Yaşam Öyküsü-Yedi Yaş Üstü
Hocam ne desem ki ben size amaan şiire işte;
Bilmem size anlatmış mıydım yani bir başka yorumumda...
İlkokula başladığımda yarıyıl tatiline üçgün kalmıştı, şu an hayatta olmayan küçük kardeşime baktığım için,
onu sebebini bilmediğimiz ateşli ve bir gece süren bir hastalıktan kaybedişimiz benim de okula adım atışım olmuştu,
kardeşimden beş yaş büyüktüm iki yaşındaydı Mehmet’imizi kaybettiğimizde ve annemin dünyaya küsmesi ve bir daha da barışmaması ve herşeyi unutması beni de tabi. Neyse ilkokula başladım, neye ihtiyacım vardı bilmiyorum okul denen şeyde ne yapılırdı. Biraz olsun fikrim vardı ama korkuyordum gene de. Okuma yazmayı biliyordum, duvara asılmış olan fişleri sular seller gibi okuyup yazıyordum yani çocuk oyuncağıydı benim için.
İlkokul bitti sıra ortaokula geldi, nedense beni okutmakta pek de gönüllü değillerdi ne anam ne de babam, günlerce ağlamış ve yalvarmıştım anama sonunda ikna ettim ama diplomam bizim köye epeyce uzak bir yerde oturan ilkokul öğretmenimdeydi ve oraya kadar yürümek gerekiyordu diplomayı almak için. Gene iş başa düşmüştü gidip istedim öğretmenimden belki başka türlü vermezdi ama ortaokula kaydolacağım deyince çok sevindi ve hemen elime tutuşturdu bir güzel de tembihledi, yolda belde oyuna dalıp diplomanı kaybetme diye.
İlçeye gitmem gerekiyordu ki, ilçeyle köyün arasındaki mesafeyi yetişkin bir insan bile bir günde ancak kateder, ilçeye de ulaştım elbet, boşa geçirecek tek bir saat bile yoktu. Üst başta gerekti elbet asıl onu ne yapacaktım...? Okula bir tanıdıkla gittik okul müdürü illaki ilçede ikamet eden bir veli bulmamızı istedi, takip etmek ve arandığında danışılacak biri olsun diye. onu da bulduk, "Gazcı Mustafa Emmi." Yani aydınlatma için kullanılan bildiğimiz petrolden mamul Gazyağı satan bir esnaftı Mustafa Emmi (Mekanı Cennet Ruhu Şadolsun). Hiç sınıf tekrarı yapmadan ama kimi zaman bütünlemeli de olsa ortaokulu bitirdim, girdiğim kimi sınavları kazandım, kazandığım okula kaydolamadım (Sağlık Kolejini Kazanmış ama bütünlemeye kaldığım için kayıt tarihini kaçırmıştım, hala içimde bir yaradır) kimini kazanamadım veya sonucunu öğrenemedim v.s.
Lise; lise de aynı şekilde çeşitli zorluk ve ekonomik yetersizliklerle bitirdim, okumaya olan açlığımı bir türlü bastıramıyordum kısacası. Sınıf arkadaşlarımdan kimileri memur olmuştu, ah o nasıl bir noksanlık yaratmıştı hayatımda anlatamam, giyim kuşamları benden çok güzel ve farklıydı ama ya o dünyayı ben yarattım bakışlı ve basışlı yürüyüşleri yok mu, ezildikçe eziliyor, küçüldükçe küçülüyordum sanki, belki de hiç öyle bir şey yoktu da ben öyle hissediyordum işte. Bu meyanda hamili kartlarla ben de şu an çalışmakta olduğum işime girmiş ve çıtamı bir basamak daha yükseltmiştim ama bir türlü dolmuyordu içimdeki boşluk, sonra yuva kurdum çoluk çocuğa karıştım yok bir türlü okumaya daha doğrusu öğrenmeye olan boşluk dolmak bilmediği gibi günden güne büyüyordu, herkesin işini ben yapsam, her şeyi öğrensem, her soruya bir cevabım olsa, olsa, olsa....!!!!
1985 yılında gene bir aile büyüğümüzün teşvikiyle Üniversite sınavlarına girip AÖF İş İdaresi Okumaya başladım, 1989 yılı güz döneminde mezun oldum, sıra kariyerimde yükselmeye gelmişti, pratikte bilmediğim bir yönü yoktu yaptığımız işin ama teorik olarak kaynağımız kısıtlıydı ve görevde yükselme ilk kez 1989 yılında hayata geçirildi kurumumuzda ve ilk girdiğim şeflik sınavında başarısız oldum, bir sonraki sınav 1993 yılında açılmıştı ve şansa bırakılacak tarafı yoktu tekrar girdim sınava ve kazandım, daha bitmemişti gidilecek yol elbette 1997 yılında da Müdürlük sınavına girdim ve Atamam yapıldı,
tam oh demiştim artık ders çalışmam gerekmiyor, en çok sevdiğim okuma işlemine kaldığım yerden devam edeceğim, okuduğum kitapları hiç saymadım ama binlerle ifade etsem abartmış olmam, boşuna heveslenmişim tabi kendimi birden bire işe yaramaz biri ve boş bir insan gibi hissetmeye başlamıştım ki, eskiden de bir kaç tane karalamışlığım olsa da bir kenara attığım şiirle tanıştım, sen misin şiire merak salan al bakalım bir de okulunu oku da aklın başına gelsin...!!!!
Evet şiiri seviyorsam, karalamalar yerine adam gibi yazabilmek daha da önemlisi ne yazdığımı önce kendim anlama ve beğenme anlamında şu Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü de okuyuvereyim dedim.
Yani hocam çoban olmakla başka bir şey olmak birbirinden hiç de farklı şeyler değil, çoban olsaydınız da muhakkak bir telaşınız ve düşünceniz olacaktı,
En kötüsü de sürüyü kurda kaptırmak.
Kısacası kendimizi olduğumuz gibi kabul etmemiz ve kendimizle barışık olmamız, yaşamdan keyif almak için yeter de artar bile. Ne dersiniz sizce de öyle değil mi....:)
Not : Sitemiz Şairlerinden Ahmet UMUT Öğretmenimizin 28.02.2013 tarihinde sayfasına eklediği "BİR ÇOBAN OLSAYDIM" isimli şiirinin hafızamda canlandırdıkları.