- 353 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Büyü Ve Büyücülük 3
Mülkiyetçi dönem sistemi, kurnaz insanları da üretecekti. Açıkgöz insanlar, birikebilme eğilimindeki bu artık ürünlere el koymanın, göz koymanın alicengiz oyunları içine girmeğe başladılar. Bu menfaati oluşla alicengiz oyununu oynayanlardan birisi de büyücülerdi. Madem süreç emekler takasını ortaya konmuştu, büyücüler de büyü işine emek diye sahip çıkışla, kazanmanın hırsı içine girdiler.
Büyü başlanışta iki yolla kendisini ortaya koyuyor. Birisi geçmişte kalışla aslına vukuf olamadığı okülte olan büyü denen bilgilere yani atalar şeriatına sahip olmanın formasyonuydu.
İkinci yolda da bitki ekstrelerinden hazırladığı kök suyu veya bulamaç, merhem gibi eczaların halüsinasyon, uyuşturma yaraları veya hastalıkları tedavi gibi deneme yanılma alanı oluşla bitki eczacılığı olan kimyasal alandı. Kişilerin büyücü eliyle, "hastalıktan kurtulması" başlı başına bir büyü oluşun kendisi anlaşılıyordu.
Şimdi bunlara üçüncü bir yan daha eklenmişti. Şarlatanlık, insanları kandırma ve ilaç ekstrelerini kötü amaçla kullanmanın geçimlik ve her türlü menfaat elde etme, şekliydi.
Büyücüler, tekil insanlarda var olan groteski anlama düzlemlerine seslenmeğe başlayışla büyücülüğü kâr getirme sanatına ve kâr hilesine dönüştürdüler. Artık akıl almaz işler büyücülük içinde devinmeğe başlamıştı. Ökülte (gizli-büyü) bilgileri bilen büyücülerden çok, bunların sahtekârlığını yapmak, ortalığı alıp vurmuştu. Artık büyücülük, sahtekârlığıyla hem gözden düşen bir iş, hem de aranan, başvurulan çağlar boyu bir iş olmuştu.
Dinler, kimi gaybdan olduğunu söylediği tarihi olayları ve öte dünya olaylarını anlatmayı üzerlerine alışla, ökülte bilgi alanıyla, büyü ve büyücülüğe girişmişlerdi. Kimi kez de büyücülerin sahtekârlığına karşı olmuştu. Ama gaipten bilgi vermesiyle kendisi büyü kaynağı oldu. Böylece dinler ökülte bilgiyi-gizli bilgiyi vermekle, zaten büyü kaynağı olmakla, büyücüleri ortalık yere salıvermişti.
İbrahim’i dinler, İbrahim’i şeriatla bir gizlici bilgi, atalar yolu olan atalar şeriatı öğretimi ve aktarımı oluşla; nebiler şeriat silsilesi yoludurlar. Nebiler yoluyla nebi şeriatını ve nebilere ait ökülte bilgileri, söylediler. Arabın büyü sihir dediği ve karşı çıkış bilgi, çok kez bu ökülte (büyü) olan; geçmişe dek gaipten verilen bilgilerdi. Değilse Arabın ya da orta doğu halklarının, oluşan her dine sırf karşı çıkmak için onlara büyü ve büyücülük demiyorlardı. Dinler bir kısım anlatımlarıyla atalardan haber vermeleri de büyücülük kabul ediliyordu. Değilse büyü lafı din yayıcılara uydurdukları bir aşağılama değildi.
Zaten hastaları iyi etme, ölüleri diriltme, körleri görür yapma, az olan yiyeceği çoğaltma, yitik eşyaları bulup yerini söyleme, eski toplumlardan bahsetme vs. gibi işleri yaptığını gösterişle böylesi bir dini yolun büyü meşrulaşması içine girip; eylemlerini mucize olucu bir tanım içinde kategorize etmiştirler.
Dinler büyü (gizli) bilgiler eşliğinde ve gizili bilgiler dayanağı ile kimi nebi şeriatını (yolunu), tahrif oldular, diye değiştirdi. Çünkü gizli bilgi olmuş; gaibi olmuş; okülte olmuş, büyü olmuş bilgilerle, kimin nebi olduğunu ya da kimin nebi olmadığını belirten büyü (gizli) bilgiyi; ancak ilahi dinler söylüyorlardı.
“Onlar gayba (büyüye-okülte ve gizli bilgiye) iman ederler”di; “Bunları sen nereden bilecektin. Bunlar olup biterken sen yanlarında değildin. Bunlar apaçık kitabın ayetleridir. Yoksa gaybın (büyü olan-gizli ilimlerin) bilgisi, onların yanlarında da; onlar mı yazıyorlardı? ” diyen ayetlerle dinlerin kendileri, gaybı (büyüyü) bilmekle, büyüsel bilgi ile meşru ve sahih oluyorlardı. Büyü bilgisi olan gaybı ve gaybın doğru bilgisini, dinlerin kendileri söylüyorlardı. Dinler büyücülüğü olanca haşmetiyle insanın önüne açıyorlardı.
Tekrar söyleyelim. Buradaki büyü dediğimiz olay; kuralca nesnelliğe göre olanın aktarılan bilgisiydi. Bilgi uygulanırken çok somut bilinen bir kural ve kullanımsa bilgiydi. Ama bilginin nereden ve nasıl geldiği o totem gruba haliyle meçhuldü.
İşte bu bilinmezlikten ötürüdür ki, toplumsal yapılara dek bu alan, büyülü bir alan olacakla kalacaktı. Tıpkı bir bebeğe göre, bebeğe görünmez olanın bakım yapıp; mama sunması gibi bir ister istemez oluşun, çocukluk anlayışıydı. Bebeğe göre sihirli bir el ona dokunuyordu. Çocuk bunu algılıyordu.
Ökülte olanın bilgisinde yoksun olan çoğunluğun; nesnel olanı nedensel anlayamamasından ötürü, sanıyordu ki bu kural ve bilmelerdeki tutarlılıklar görünmez bir elin değmesiyle düzenlenen olupbitti gibi oluşla anlaşılanlar, aslında gerçekliklerin bilgisiydi.
Böylece dinler doğru olduğunu söyledikleri nebi şeriatını da uygulamaya koydular. Geniş yığınlara ökülte (gizli kalmış-bilinmez) olan nebi yaşantılarını, sosyal yapıya inanç oluşla vaaz etmiştiler.
Yine dinler hem okülte (gaip) bilgilere sarılmış; geçmişten, gelecekten, nebilerden, öte dünyadan gaybın varlığından bahsediyorlardı. Hem de gaybı Allah bilir diyerek, bu ökülte alanı bilgisini insanlara kapatıyorlardı.
İnsanlar da; “sana gayptan sorarlar, gayptan size çok az bilgi vardır” diyen ayetlerle, madem gaybı Allah bildirdi diyerek, o az bilgi veren ayetlerle gaybı bilir olup, büyücülük etmeye başlamışlardı. Yani büyücüler, Allah’ın ayetlerini yorumlayarak büyücülük yaparak meşruiyet kazanmışlardı.
Tarihsellikte inisiye yoluyla ezoteriki büyü bilgileri edinemeyen kurnazlıklar; artık ökülte bilgileri dinler içinde, tarikat ve mezhepler içinde tasavvufla alacaklardı. Artık büyü, meşru olan kutsal kitaptan okumalarla, üfürme sahtekârlığı da olmuştu.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.