koloni
Genç adam siyah ekrana bakıyordu. Uzun zamandır uyuyor olmanın verdiği yorgunluğu ve halsizliği hissederek bekliyordu. Sıkı bir yumruk yemiş gibi sersemlemişti. İki eliyle yanaklarını tokatladı. Kuru yapraklar gibi çatlamış dudaklarını diliyle ıslattı. Ağzında çimento çiğnemiş gibi bir tat vardı. Üç ay boyunca ölüm uykusu denen uykudaydı. Aldığı eğitimde böyle acil durumlar karşısında ne yapacağını öğrenmişti, ancak hatırlamakta biraz zorlanıyordu. Derken siyah ekran aydınlandı. Karlı görüntü içinde sakallı adam belirdi küçük ekranda.
“Ben Profesör Henry. Kendini tanıt.” Dedi sakallı adam.
Genç adam, gözlerini açmaya çalışarak konuşmaya başladı:
“T-22. Mars Koloni uzay aracının pilotuyum. Dünya saatiyle üç aydır uykudaydım.”
“T-22 neler oldu? Henüz yolun yarısındasınız, neden uyandırıldın?”
“Profesör, bilmiyorum. Bir arıza olmalı. Otomatik uyandırma sistemi çalışmış. İlk uyanan benim.”
“Talimatları hatırlıyor musun?”
Kısa bir sessizlik oldu.
“Cevap ver T-22?”
“Evet, efendim.”
“Öncelikli görevin nedir?”
“Öncelikli görevim, uzay aracının Mars yüzeyinde belirlenen noktaya güven içinde inmesini sağlamak.”
“Beta-X nedir hatırlıyor musun?”
“Evet, efendim. Teknik bir arıza nedeniyle, ya da hayati bir tehlike durumunda otomatik uyandırma sistemi devreye girer ve gemideki personeli yarım saat arayla uyandırılır.”
“Doğru. Şimdi sistemi kontrol et. Bir arıza var mı?”
“Efendim, bilgisayar raporuna göre birkaç saat önce meteor yağmuru yaşanmış. Bilgisayar bunu tehdit olarak algılamış olabilir.”
“T-22. Gemideki personelin durumu nedir?”
“Yirmibeş personelin hepsi sağlıklı. Sıra içinde uyanacaklar.”
“Talimatlarımızı bekle T-22.”
“Peki efendim.”
Ekran karardı. Bu kez bilgisayar bir uyarı mesajı vermeye başladı. Uyanan bir kişi daha vardı. Genç adam yerinden kalktı ve uzay mekiğinin alçak tavanına başını vurmamak için eğilerek yürüyüp uyku odası denilen bölümün önüne geldi.
İçeri girmeden önce bir süre uzay gemisinin küçük yuvarlak camından uzay boşluğuna baktı. Milyarlarca yıldız, renkli samanyolu, parlayıp sönen garip ışıklar…
Havada mıyım? Yoksa başka bir şeyin, su gibi bir maddenin içinde mi? Uzay nedir? Bunları düşünüyordu. Öğrendiği bütün bilgiler, yüzlerce saatlik eğitim, bu güzel manzara karşısında öyle aptal gelmeye başlamıştı ki gözleri isyan ederek ağlamak ister gibi ıslandı.
Otomatik kapı açıldığında karşısında esmer bir kadın belirdi. Kadın, güçlükle ayakta duruyordu. Kadını kolundan tutarak oturmasını sağladı. Kadın gözlerini açtı.
“Su. Biraz su.”
“Şu an olmaz. Vücudun biraz kendine gelsin.”
“T-22 ne oldu? Neden uyandım?”
“Bilmiyorum. Bilgisayar bir tehdit algılamış olmalı.”
“Neredeyiz?”
“Henüz yolun yarısında.”
“Tanrım.”
“Yarım saat sonra diğerleri sırayla uyanacak.”
“T-22 bunun ne anlama geldiğini biliyorsun değil mi?”
“Evet.”
“Ne yapıcaz?”
“Bilmiyorum. Dünyadan talimat vericekler. Hadi biraz yürü kan dolaşımın hızlansın.”
“Ayaklarımda milyonlarca karınca geziniyor sanki.”
“Biraz sonra düzelirsin.”
On dakika sonra küçük mekiğin içinde siyah ekranın karşısında beklerken, kumanda merkezinin camından uzaya bakıyorlardı.
“T-22, daha önce böyle güzel bir şey görmedim.”
“Ben de. Bütün o eğitim uçuşlarına rağmen uzayda bu kadar çok renk olduğunu bilmiyordum. Biliyor musun? Sanki izleniyor muşum gibi bir his var içimde. Bir saattir etrafımızda yanıp sönen ışıklar var. Bilmiyorum, belki bana öyle geliyor.”
“Çok garip ben de ne zaman uzaya çıksam aynı duyguya kapılıyorum.”
“T-22, bu küçük gemide üç ay geçirebilir miyiz?”
“Başka şansımız var mı?”
“İşte sinyal gelmeye başladı.”
Profesör Henry ekranda belirince: “E-11 sen misin?” diye sordu.
“Evet, profesör.”
“T-22 sana durumu anlatmıştır. Yapmanız gerekeni biliyorsunuz. Beta X talimatlarını aynen uygulamalısınız.”
Genç adam ve kadın birbirine endişeyle baktı.
“Ama efendim, söylediğiniz şeyi yaparsak onları ölüme göndermiş oluruz.” Dedi T-22.
“Eğer bunu yapmazsanız bütün projeyi tehlikeye atarsınız. Yirmi beş kişiyi Mars’a götürecek oksijen yok o gemide. Bu ancak uyku halinde mümkündür.”
“Efendim…”
“Karar verildi. Çocuklar, bunu yapmalısınız. Ancak on kişi için yeterli oksijen var. Yüz metrekare bir alanda üç ay geçirmek zorundasınız. Bunu ancak on kişi başarabilir. Oksijen açısından bu imkansız. Her geçen saat şansınız azalacak.”
“Ben bunu yapamam efendim.” Dedi E-11
“Bunu kendiniz için değil, Mars’ta kurulacak koloni adına, insanlığın geleceği için yapmalısınız. Emin olun ilk uyanan siz olmasaydınız diğerleri aynı şekilde talimatlara bağlı kalacaktı.”
“Başka bir yol olmalı profesör.” Dedi T-22
“Başka yol yok.”
“Ama nasıl olur? Bu insanları eşya gibi uzaya nasıl fırlatırız?”
“Bakın çocuklar. Siz ulvi bir amaç için seçildiniz. Eğitildiniz, ölümü göze alarak, dünyaya bir daha dönmemek üzere Mars’a gitmeyi kabul ettiniz. Siz zaten bir bakıma bu dünyada ölüsünüz. Dünyayı bir daha göremiycek olmak zaten ölmek demektir. Şimdi anlıyor musunuz? Siz yaptığınız fedakarlıkla zaten tarihe geçtiniz.”
Genç adam ve kadın bu duygusal konuşmadan hiç etkilenmemişlerdi. T-22 başını yana salladı. Bekleme düğmesine bastı ve ekran sesi kapandı.
“Ne diyorsun?” diye sordu kadına.
“Bilmiyorum. Onbeş insanın hayatından bahsediyoruz. Son altı yılımızı birlikte geçirdiğimiz arkadaşlarımızın hayatından. Onları uykularında uzayın boşluğuna nasıl gönderirim?”
“Bir hesap yaptım. Ne geri dönebiliriz ne de Mars’a gidebiliriz. Her durumda oksijensiz kalır ölürüz.”
“Bir karar vermeliyiz T-22. Vaktimiz azalıyor.”
“Kalan hayatımız boyunca bununla nasıl yaşıycaz?”
“Profesörü duydun. Biz zaten ölüyüz. Ailemizi, arkadaşlarımızı, evimizi her şeyi geride bıraktık. Bir hayat kurmak, yeni bir dünya yaratmak için seçildik. İnsan neslinin geleceği bize bağlı.”
“Biz tanrı değiliz! Ölüme nasıl karar veririz?”
“On dakika sonra bir kişi daha uyanacak.”
“Kimin öleceğini nasıl seçicez? Sen bu sorumluluğu alır mısın?”
“Yo, hayır. Yapamam.” Dedi E-11
Genç adam kırmızı düğmeye basınca profesörün öfkeli sesi ekranda duyuldu.
“Bir daha asla yayını kesme.”
“Profesör başka bir yol olmalı. En ince detayına kadar planlanmış bir operasyon içinde bunun alternatif çözümleri olmalı.”
“Yok. Dünyadan bu kadar uzak olunca yok! Olmuyor işte! Şimdi emirleri aynen uygula T-22.”
“Ben bunu yapamam.”
“Yapmak zorundasın. İmzaladığınız belgeler var. Ailenize dünyada sağlanan refah ve daha bir çok şey var. Onlar için size ne deniyorsa yapmalısınız. Sana gönderdiğim şifreyi gir ve sarı düğmeye bas. Bilgisayar görev önem derecesi ve öncelik bakımından bir seçim yapacak. Sizin hiçbir sorumluluğunuz olmıycak.”
T-22 verilen şifreli kodu girdikten sonra sarı düğmenin kapağını açtı. İşaret parmağını düğmenin üzerine getirdi. Ancak bir güç onu engelliyor, havayı çelik bir perde gibi düğmenin üzerinde tutuyordu.
“Yapmalısın T-22” dedi genç kadın.
“Yap şunu T-22.” Dedi profesör. “Vakit azalıyor. Oksijeni çok idareli kullansanız bile ancak yetecek.”
Genç adam onbeş kişiyi düşünüyordu. Bir düğmenin ucundaki onbeş insan hayatını.
“Yo, yapamıycam.” Dedi ve düğmenin kapağını kapattı. “Ölürüm ama bir insan hayatına son vermem.”
“Bu dosyana emre itaatsizlik olarak işlenecek T-22.”
Ve birden kırmızı ışık yanıp sönmeye başladı. Çıldırmış siren sesi duyuldu uzay mekiği içinde.
“Neler oluyor?” diye sordu genç kadın.
Genç adam göstergeleri kontrol etti.
“Onlar yapıyor. Bana verdikler şifre. Uzaktan kumandayı kendileri kontrol etmek için gönderdiler. Sistemi dünyadan aktif hale geçirecekler.”
“Bazı zor kararları ancak bu yükü taşıyacak kişiler verir. Böyle olacağını, senin yapamıycağını biliyordum T-22. Seni biz seçtik ve eğittik. Unutmayın, insanlık için bunu yapıyoruz. Tanrı onların günahlarını bağışlasın.” Dedi Profesör.
Genç adam ve kadın hızla mekiğin arkasına doğru gitti. Uyku odasının dışında durup çaresizlik içinde olanları izlemeye başladılar. Genç adam, odaya girmek için şifreleri deniyor, ancak hiçbir şey çalışmıyordu. Kontrol otomatik olarak kilitlenmiş ve dünyaya yönlendirilmişti.
Oda içindeki tüplerde yatan yirmi üç kişiden onbeşi üzerindeki kırmızı ışıklar yandı. Beyaz sis odayı doldurdu. Beş saniye geri sayımdan sonra sis dağıldığında içeride sekiz kişi kalmıştı.
Genç adam ve kadın yuvarlak camın arkasından uzay boşluğuna fırlatılan onbeş tabuta bakıyordu. Cam tabutlar dönerek farklı yönlere doğru uzaklaşırken genç adam ve kadın oldukları yere çöküp ağlamaya başladı. Onlar kalanların uyanmasını beklerken, uzay mekiği etrafında garip ışıklar yanıp sönüyordu…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.