- 611 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Kuran Doğru Okunmalı
Kuran Doğru Okunmalı
Okumadan senet veya anlaşma metni imzalanır mı? Kuranı okumadan savunanları görüyorum ve soruyorum “Hepsini okudunuz mu?” Çoğu “Hayır, tamamını okumadım” diyor. Bazıları da “Yüzünden harflerin seslerini çıkararak okuyabiliyorum, hatim de ettim” diyor. İçeriği sorduğumda onlar da içeriği fazla bilmiyor! Çoğu öğrenmeye de gerek duymuyor! Bir şeyi kabul etmek veya reddetmek için içeriği bilmek gerek! İçeriği bilmeden reddetmek nasıl doğru bir tavır değil ise içeriği bilmeden savunmak da faydasız oluyor! Kuranı kabul açısından işlerine gelmediği durumlara da bir kılıf buluveriyorlar! Toplama bilgilerle yol almaya çalışan ama çok bilmişlik eden hatırı sayılır bir kalabalık var!
Bizzat yaşadığım bir olayı nakledeyim; hocanın da bulunduğu ortamda, gazetede bir kadının recm edilerek, taşlanarak öldürülme haberini gösteren biri sordu; “Hocam, "Recm" taşlama dinimizde var mı? Hoca, “Evet, var!” deyince ben dayanamadım "Hocam kuranı aç, o sayfayı bul; ben yırtıp huzurunuzda o sayfayı yiyeceğim!" dedim. Tabi ki açıp gösteremedi! Dedim ki “İnsanları aldatmayın! Kuran 23 yılda nazil oldu, ilk zamanlar eski kurallar işliyordu bu doğaldır. Yani kuran henüz inerken bir iki uygulama olmuşsa o kuran kaynaklı değil, geleneksel bir eğilimin sonucu; kuran hükmünü verince o da kalkar doğal olarak! Eski hükmü ta ilk çağlardan gelip diğer dinlere de geçen bir uygulamayı İslam’a bağlayarak bilmeden insanları aldatıyorsun!” dedim. İsa peygamber zamanında Maria isimli bir kadını topluluk taşlamak isterken "İlk taşı günahsız olanınız atsın!" diyerek topluluğa kendi günahlarını gösteren İsa peygamber, Maria’yı kurtarıyor.
Bilgi eksiği ve kasıtlı yanlış öğretilerle kuranın tercümesi maalesef ideal olmadı! Kuranda "Salat" der salatın manası selam dan tutun Allah’ı yüceltecek her türlü davranıştır. Tercüme ederken işgüzarlıktan hepsini "Namaz" olarak çevirmişler, bunun manayı kıstığının farkında bile olmamışlar. Salat’ı meyve olarak düşünelim; meyve kapsamında elma, portakal, kiraz vb. var. Her “Meyve” dendiğinde “Elma” diye çevirmek nasıl hata ise her “Salat” dendiğinde “Namaz” olarak çevirmek de aynı hata!
Bunun benzeri başka hatalar da var! “Hamr” denmiş sarhoşluk veren şeylere. Çeviride içki denmiş parantezle de açıklık getirilmiş! Yani “hamr” olarak orjinde geçer! “Hamr” içki ve diğer uyuşturucuları topluca kapsar. Yani sadece şarap değildir! Sadece içilen de değildir. Tamamıdır. Bu kapsama ışık ve ses hatta bazı seanslar bile girer… İçki olarak çevrilen yerleri “Hamr” olarak okumalı.
“Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Maide Suresi ﴾90﴿ (kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#5:90) Mevcut diziminde 5. sıra Nüzûl iniş sırasında 112.sırada.
“Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahiri) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Yine sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan arta kalanı.” Allah size âyetleri böyle açıklıyor ki düşünesiniz. 2 Bakara Sûresi/219 Mevcut diziliş 2. sıra nüzûl, iniş sırası;87 (www.diyanet.gov.tr/kuran/default.asp) Buradaki (zahiri yarar) konusu manidardır…
“Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. Nisâ Sûresi/43 Mevcut dizilişinde 4, nüzûl, iniş sırasında 92. sırada.
(www.diyanet.gov.tr/kuran/default.asp) burada neden “İçki haram hiç içmeyin” demiyor? Diziliş değil de iniş sırasından bunu anlayacağız!
Bu ayetlerdeki zahiri tezatlar “Kuranda nesh, nesih var mıdır?” sorusuyla büyük tartışmalara yol açar.
Nesh: "Bir hükmü değiştirmek, iptal etmek."
Nasih: "Hükümsüz bırakan, değiştiren."
Mensuh: "Hükümsüz bırakılan, değiştirilen."
Ahkâm-ı Fer’iyye, Fer’î hükümler : "Esasa ait olmayan hükümler."
"Temel ve değişmez hükümlerin dışında kalan hükümler."
Nur Külliyatında şöyle ifade edilir:
"Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtem-ül Enbiya’dan sonra şeriat-ı kübrası, her asırda, her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır. Fakat teferruatta, bir derece ayrı ayrı mezheblere ihtiyaç kalmıştır." Sözler, 485"
1000-1500 yıl sonrasından haber veren kuran daha indirilirken neshe tabi tutulmuş olabilir mi? Yani “Bir sonraki öncekini kaldırıyor!” denir ise günümüze kadar geçen uzun dönemde güncelleme nasıl olmalı?
Bu üç durum insan için geçerli "Nesh" yoktur! Yani “Biri diğeriyle görünürde çeliştiği için öncekini kaldırmış!” denirse daha inerken yenilenmiş olacaktır! Daha inerken yenilenen de ileri aşamalarda yenilenecek demektir! Oysa çelişki aslen yok; her türlü insana göre inmiş kuran. Yani biri içki içer, kimse bilmez! Ona fayda ve zarar var. Diğeri içer cemaate zararı var ise ondan kaçınmalı. Diğeri zaten sapıtır; içmesin! Gibi. Yani üç durum var. Son "Haram" durumunu esas alıp diğerlerini kaldırmak doğru olmaz!
Kuran konusunda, “Kuran henüz tam anlaşılamadı!” diyenlerdenim.
Bakın bir durum daha var. Dizilişi, kuranın dizilişi iniş sırası olsa "Alak" ikra ile başlamalıydı. Diziliş neden önemli bakınız içki konusundaki ayetler dizilişe göre okununca her şey yerli yerinde oluyor. Önce fayda ve zarar konu edilmiş, sonra namaza bu halde yaklaşmayın denmiş sonra da haram olduğu kesin ifade edilmiş. Muskacılar dizilişi kullanır “Sihir” için! Ayetleri tersinden veya farklı kodlarla yazarlar! "Harut ve Marut" insanlara sihir öğreten iki melek! Bu konu kuranda geçer! Demem o ki ilk kodlama dizilişte yapılmış, şifreleme olayı. Bunu şimdi açığa çıkarıyorlar ama dizilişi ile kodlamadan çıkan şifreler gündemde. İnişe göre yazılandan çıkan şifre ile bu mevcut dizilişi aynı sonucu vermez! Bu mevcut dizilişi “Atom numaraları” ve bazı bilimsel kodlar içeriyor! Kuran soyut olarak mahfuz ve dizilişe göre maksadı veren bir yapısı da var! Bunu bilenler maksada uygun dizimi de yapabilir. Kuran okutanlar da maksadına uygun kullanabilir bu okumaları mesela; babasın hayrına okutanlar var ya başka hayırlar için de kullanabilir bu okutmaları… İnişe göre okumanın pek çok yararı olur kanaatindeyim. Dikkatli olmak gerek! Kafanızı karıştırmayım. Bu hususları düşünelim diye yazdım.
Kadınların, Meryem hariç diğerlerinin kuranda ismen geçmemesi de manidar! Yani bahsi geçer ismi geçmez. Örnek Asiye Firavunun karısı ya da Belkıs melike şeklinde geçer isim anılmaz!
Kuran denince benim aklıma gelen şu; ezeli evrensel bilgilerin soyut hali. Yazılması ve kitaplaşması da somutlaşması gibi. Mevcut dizilişi sonradan oldu, yani Peygamberimiz dizilişi görüp onaylamadı! Demek ki “Kuran” dendiğinde, levhi mahfuzdan gelen soyut bilgi içeren bir kaynak anlaşılıyor! Her ayetin muhafaza edildiği bilinir. Hiçbir ayet değişmemiştir. Hükmü kaldırılmamıştır! Ama manasında kendi toplumlarında bile çeviri hatası yapmışlar. Kuran levhi mahfuzdan gelen evrensel bir kaynak ve gelecekte çok önemli verileri de oradan insanlık alabilir. Alanlar zaten ilimde ve fende ilerlemiş. İbadet maksatlı ezberleyenler ise hala aynı "Orta Çağ" noktasında kalmış! Bu konuda Bediüzzaman kendi toplumunun Orta Çağ’da kaldığını Avrupalıların maddi cihette istikbale uçtuğunu söyler.
Ahmet Hulusi’nin kitabından okuduğum bir hikayeyi de aklımda kalanıyla aktarayım. Bir köyde fakir insanlar yaşıyormuş. Arif bir zat o köye misafir olur, hallerine acır! Onların köyünde bir hazine saklıdır, bu arif zat bir kağıda hazinenin yerini yazar, verir. “Bu sizin kurtuluşunuz” der. Ve gider! Onlar da o kağıttaki kelimeleri manasını bilmeden ezberler ve her gün belli vakitlerde ibadet için zikredermiş. Yıllar geçmiş. Köye bir uyanık adam misafir olmuş. Bakmış herkes bıdı bıdı bir şeyler söyler. Demiş; “Nedir ezberlediğiniz bu sözler?” Onlar da kağıdı göstermiş, kağıttaki yazının manasını hemen anlayan misafir bir gece hazineyi alıp kayıplara karışmış. Köylüler hala bıdı bıdı kağıttakileri ezberden okuyormuş. İşte hal bu.
Son tahlilde; manasını bilmeden okunan veya söylenen sözün hayrı olmaz! Olsa da uyanıklara olur! Kuranı doğru okumak, gırtlaktan zor sesleri çıkarmak (Ayın çatlatmak veya peltek “Ze” çıkarmak) ama manayı bilmemek değildir!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Velisi Bulunduğu Yetim İle Evlenmek!
Kuran her döneme, her asra bakar! Doğru yorumlanırsa her derde deva! Yanlış yorumlanır ve zaman, mekan ve insanlığın gelişim seyrine dikkat edilmeden, güncelleme yapmadan anlaşılmak istenirse de bazılarını komik duruma düşürür! Bu kuranın ne kadar kapsamlı bir kaynak olduğunu gösteriyor! Eski zamanda uygulananları günümüze aynen taşıyanların içine düştüğü çıkmaz da yine kuranın harikalığından. Münafıkları komik duruma düşürerek teşhir eden de kurandır! Allah’ım ne muhteşem bir kaynak vermişsin ki onunla bazıları arşa yükselirken bazıları da sefil oluyor!
İşaratül-İcaz | Münafıklar Bahsinden bir bölüm.
“Alelekser münafıklar, ehl-i kitaptan oldukları için, şeytani bir zeka sahipleri olup, daha hilekar, daha desiseci olurlar.
Birincisi: Allah’ı kandırmak gibi muhal bir şeyin talebinde bulundukları için tahmik (ahmak) edilmişlerdir.
İkincisi: Menfaat niyetiyle kendilerine zarar dokundurdukları için tesfih (sefih, aşağı)edilmiştir.
Üçüncüsü: Menfaati mazarattan tefrik edemedikleri için techil (cahil) edilmişlerdir.
Dördüncüsü: Tıynetleri pis, sıhhatlerinin madeni hasta, hayat menbaları ölmüş, vesaire gibi rezaletleriyle terzil (rezil) edilmişlerdir.
Beşincisi: Şifanın talebiyle marazlarını ziyade ettikleri için tezlil (zelil, zillet)edilmişlerdir.
Altıncısı: Elemden maada bir şeyi intaç etmeyen kavi bir azapla tehdit edilmişlerdir.
Yedincisi: İnsanlarca alametlerin en çirkini olan kizb ile teşhir (Açığa çıkarılmış) edilmişlerdir.” İşaratül-İcaz
Kuran’ın münafıklara bakışını “İşaratül-İcaz” dan açmaya çalışacağım. Bakın Yedi maddede neler var; ahmak, sefih, cahil, rezil, zelil, azapta, teşhir. Bu halleri Allah tarafından gösterilir! Münafık, kendini inananlar arsına saklayabilir ama bu yedi madde ile teşhir edilmekten asla kurtulamaz!
Gelelim asıl konuya; velisi bulunulan yetim ile evlenmek konusuna!
“Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.” ﴾3﴿ Nisa Suresi 4/3 http://kuran.diyanet.gov.tr/Kuran.aspx#4:3
Ayette cariye var, dörde kadar eş var velisi bulunulan yetim kız var!
Savaşta öldürülen rakibin eş ve çocukları köle ediliyordu! Günümüz adalet anlayışında birey özgürdür, sadece savaşan veya suçlu kendisi cezalandırılabilir, ailesi masumdur!
Dörde kadar eş konusu zaten kıvrak din alimleri tarafından ayrıntılı açıklandı; tek eşlilik önerilirmiş! Bunu çıkarmışlar! Saygılar…
Velisi bulunulan yetim kız konusunda da kıvrak yorumlar yapmak mümkün ama ben daha derine dalacağım!
Son zamanlarda gelişmiş bir Batı ülkesinde yaşayan yabancıların çocukları bir bahane ile ellerinden alınıp koruyucu aileye veriliyormuş! Koruyucu aileler de o çocukları her türlü istismar ediyor, cinselliğinden yararlanıyormuş! Bunu da kılıfına uydurmuşlar elbet; yanlışlığından kimsenin kuşkusu da olmaz!
Şimdi doğruca konuşalım; bir Orta Doğu’lu bir şeyh velisi bulunduğu kız ile evlendiğinde ayete göre sorun olmaz. Batılı kişi velisi bulunduğu çocukla evlenirse yaygara koparılır ise. Burada ikiyüzlülük vardır! Bir şey caiz ise herkese caizdir değil ise herkese uygulanmalı bu kural. Eski zamanda o zamanın şartlarında bakımevleri kurumsal olmadığından koruyucu aileler bu işi üstlenmiş, büyüttükleri kız çocuğunu da dışarı vermek istemedikleri için kendileri zaten yaşlı, gencecik kızı kendilerine nikahlamışlar… Batıda bu geriye dönüş manidardır! Batı aslında batıyor haberi yok! Bin yıl öncesinin uygulamasını günümüze Batılı taşıdığında Doğu’dan haklı olarak tepkiler yükseliyor! Ne garip değil mi?
Nur Külliyatında şöyle ifade edilir:
"Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtem-ül Enbiya’dan sonra şeriat-ı kübrası, her asırda, her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır. Fakat teferruatta, bir derece ayrı ayrı mezheblere ihtiyaç kalmıştır." Sözler, 485"
Son tahlilde; kuranı doğru okumak, doğru anlamak gerek! Eski zaman şartlarını yeni zamanın gereklerine göre güncellemelidir. Yoksa Allah’ın münafıklara olan yukarda sayılan yedi maddelik tehdidi devreye girer ki. Maazallah.
Selametle,
Ahmet Bektaş
Çok faydalandım , teşekkürler :)
Baştan sona okudum ve bu hikaye cuk oturmuş ...
Ahmet Hulusi’nin kitabından okuduğum bir hikayeyi de aklımda kalanıyla aktarayım. Bir köyde fakir insanlar yaşıyormuş. Arif bir zat o köye misafir olur, hallerine acır! Onların köyünde bir hazine saklıdır, bu arif zat bir kağıda hazinenin yerini yazar, verir. “Bu sizin kurtuluşunuz” der. Ve gider! Onlar da o kağıttaki kelimeleri manasını bilmeden ezberler ve her gün belli vakitlerde ibadet için zikredermiş. Yıllar geçmiş. Köye bir uyanık adam misafir olmuş. Bakmış herkes bıdı bıdı bir şeyler söyler. Demiş; “Nedir ezberlediğiniz bu sözler?” Onlar da kağıdı göstermiş, kağıttaki yazının manasını hemen anlayan misafir bir gece hazineyi alıp kayıplara karışmış. Köylüler hala bıdı bıdı kağıttakileri ezberden okuyormuş.
Ahmet Bektaş
Sınıfta kalanlar, hep sorun çıkarırlar; diğerlerinden hem tecrübelidir hem de bilgilidir! Ruhsal alanda da bu problem var! Bir üst boyuttan geri düşenler ya da ilerleyemeyenler alt boyutu mahveder! İlerde bu daha da açılacak. Şimdi özet söz yeterli. Sınıf atlayamayan veya sınıfta kalan ruhlar kinlerini, dinlerini ve ezikliklerini aşağı aktarıyor! Ruhsal tesire dikkat! Ahmet Bektaş
Bilgelik
“Arife tarif gerekmez”
Bilgelik çok şey bilmek değildir, bildiklerinden emin olma veya bilmediklerinin farkında olma halidir!
Bu anlamda bilge kişi, çok fazla bilgi sahibi olmak durumunda değildir! Bildiklerinden emin olduğu için az bilgi ile çok yol alır! Zaten bilgi evrende mevcut, “Adem’e eşyanın hakikatinin öğretilmesi” sırrınca her insanda bu bilgileri çağırabilecek potansiyel mevcuttur! Arifler kendir, potansiyellerini açığa çıkarır ve kendinden emin bir şekilde yol alır, avam ise ezber öğretileri esas alır ve kendi potansiyelini açığa çıkaramadığı gibi ezberin sınırında takip yapmaya çalışır! Bu nedenle arifler, bilge kişiler sıra dışı işleri başarabilir. Yol açabilir, ezber öğretilere bağlı kalmazlar!
“İlim kendin bilmektir” Yunus’un bu sözü insanı özüne davet eder. İnsan önce kendi potansiyelinin farkında olmalı ve bizzat kendi bilmeli, ezber ettiği şüpheli bilgilerle başkalarını takip etmemeli! Kimse insani potansiyel olarak başkasından daha ilerde değildir! Potansiyelinin farkında olanlar açığa çıkarır ve öne geçer! Takipçi olmayı seçenler ise ya kendine güvenmez ya da kolaycılık yapar veya riyakarlık yapar…
Emanet mal kullananla, kendi malını kullananın durumu aynı değildir! Eski su değirmenleri hidroelektrik santrallerine benzer, “Taşıma su ile değirmen dönmez!” daimi bir kaynak gerek! Baraj inşaatı kararı verilmeden önce on yıllarca suyun akışı ölçülür. Potansiyele göre hareket edilir!
Sokrates’e atfedilen bir söz var; “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir!”. Ben bu sözü şöyle anlıyorum; “Neleri bildiğimin veya neleri bilmediğimin farkındayım!” Çünkü hiçbir şey bilmediğini bilmek olmaz! Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şey bilmediğini dahi bilemez! Yani söz günümüze taşınırken söylendiği zamandaki kastı önemli! Salt kelime çevirisine takılmamak gerek. Bu örneği vermemin nedeni buna benzer binlerce durum olabilir! Eski zaman ve zemin şartlarında insanların birbirleriyle anlaşma şekilleri ve kabulleri de dikkate alınmalı. İngilizce “Perdeyi aç” dendiğinde perde devreye sokulur, dışarısı görünmez şekle getirilir. Yani perde kapatılır! Türkçe “Perdeyi aç” tam tersidir, perde açmak dışarısının görünmesi manasına gelir! Çevirilerde buna dikkat edilir! Çok eski kaynaklarda ise akıl yürütülür!
Bilgelik, ariflik “Kitap yüklü merkep” gibi çok bilgi yüklenmek değildir! Bilgiyi hazmetmektir! Bilgiyi işlemektir. Perde örneğindeki gibi tam zıddını gösteren nakli bilgileri irdeleyip doğru sonuca varmaktır! Eski bilgileri yarım yamalak çevirip manaları kısarak hatta zıddına mana çıkararak binlerce eser yazılmış! Hala da bu hatalara devam ediliyor! Kuranda sık sık akla vurgu yapılmasına rağmen bazıları hala nakilde ısrar eder! Nakli de aklıyla doğru anlasa sorun çıkmaz ama onu da yapamama durumu var!
Son tahlilde; aklını kullanan ve kendi öz potansiyelinin farkında olanların kendine ve evrene faydalı olması mümkün! Eski nakli bilgileri yarım yamalak ve manalarını bilmeden ezber edip tekrarlayıp duranların ise ilerlemeleri mümkün olmaz! Evrene de topluma da faydası olmaz, zararı ise pek çoktur!
Selametle,
Ahmet Bektaş