yol almayı öğrenmek adına bunları görüp yaşayacaksak, yaşıyoruz ve en çok bana garezine yaptığın hareketler hüzne yollandırırken beni, sen varsın içinde diye sabrımı eritip, şükrümü arttırıyorum sevgili. Ben dil ucuyla değil, zerrenin parçasını değil gölgesinin bile olduğu her şeyi sen diye seviyorum.
Ah be kadın, özlemimin avuçlarındaki od içinde sen imanla yanıp, sensizliğin ortasında şükürleri harf harf eritmenin ne demek olduğunu ancak iyi denenlerin bile kötü anlamak yerine kötü denen içinde bile bir güzelliğin olduğunu söyleyen şeytan bile olsa, sevdanın varlığında bizi biz edenin varlığını güzelliklerle gösterebilecek bir pervane olmakta yatıyor. Ah kadınım, yanaklarını koysan içimde sen diye yanan kalbimi saklayan göğsüme, yanakların kora dönerdi aşktan ve sen yanmanın ötesine geçerdin ki, canım burnumda sen diye hayatı yaşamanın ne demek olduğunu anlayabilesin. Beni öldürmeye ve vurmaya kalksan, bir tek bir ben öldürebilir beni ve bir tek beni vuracak kadar bir beni bilen tek sensin. Bu bile sevdiğim, sana verilen değerin göstergesi aslında…
İyi ki öğretmenimsin hayatımda, çünkü ben hayatı başka bir kitaptan okusaydım bu kadar kendimi aşkla, imanla, okuyarak kendimi aşmaya çalışmazdım. Şimdi sen sanıyorsun ki ben sensizliğimde yüzlerce kızıl saçlı haspayı aldım gül bahçemin içine, kokularını bıraktım güllerin, yanılıyorsun güzelim, insan ancak kendi için severse bir kere sever ve ölürse bir kere ölür, unutma ben öldüğüm o anı bile ayaklarının önüne kapanayım derken aldığım son nefeste bile sana sarıp havayı ciğerlerime seni çektim ki, benim adıma suskun acılarımın içinde sen yaşatabilesin beni.
Şükür ki senden sonra kanayan her yanımda akan kanımın, çıkmak için artık saatini bekleyen canımın ve sensizliğin koynunda tükenişime şahit olmadın o güzel gözlerinle, zehirim olsan da sen hayatımın en güzel anlamının tadısın kadınım. Artık nakış nakış sevdasını değil adını bile nakşeden bir aşk abidesinin yansımam dediği kadının öldükten yıllar sonra “O beni seviyordu, ben hissetmiyordum, saygı duyuyordum” deyip nispet edercesine davranışları sergilediğini gördükten sonra, anladım ki aşk bize hasmış sevgili ve aşk sadakati sorgulamadan yaşarken ve tüm benliğiyle birlikte hayatında ne varsa sevdiğine teslim eden bir kadının erkeğinin yapma dediklerine itaat edip yaşamasındaki mutluluğun içinde gizlenirken aldığı her nefeste anlama inançla bürünen o yüce aşk sadece bizdeymiş.
Gece 02.30 ve ben ilhamımı bir içki masasında çağırdım, son zamanda ismine şiirler söylerken yitirmişim kendimi, hüzünbaz yüreğimde sana güvendiğim kadar kimseye güvenmedim aslında ben, seni sevdiğim kadar bir başkasını sevmedim.
Tüm hayallerimi senden sonra ateşe verdim, oysa gözlerinin içine bakarak yazacaktım bir kitabın üstüne kalbime yazdığım gibi adını, geçen bir çocuğa verdim her şeyi, babamın siluetinin olduğu ve yılların emeklerinin olduğu ve senin olduğun her şeyi yitirdikten sonra o çocuğa dedim ki, elimde sadece şiirlerim kaldı, şiirlerimde aşka buladığım kadınım bana yeter içimde, onsuzluğun ortasına en ateşvari anlamlı kelime bile hiçe dönüştüğü bir zamanda sana sunulan bu servet o aşkın yansımasıdır ve sen istersen kendi adına ortaya çıkar tüm her şeyi… Evlat dediklerim dâhil olmak üzere, her şeyi yitirdim.
Babamın siluetini taşıyan, senin ve masalları benden seven yansımamın siluetini taşıyan her şey çökünce anladım ki, ben zaten bitmişim ama artık tüm tükenmişlik duygusuna rağmen sen varsın ya içimde şükrederek, her geçen gün sen büyüdükçe içimde daha da seninle güçlenerek kafa tutuyorum bu hayata sevgilim. Hamdolsun ki ben seni çok sevdim.
Korkuyorum, bir gün yine dün gibi sızıp kalacağım elimde beni bırakmayan sigaramla, bu köhne ahşap evimin yalnızlığı tutuşacak perdelere sıçrayarak ve ben zaten aşkının ateşinden yanmışken ateşe duyarsız kalan ruhum ve bedenimle yok olacağım diye korkuyorum… Yıllar sonra beni bırakmayan iki dostummuşsunuz, Tanju Okan söylerdi, “Benim tek dostum içkim sigaram/ Onlarda terk ederdi olmasa param.”
Sen düşen yanıma, ağrıyan başımla dedim ki hayaline, hayatımda kimsem yok, bu hayat benim değil, olsaydı ben de sefa sürmeye gelirdim ama hamd olsun ki sen her şeye rağmen kıymetlimsin. Yüreğinin surlarından düşerken, düşüşlerimde sarıldığım tek kimsemsin. Allah benim ömrümden alıp sevdiğim, ömrüne ömür versin. Nefesimsin. Seni seviyorum.
BAKİ EVKARALI