- 1223 Okunma
- 9 Yorum
- 2 Beğeni
Gözümün Önü
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Artık geçidi kollayan ağır makineli tüfeğimiz yoktu. Roket havada süzülmüş, Bragg’ı ve başında olduğu tüfeği götürmüştü.
‘’Birisi oraya geçsin!’’
Haykırıyordu teğmen LaSane.
Birisi? Orası daha yeni roket yedi. Kim gider bunun üstüne?
Kimse sindiği yerden kımıldamadı.
‘’Kieso! Waygandt! Vadiye bakan elliliği oraya kurun!’’
Donald Kieso’yla göz göze geldik.
...
Belki de güneş arkadan geldiğinde doktor güzelleşiyordu. Herkes onun ne kadar çekici olduğundan bahsediyordu ama değildi işte. Kırk yaşlarında, aralarında beyaz tellerin bolca görüldüğü siyah saçlarını toplayan bir kadındı. Sokakta görseniz dönüp bakmazdınız.
Askeri hastanede görünce de değişen bir şey olmamalıydı ama nedense ‘’Doktor Irwin aşağı... Doktor Irwin yukarı...’’ idi.
Dosyasına duvar dibindeki masanın üzerine koydu.
‘’Terhis olalı iki yıl olmuş. Arazlar o zamandan beri devam ediyor mu?’’
‘’Sanki hep vardılar gibi. Ne zaman başladılar, hatırlamıyorum.’’
‘’Şimdi bana, kendi kelimelerinizle, sıkıntınızı anlatır mısınız?’’
Sıkıntı... Böyle de denebilirdi tabi.
‘’Gözümün önünden gitmiyor.’’
‘’Gözünüzün önünden gitmeyen nedir?’’
...
Artık geçidi kollayan ağır makineli tüfeğimiz yoktu. Roket havada süzülmüş, Bragg’ı ve başında olduğu tüfeği götürmüştü.
‘’Birisi oraya geçsin!’’
Haykırıyordu teğmen LaSane.
Birisi? Orası daha yeni roket yedi. Kim gider bunun üstüne?
Kimse sindiği yerden kımıldamadı.
‘’Warfield! Waygandt! Vadiye bakan elliliği oraya kurun!’’
Terry Warfield’le göz göze geldik. O davranacak gibi oldu ama kulağı hizasından yediği kurşunla gerisin geriye, Donald Kieso’nun üzerine yığıldı.
...
Doktor dönen sandalyesinden kalktı, odanın ucuna kadar yürüyüp geri döndü. Evet, bacakları şekilliydi ama yine de güzel demezdim. Belki biraz daha genç olsa ve de biraz daha kısa... Yoksa bu uzunluk iyi miydi?
‘’Bu anı tekrar tekrar yaşıyor olmanız, sizin gibi bir savaş deneyimi olan biri için normal gözüküyor. Rehabilitasyona gitmiştiniz, değil mi?’’
‘’Evet, gittim. Ama onlar sorunumun tıbbi olduğunu söyleyip buraya yolladılar.’’
Rehabilitasyon merkezinin resepsiyonunda çalışan hemşireye güzel diyebilirdim. Her şeyden önce iri gözleri vardı. Ama doktor Irwin... Belki loş ışıkta... Bilemedim.
‘’Ah! Tabi. Kusura bakmayın, daha önce anlamalıydım. Görevdeyken ne gibi ilaçlar kullanıyordunuz?’’
‘’Vitamin, şu günlük olanlarından... Ara sıra ağrı kesici... Bir de Restrepo’da görev yaptığımız zaman kullandığımız kuvvetlendirici vardı.’’
Yüzü aydınlandı. Böyle daha hoş olduğunu kabul etmek lazım, ama hala efsane olmak için çok yolu var.
‘’Restrepo? Şu meşhur vadideki karakol, değil mi?’’
‘’Korengal vadisi, evet.’’
‘’Orada görev sırasında kullandığınız kuvvetlendiricinin adını hatırlıyor musunuz?’’
‘’Hımm... Dexedrine’di galiba. Gayet iyiydi; günde bir tanealıyordunuz, bir daha uyuklamıyordunuz. Dikkatiniz hiç dağılmıyordu. Özlemiyorum desem yalan olur.’’
Sandalyesine oturup geriye doğru yaslandı. Göğüslerini farkettim. Daha önce nedense dikkatimi çekmemişlerdi. Güzeldiler. Nasıl olmasınlar; göğüsler her zaman güzeldir.
...
Artık geçidi kollayan ağır makineli tüfeğimiz yoktu. Roket havada süzülmüş, Bragg’ı ve başında olduğu tüfeği götürmüştü.
‘’Birisi oraya geçsin!’’
Haykırıyordu teğmen Warfield.
Birisi? Orası daha yeni roket yedi. Kim gider bunun üstüne?
Kimse sindiği yerden kımıldamadı.
‘’LaSane! Waygandt! Vadiye bakan elliliği oraya kurun!’’
Diego LaSane ile göz göze geldik. Gerçekten yapacak mıyız? sorusu gözlerinden okunuyordu. Tam davranıyordum ki LaSane’ın arkasındaki Kieso gırtlağından vurulup LaSane’ın üzerine yığıldı. Bir an durakladım. LaSane inanamamış şekilde arkadaşına bakıyordu. Kaybedecek zaman yoktu; onları çöküp kaldıkları yerde bırakıp, vadiye bakan ağır makineliyi almaya koştum.
...
‘’Bay Waygandt, öncelikle rahat olun; yabancısı olduğumuz bir durumunuz yok. Görevdeyken aldığınız ‘’kuvvetlendirici’’nin böyle bilinen bir yan etkisi var. Çeşitli anlar hafınıza kazınmış gibi oluyor; tekrar tekrar gözlerinizin önüne geliyor. Neyse ki elimizde bu etkiyi giderecek yeni bir ilaç var. Onu düzenli kullandığınızda Dexedrine’in etkisini nötralize edecektir. Söylemeye gerek yok, sağlık sigortanız ilacınızı kapsıyor.’’
Sağ yanağında bir iz mi vardı? Yoksa ışık oyunu muydu?
‘’Peki o ilacı ne kadar zaman alacağım.’’
Artık yüzü aydınlık değildi. İz de kayboldu.
‘’Belirli bir süresi yok. Düzenli olarak kullanacaksınız. Yanınızdan asla ayırmamanız gereken, beraber yaşamayı öğreneceğiniz bir ilaç olacak.’’
...
Artık geçidi kollayan ağır makineli tüfeğimiz yoktu. Roket havada...
YORUMLAR
İlhan Kemal
Niyazi’mizin, pardon gazimizin doğum gününün 4 Temmuz olması kuvvetle muhtemel. (Yılı mühim değil)
Gazimizin atlattığı daha doğrusu tam olarak atlatamadığı onca badireden sonra içindeki yaşama coşkusu, normale dönme gayreti bazı satırlarda açıkça kendini belli ediyor. Bayan doktor Irwin’ın aralarında beyaz tellerin bolca görüldüğü siyah saçları, şekilli bacakları, rehabilitasyon merkezinin resepsiyonunda çalışan hemşirenin iri gözleri gibi. Doktorun güzel göğüslerinde bu belirtiler tavan yapmış.
Bence gazimiz yırttı, şey pardon sendromu atlattı diyecektim. Şakası bile kötü.
Tebrikler, selamlar, saygılar
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Eski duvar saatlerinde periyodik hareket eden bir mekanizma vardır. Bakışlarınız sağa sola onunla beraber kayar. Bir süre sonra zemberekleri dağılır ve siz de onunla beraber yoldan çıkarsınız.
Kutlarım.
İlhan Kemal
İlhan Kemal
Bazen insan, kaldırımda yürürken hem parke taşlarını sayar, hem düşünür. Tam düşüncesinin ortasında taşlar biter ve düşüncesi de orada noktalanır gibi olur. Yazı bana o anları hatırlattı. Savaşın acımasız yüzüyle savaşan kahraman, aynı zamanda doktorun bedenini de inceliyor.
Her zamanki gibi güzel bir yazı. Tebrikler İlhan Bey
İlhan Kemal
Çok güzel bir betimleme. Öyledir (Gerçi taş saymaktan çok, çizgilere basmamak esastır). Epey sayıda Afganistan ve Irak'ta görev yapmış insanlarla bir araya geliyorum. Aralarında hala haftanın gününü söyleyemeyenler ya da her üst geçitte bir keskin nişancı olduğuna inananlar var. Öyküdeki ilaç da o travmatik anları daha da kalıcı yapıyor.
Öykü aslında basit bir muayeneyi anlatıyor. Dediğiniz gibi hasta üç ayrı platformda düşünüyor: Anılarını, doktor hakkındaki fikirleri ve rahatsızlığının teşhisi. Saygılarımla.
Emine UYSAL (EMİNE45)
çok mu ileri gittim:(
İlhan Kemal
- Komiserim, bu hanım cinayeti gördüğünü iddia ediyor.
Komiser:
- Anlat bakalım ne gördüğünü.
- Maktul apartmanından. Bahçe yolunu yarılamıştı ki sekizinci kattaki eşinin kendisine seslendiğini duydu. Ama ne dediğini anlamadı. Sonra söylersin gibi bir işaret yapıp bahçe kapısına ulaştı. Kendisini sekiz metre kırk santim ileride hırpani kılıklı bir adam bekliyordu.
- Dur bir dakika! Sekiz metre kırk santimetre. Nereden biliyorsun kadın?
- Komiserim adam kapıya yirmi sekiz kare parke taşı uzakta duruyordu. Her taş otuz santimetre olduğuna göre...
- Taşların otuz santim olduğunu da nereden çıkardın?
- Benim ayak numaram 36 dır. Bu da 24 santim yapar. Ayağımı bir kareye yerleştirince, taşın hemen hemen dörtte biri kadarı açıkta kalıyor. Demek ki kabaca parke taşının uzunluğuna 30 santim diyebiliriz.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Başarını kutlarım İlhan Bey.
İlhan Kemal
Savaş ve savaşın psikolojik etkisi...Kullandığı ilaç normal yaşamı için belki gerekli ama yaşadıklarını unutturacak ilaç var mıdır?Roketleri uzun süre havada görecek kahramanımız...
Tebrikler, sevgilerimle...
İlhan Kemal
Dostum her zamanki gibi tadında harika bir öykü okuttuğun için teşekkürler..
Bir siperin içinde yaşanan ölümlerden arta kalan savaş sonrası kabuslar...Kullanılmış olan kuvvetlendiricilerin yan etkisi ve normal bir hayat sürmek için sürekli kullanılması gereken nötralize bir ilaç... ama tek bir gerçek vardı ki savaşın kabusları her zaman kahramanımızın hafızasında kalacak sanırım....
(Şu an uygun olsam daha çok şey yazacaktım aslında)
Dostum harika yazını kutlar tebrik ederim...En derin saygılarımla....