- 500 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Vicdanda Firdevslerin Kapıları Açılır
Allah insanı yaratırken nefsini de düzenlemiş ve ona ’fücur’ ilham etmiş. ‘Fücur’; "günaha ve isyana girişmek, fâsık olmak, yalan söylemek, haktan yüz çevirmek, ahlaki çöküntü, takvanın zıddı" anlamlarına geliyor. Fücur, insan nefsindeki olumsuz özellikler. Kur’an nefsin özelliklerinden şöyle söz ediyor;
"Nefse ve ona ’bir düzen içinde biçim verene’,
Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
Ve onu (isyanla, günahla,bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır." (Şems Suresi, 7-10)
Ayetlerden anlaşıldığı üzere, nefsinin kötülüğünü kabullenip, onu arındırıp temizleyen insan kurtuluşa ve sonsuz mutluluğa ulaşacaktır. Ancak burada insana nefsinin yanı sıra, ondan sakınmayı sağlayacak bir özelliğin daha ilham edildiğini görüyoruz. Bu, insanın vicdanıdır. İnsana her zaman iyiliği emreden vicdan, hep doğruyu gösteren bir pusula gibidir. Kur’an’ın belirlediği vicdan anlayışı, toplumda bilinenden daha farklıdır, yüzeysel değildir. Kur’an, vicdanı kullanarak Allah’ın emirlerinin yerine getirilmesini emreder. Onun sesini dinleyenler, kurtuluş bulurlar.
İnsanlar genellikle vicdanlarına baskı yapar, vicdanlarını boğarak yaşarlar. Samimi olmalı insan; vicdanını kullanırken içinde baskı olmamalı. Aleyhine de olsa, çıkarlarına da dokunsa mutlaka vicdanından yana olmalı. Nefsi, kötü davranışları kolay ve güzel gösterse de yanıltmasına ve kötülüğe sürüklemesine izin vermemeli.
İnsanları üzmek, tedirgin etmek korkunçtur. İnsanın, bulunduğu ortama huzur vermesi, samimi sevgi göstermesi, dozunda konuşması gereklidir. O sebeple vicdanı kullanmak önemli bir ibadettir.
Etrafa çok samimi ve akılcı bakmalı. Allah her şeyi görür; insanlar görmüyorsa da Allah görür. İnsanların görmediği yerde de Allah’tan korkmak çok önemlidir. Bu yüzden vicdanı sürekli diri tutmalı.
Şuur sahibi olduğu andan itibaren insan, vicdanının söylediklerinden sorumlu. Hayatın her noktasında, sabah kalktıktan itibaren akşama dek binlerce kez vicdan kullanılır. Çevresindeki olayları idrak edebilen insan, nefsi ile vicdanını ayırt edebilecek kabiliyeti ve vicdanına uyabilecek iradeyi kazanmış demektir. Artık bundan sonra tercih ettiği yola göre sorgulanır ya ebedî mutluluğa lâyık olur ya da ebedî mutsuzluğa sürüklenir.
Bediüzzaman bedenin ruhla, ruhun da vicdanla lezzetlendiğini, vicdanın sonsuzluk için yaratıldığını söylüyor. Şöyle diyor Üstad;
“İnsanın fıtrat-ı zîşuuru olan vicdanı, saadet-i ebediyeye bakar, gösterir. Evet, kim kendi uyanık vicdanını dinlerse, “Ebed, ebed!” sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek o vicdan, o ebed için mahlûktur.” (29. Söz)
İnsan ihlâs ve samimiyeti kazandığında vicdanın kapısı sonuna kadar açılır. Artık dinlediği yalnızca vicdanının sesidir. Sürekli vicdanın sesini dinlemek ise -Allah’ın dilemesiyle-cennet ehli olmanın işaretidir.
“Vicdanda firdevslerin kapıları açılır. Dünya olur bir cennet. İçinde ruhlarımız eder pervâz ü perdâz(kanat çırpar), olur şehbâz ü şehnâz(yüksekçe uçar), yelpez(yelpaze) namaz ü niyaz.” (Kastamonu Lâhikası)
Fuat Türker
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.