- 1975 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
GÜL YÜZLÜ ÇOCUK
-----İki bin altı yılının mayıs ayı ortalarıydı..Baharın tüm doğal renkleriyle toprak anayı örterek tabiatı gök kuşağına çevirdiği,ılık bir havanın denizden karaya estiği ikindi saatlerine doğru Mavi gözlü, sarı saçlı sekiz yaşlarında bir çocuk sahile emin adımlarla yürüyordu. Çocukluğun verdiği hareketlilikle eğilerek yerden avucuna aldığı çakıl taşlarını birer birer denize fırlattıktan sonra , Karadeniz’in kabaran dev dalgalarını bir müddet seyre daldı. Daha sonra kıyıdaki kayalardan görüş açısını kapatmayacak büyük bir kayanın üstüne oturarak, Cerrah paşa türküsünü mırıldanmaya başladı.
-----Bu sahil Abdullah’ta tutkuydu. Buraya gelmeye karar verdiği zaman büyük bir heyecan duyardı. Ailesiyle birlikte gene bu aylarda iki yıl önce buraya gelerek piknik yapmışlardı. O günden bu güne buraya gelmenin hayalini kurardı. Okuldan kaçtığı zamanlarda,hafta sonlarında,en çokta yaz tatilinin sürdüğü ara dönemlerde buraya gelir saatlerce vakit geçirirdi.
-----Abdullah Samsunun Bafra ilçesinin kırsal bir mezraasında doğmuştu. Aralarında fazla yaş farkı olmaksızın takriben bir buçuk yaş farkıyla kendisinden büyük iki tane ağabeyi bir tane ablası ile kendisinden küçük üç tanede kız kardeşi vardı. Yoksul bir ailede yedi kardeş,anne ve babasıyla zor şartlar altında kıt kanaat geçinerek yaşam mücadelesi veriyorlardı. İki yıl önce babasının Samsun’da bir inşaat şirketinde iş bulması sonucunda,Babasının Samsun’a taşınacakları müjdesini verince dünyalar onun olmuştu. Sabaha kadar uyuyamamış renkli rüyalarla dopdolu bir gece geçirmiş takip eden günlerde binlerce hayaller kurmuştu.
-----Beklenen günün sabahı, babasının şehirden getirdiği nakliye işleri yapan bir kamyonete evlerinde bulunan sınırlı sayıda bulunan eşyalarını yükleyerek yaşadıkları mezraaya veda ederek uzun bir yolculuktan sonra, babasının daha önce kiraladığı Samsun’un kenar mahallesinde bulunan evin yolunu tutarlar. Gece karanlığında kamyonetin çıkardığı egzoz sesiyle silkelenerek durduğunda,
-----Abdullah; Yaşasın!.. diye bağırarak sevinçle kamyonetten yere zıplayarak kardeşleriyle birlikte kaldırabildiği eşyaları sırtlanarak taşınmaya yardım etmişti.
-----Yaşadıkları ev iki oda, küçük dar bir sofa ve hazır mutfağı olmayan sonradan mutfağa çevrilmiş bir odadan oluşuyordu. Merdiven altında dar bir lavabosu,küçücük bir banyosu mevcuttu. Evin iç kullanım alanları duvarlardaki siyah rutubeti yok etmek amacıyla koyu yeşile çalan boyayla badana edilmiş olduğundan insanın ruhunu daraltıyordu. En güzel yeri oturma odasının penceresinin önünde yükselen papaz erik ağacıydı. Ağacın dalları sanki pencereyi kapatırcasına gür dallıydı. Her sabah gün ışığıyla birlikte serçelerin bu ağaca konarak çıkardığı cıvıltı sesiyle uyanmanın doyumu başkaydı.
-----Abdullah Samsun’a geldikleri senenin, eylül ayında yedi yaşına bastığından dolayı babası elinden tutarak evlerine yakın olan ilköğretim okuluna kaydını yaptırmıştı. İlkokula başladığı günün sabahında kelebek gibi uçarak okuluna günün erken saatinde gelerek kendisi gibi okula yeni merhaba diyecek arkadaşlarını beklemeye koyulmuştu. Okuma azmi yüksek seviyede olan Abdullah’ın öğretmenleri tarafından o kadar seviliyordu ki bütün yıl boyunca akranlarıyla yarış ederek sınıf birincisi olarak okul kayıtlarında yerini almayı başararak bir üst sınıfa takdir belgesiyle geçmişti.
-----Aileyi temelinden sarsacak bir kaza haberi her şeyi alt üst etmişti. Babası çalıştığı inşaattan düşerek ayağını üç yerden kırmıştı. En az iki ameliyat geçirmesi gerekiyordu. Beklenen oldu ameliyat sonrası babanın evde yatağa bağlı kalması ailenin zaten var olan geçim sıkıntısını gün ışığına çıkarmıştı. Mutlaka zaruri ihtiyaçlarını gidermek için aile bütçesine katkı sağlayacak birilerinin fedakarlık yapması gerekiyordu. Abdullah ve ağabeyi Burak’ın okul çıkışlarında bazen de arada bir okula gitmeyerek simit satmaya başlamaları,özellikle Abdullah’ın okuldan soğumasına, başarısının düşmesine neden olmuştu.
-----Samsun’a geldiklerinin ikinci yılında baba Şükrü Bey ayağındaki kırıklar iyileşmiş olmasına rağmen, eski çalıştığı iş yeri, iş yokluğu nedeniyle çalışmasına yeşil ışık yakmayınca, bir süre iş aramak zorunda kalmıştır. Her başvurduğu iş yeri yüzüne kapanınca, İstanbul’u umut olarak görüp, ailesini bırakarak iş aramaya İstanbul’a gider. Şükrü Bey’in evden ayrılışından geçen altı ay süre içerisinde, evin maddi geçimini Abdullah ile Ağabeyi Burak üstlenirler. En büyük kardeşleri Umut ise haylazdır. Hiçbir işe el atmaz. Onda bitmek bilmeyen bir kuş sevdası vardır akşama kadar takla atan güvercinlerin peşinden koşuşturmakla akşam eder.
-----Abdullah zaman zaman fırsat buldukça sıkıntılarını atmak için sıkıntılarından arındığı bu koya gelir. Etrafın da kimsenin olmadığına emin olduğunda ağlayarak rahatlamayı dener.
------Şükrü Bey İstanbul’dan haber vermeden ansızın eve dönerek ailenin beklediği mutlu haberi ulaştırır. İstanbul’da belediye park bahçe işlerinde iş bulduğunu müjdeleyip üç günlük izin aldığını,en geç yarın bir kamyon bularak İstanbul’a taşınacaklarını söyleyince biraz burukta olsa sevinçle karşılarlar.
------Abdullah sabaha kadar uyuyamaz. Kahvaltısından sonra bu koya veda etmek için son kez gitme kararını vererek, evden aldığı bayat ekmekleri poşetine koyduktan sonra sahilin yolunu tutar. Martılara ekmek parçacıklarını atarken taklalarını izler. Güneşin kendini hissettirdiği öğle saatlerine doğru kuma uzanarak uykuya dalar. Ağabeyinin seslenişiyle kalktığında saat 15.00 sıralarına yaklaştığını anlar üzgün bir şekilde birlikte eve dönerler.
------Ertesi gün sabahın erken saatlerinde kapılarına dayanan babasının kiraladığı nakliye kamyonuna eşyalarını yükleyerek,yedi kardeşiyle birlikte çekilen brandanın altında bir gün süren, zorlu bir yolculuk sonrası İstanbul’un Sarıyer ilçesine bağlı pınar mahallesinin gecekondu bölgesinde kamyonun durmasıyla kamyonun ön tarafında şoförün yanında yolculuk eden Şükrü Beyin ;Yere indikten sonra brandanın ucunu kaldırarak,
------’Geldik çocuklar selametle Allah’a şükür durun amcanız arka kapağı açsın öyle inersiniz’ Diye sözünü bitmeden Abdullah ile ağabeyleri Burak ve Umut kapaktan hoplayarak yere inerler.
-----Abdullah’ın hayal ederek kafasında resmini çizdiği o görkemli şehre hiç benzemiyordu burası; Gördüğü görüntü, çevresini kolaçan ederken hayal kırıklığı yaşamasına sebep olmuştu. Barakayı andıran tek katlı bir evin önünde duruyordu kamyon. Sabah tan yeri ağarmaya yeni başlamıştı. Sokak lambaları aralıklı olduğundan çevre aydınlatması zayıftı,
-----Şükrü Bey çakmağını çakarak kapının anahtar deliğini elinin yardımıyla bulduktan sonra anahtarı yerleştirdi. İki sefer anahtarı çevirip kapıyı ittiğinde kapı sıkışmış vaziyette önce açılmadı, kuvvetlice yüklenince gürültülü bir gıcırtıyla açıldı. Abdullah kamyonetten küçük birer eşya kaparak içeri girdiğinde ağır, rutubetli bir havayla karşılaşınca nefes nefese elindeki eşyayı bir kenara bırakıp öksürmeye başladı.
-----Aklına su geldi bir yudum su alarak boğazındaki sorunu çözmek istedi. Koşarak lavaboya yöneldi. Musluğu açtığında fıss sesiyle karşılaştı. Çünkü sular kesikti. Ev sahibi son kiracı evi boşalttığında su vanasını kapatmıştı. Hayal kırıklığı içerisinde boğuşurken babasının kapı arkasındaki vanayı açmasıyla açık musluktan akan tazyikli su etrafa fışkırmaya başlamıştı.
------Yerinden kalkarak suyun musluğunu hafif kapatarak önce yüzünü yıkayıp avucuyla Birkaç yudum içtikten sonra ağabeylerinin yanına koşarak gücünün yettiği kaldırabileceği eşyaları sırtlayarak kamyonetteki eşyalara yardım etti. Yaklaşık bir saat içerisinde eve eşyaları indirmeyi başarmışlardı.
-----Taşındıkları yeni evde önceki evleri gibi iki oda, küçük bir mutfak dar bir hol lavabo ve banyodan oluşuyordu. Kapı doğramaları rutubetten yılmış çoğu kapanmıyordu. Gece boyunca yerleşme devam etmişti. Yorgunluktan erkenden uyuyakalmışlardı. Sabah ışıklarıyla kalktıklarında Abdullah dışarı çıkarak çevreyi kolaçan ettiğinde oyun oynayabilecekleri geniş alanların bol olduğu gözünden kaçmamıştı.
-----En yakın bakkaliye iki yüz metre uzaklıkta işlek bir yolun karşı tarafındaydı. Annesi kahvaltı hazırlarken Ağabeyiyle ekmek almaya gittiklerinde keşfetmişlerdi. Eve dönüşte yoğun trafikten geçmekte sıkıntı yaşamışlar kazayla burun buruna gelmişlerdi.
-----Şükrü Bey geldikleri günün ertesi günü işe başlamıştı. Günler su gibi akıp geçiyordu. Yoksulluk içerisinde boğuşmalarına rağmen mutluydular. Babası ağabeylerinden Umut’u Marangoza, Burak’ı kaynakçıya, Kendisini de caddede tek olan berbere çırak olarak vermişti.
-----Altı ayı doldukları günün sabahında Ağabeyi Burak’ın ateşli rahatsızlığı sonrasında herkesi bir telaş almıştı. Annesi Gülsüm Hanım oğlunun çektiği acıya dayanamıyordu. Burak’ın üşüyorum demesine bir bardak sıcak süt vermek için ayrıca ağrı kesici bir şeyler bulabilmek umuduyla bakkala koşuşunu Abdullah merakla izlemişti.
-----Ne yazık ki ağabeyinin başından ayrılmayan Abdullah, annesinin geciktiğini görünce telaşa kapıldı. Evden çıkarak annesinin geleceği istikamete baktı kimsecikler görünmüyordu. Bakkala doğru yola çıktığında bakkalın karşısında trafiğin sıkıştığını kalabalık insan topluluğunun daire oluşturduğunu gördü. Merakla yanlarına yaklaştığında annesinin cansız bedeninin kanlar içerisinde yolun ortasında yattığını görünce kendisini annesinin yattığı yere atarak,
-----Anneciğim ne oldu sana ses ver kurban olayım!.. Konuş benimle!.. Ses ver!.. Bizi öksüz bırakma. Biz sensiz ne yaparız. Ağabeyim evde ateşler içerisinde ne olur kalk annem!.. diye annesinin elini tutarak silkelemeye başladığını gören polis memuru;
-----Hızla çocuğa yanaşarak, çocuğu yerden kaldırıp kafasını göğsüne dayadıktan sonra;
-----Oğlum ismin ne senin, bu kadını tanıyor musun? Kaza geçiren bu kadın annen mi? Çevredeki insanlara kim olduğu hakkında soruşturma yapıyordum. Başınız sağ olsun. Anneniz seni duyamaz gördüğün gibi hakkın rahmetine kavuştu. Senin evin neresidir?Baban kimin kimsen yok mu?Çağır gelsinler. Demesi üzerine;
-----Şaşkınlıkla ağlayarak çevresini korku içerisinde seyreden Abdullah koşarak bir nefeste evin yolunu tutar. Bitkin vaziyette yatağında yatan ağabeyine sarılarak ağlamaya başlar.
-----Öldü öldüüü annemiz öldü. Abi kalk!.. Diye elleriyle bir yandan da ağabeyinin kollarını sıkarak kendisini ağabeyinin vücudunun üzerine hıçkırarak bırakırken diğer küçük kız kardeşlerinin feryadı sokağı inleterek yasa boğar.
-----Şükrü Bey aranarak acı haber kendisine derhal iletilir. Otopsi sonrası merhume Gülsüm Hanım, İstanbul’un çeşitli semtlerine daha önce gelerek ikamet eden uzaktan yakınları ve çevre komşu köy tanıdıklarının gözyaşları içerisinde toprağa verilir.
-----Gülsüm Hanım oğlunun ateşli hastalığına dayanamayarak kendini kaybetmiş acı içerisinde bakkala koştururken yoldan hızla giden bir kamyonun altında parçalanarak hakkın rahmetine oracıkta kavuşmuştur.
-----Cenaze kalktıktan sonra ilk iki gün yalınız bırakılmayan acılı aile herkesin kendi yuvasına çekilmesiyle ilk defa tükenmişliği anlarlar. Şükrü Bey yedi çocukla aileyle nasıl başa çıkacağının hesaplarını yapar çaresizdir bir çıkış yolu bulamaz.
----- Erkek başıyla bu koca şehirde ne yapabilir? Kimin yanına sığabilir? Yedi çocukla nasıl baş edebilir?.Evlenme isteği olsa dahi kim yedi çocuklu bir eve talip olabilir?
-----Bunca sorularla başa çıkamamanın üzüntüsünü yaşar. Bir yandan da işe gitmesi çocuklarının nafakasını kazanması gerektiğinden onları tek başına bir evde nasıl bırakacağının hesaplarını yapar bir çözüm yolu bulamamanın kahrıyla bir hafta geçer.
-----Hakkın rahmetine kavuşan Gülsüm Hanımın Cumasında mevlit okutulur. Uzaktan akın akın gelen yakınları acılı aileyi gene yalınız bırakmamışlardır.
-----Akşam herkes birer birer dağılınca uzaktan akraba olan Zafer Bey ve ailesi durumun vahametini gördüklerinden dolayı Şükrü Beyin haline acıyan Zafer Bey kesik kesik öksürdükten sonra söze girer.
-----Şükrü yeri ve zamanı değil, ağzım da varmıyor. Acını hissediyorum. Ama kardeşim Allah sabrı celil versin. Hayat devam ediyor. Bu çocuklar ekmek ister, aş ister bu ev bakım temizlik ister. Yuvanı çevip çevirecek birisine ihtiyacın var. İyi düşün bu ertelemeye bırakılacak gibi değil ciddi bir sorunla baş başasın. Yoksa bu çocuklar açlıktan per perişan olurlar. Sende bunların başında duramayacağına göre biz düşündük taşındık bizim oralı iki sene önce eşinden çocuk muhabbetiyle eşinin yeniden evlenmesine rıza göstermeyerek boşanan bir kadın tanıdığımız var. Sana mehil görüyoruz.
-----Gerçi bir ara bir işe girmiş çalışırken eşiyle yaşadığı problemler nedeniyle psikolojik olarak rahatsızlanmış ama kısa bir süre tedavi gördü. Sen bilirsin işin açıkçası, yaklaşık bir yıldır bizde görüşmüyoruz kabul edersen aracı oluruz. Bizde hayır işleyerek gidip düşüncesini öğreniriz Allah’ta kısmet etmişse senin yalnızlığını ve çocukların kimsesizliğini halletmiş oluruz. Deyince,
-----Gözleri dolu dolu olan Şükrü Bey o an için bir karar verecek durumda değildi. Sustu!.. Bir süre tek kelime söyleyemedi. Suskunluğu küçük kızı Şebnem bozdu;
-----Baba bizi döver mi?Annem gibi güzel bakıp saçlarımı tarar mı? Diye elinin tersini yumruk yaparak gözünü ovuşturarak babasının sağ koluna vücudunu bırakınca; Şükrü Bey
-----Kızım Allah bilir o veya başkası kim olacaksa helal süt emmiş ise acıma duygusuyla annenin yerini doldurur. Aksi takdirde her birimiz per perişan olur, bugünkü durumumuzu mumla ararız dedi.
-----Zafer Bey eşine dönerek kalkalım bizde hanım yolumuz uzun!..Ha bu arada Şükrü bir karara varırsan şayet düşüncende değişme olur da tamam dersen bana alo de haberimiz olsun der;ve ayağa kalkarak,
-----Allah ısmarladık Şükrü!.. Der ve döndüğünde; çocukların kapıya ip gibi sıralanmış olduğunu görünce eğilerek her birinin yanağından öper,Aferin çocuklar birbirinize destek olun, inci gibi tamamlayın, zincir gibi olun kopmayın çocuklar bu sınavı geçmenizi diliyorum hoşça kalın der ve evinin yolunu tutar.
-----Geçen bir haftalık süre sıkıntının göğüslenemeyecek ölçüde ciddi olduğunu gören baba çocuklarıyla pazar akşamı oturur hepsinin fikirlerini öğrenir. Evi çekip çevirecek bir hanımın mutlaka şart olduğunu, bunun için annelerini unutamamasına rağmen hayatın devam ettiğinin önemine işaret ederek düşüncelerinin ne olduğunu sorar.
-----Çocuklar çaresiz hiç bir şey diyemezler. Babalarının karşısında bugüne dek hiç bir söze vakıf olmadıklarından utangaç tavırla susmayı tercih ederler. Sadece Şebnem babasına yaklaşarak;
-----Babacığım korkuyorum. Bizi bırakma o kadın gelir bizi sevmezse, bize sahip çık. Yoksa annemin yanına giderim. Diye boynuna sarılarak ağlamaya başlar.
-----Sıkıntılı baba; ’Kızım merak etme nereden çıkardın şimdi, daha hiç bir şey olmuş değil. Nüfusumuzun kalabalık olmasını bahane ederek, yedi çocukla uğraşamam düşüncesiyle, kim bilir belki de hiç evlilik kuramayacağım. Şimdiden olumsuz düşünme. Der ve hadi herkes odasına çekilsin güzel şeyler düşleyin. Dedikten sonra
-----Kendisini evden dışarı atarak sokağın başına doğru bir müddet yürüdükten sonra elektrik direğinin yanına çömelerek cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal sigara çıkartıktan sonra rüzgarı kesmek için ceketini perdeleyerek çakmağıyla tutuşturur. Derin derin çektikten sonra gecenin sessizliğinde anılarla baş başa kalır.
-----Çömeldiği yerden kalktığında yarım paket sigaranın bittiğini görür. Kapıyı hafifçe aralayarak ayağının ucuna basarak odasına geçmeden çocukların yattığı odaya bir göz atar şebnemin üstünün açık olduğunu görünce yaklaşarak yorganla üstünü örttükten sonra odasına çekilerek derin uykuya dalar.
-----Ertesi gün iş çıkışı Zafer Beyi arayarak dayanacak gücünün kalmadığını sözünü ettikleri kadının ağzını aramasını ister. İşe koyulan zafer beyin eşi Ferhunde Hanım ertesi gün bir dolmuşa binerek sözünü ettiği Gülizar’ın evinin yolunu tutar.
-----Telefonla ona geleceğini haber verdiğinden Gülizar Hanım merakla evde Ferhunde Hanımı beklemektedir. İki eski arkadaş birlikte geniş bir sohbet sonrası, Gülizar’ın, Şükrü beyin eşinin talihsiz bir kaza sonucu erken vefat ettiğini, çocuklara ve Şükrü Beye yazık oldu onlara acıyorum. Demesiyle;
-----Ferhunde Hanım lafı gediğine koymaktaki ustalığını gösterir. Gülizar benim asıl gelme amacım seni Şükrü ye mehil görmem. O evi sen derler toplarsın. Hem kendi yalnızlığın ortadan kalkar, hemde hayra girersin. Şükrü Bey’de fena bir insan değil. Elini sıcaktan soğuğa vurdurmaz. Sana gül gibi bakar. Ben aracıyım benimle haber gönderdi. Eğer ki benimle evlenmeyi kabul ederse ona mihnet duyarım. Gül gibi bakarım bir dediğini iki eylemem mesajını gönderdi. Demesi üzerine
-----Gülizar önce bu konuya sıcak bakmaz. Naza çekerek ağır satar kendini yaklaşık üç saatlik bir sohbet sonrası Ferhunde Hanım yeşil ışığı yakalar. Ve müjdeli haberle evin yolunu tutar. Eşine bu iş tamam diyerek müjdeli haberi Şükrü Bey’e iletmesini ister.
-----Zafer Bey ertesi gün Şükrü Bey’le birlikte iş çıkışı çiçekçiden yaptırdıkları bir çiçekle Gülizar’ın kapısını çalarlar. Gülizar, Ferhunde Hanım tarafından önceden haberdar edildiğinden kardeşini,amcasını ve bir grup yakınını eve çağırmıştır. Karşılıklı konuşmalar suları ısındırır. Gülizar’ın istek ve taleplerine tereddütsüz amin diyen ve bu izdivaç karşılığında boş bir senet dahi imzalayan Şükrü beyle Gülizar Hanım arasındaki söz birlikteliği tatlıya bağlanarak, bir hafta içerisinde düğünsüz aralarında yaptıkları küçük bir eğlenceyle kıyılan nikahla hayatları birleştirilir.
-----Gülizar daha önce bir evlilik kurmuş olmasına rağmen sağlık problemi nedeniyle çocuğu olmamıştır. Eşinin çocuk sevdası, üstüne kuma getireceği haberini alınca eşiyle aralarında çıkan sözlü sataşma sonrası ekmek bıçağıyla eşi Mahmut’un karın bölgesinden iki yerinden bıçaklayarak tutuklanarak, sekiz ay ceza evinde kaldıktan sonra eşinin şikayetini geri alması üzerine tahliye olmuştur.
-----Dışarı çıktığında evliliği sürdürmeyerek eşinden boşanmış bir doktorun yanında temizlik elemanı olarak çalışmaya başlamıştır. Bu arada yaşadığı tatsız olay sonrası psikolojisi bozulduğundan, bir yıl gibi uzun bir süredir tedavi görmektedir. Bu şartlar altında Şükrü Beyle evliliğe evet der.
-----Evlendiği günün ertesinde evde disiplin oturtmak amacıyla ve evin tek hakimi olduğunu kanıtlamak amacıyla, çocuklar üzerinde büyük bir baskı kurar. Ailenin en büyük çocuğu Umut ve Burak’a karşı acımasızca saldırır. Haftalıklarını kuruşu kuruşuna eline saymalarını tembihler her hafta kendilerine bir simit parası dahi vermez. Buna üzülen Abdullah’ı haylazlıkla tembellikle suçlar. Küçük kusurunda dahi tokatlar.
-----Ablası Sabiha ve küçük kız kardeşleri Meltem,sevgi ve Şebnem’e karşı sert mizaçla terör estirir adeta. Kendisine hizmetçi yapar. Elinde sigarayla akşama kadar laklaka yaparak akşam eder eşinin dönme saatinde meleğe dönüşerek kapıda karşılar.
-----Her keresinde çocukların uyumsuzluklarından kendisini cephe aldıklarından bahsederek eşini doldurur. Şükrü Bey çocukları dinlemeden Gülizar’ın sözüyle şiddet kullanmaya hemen hemen her gün çocukları dövmeye başlar.
-----Bu şartlar altında huzursuz olan üç erkek kardeş gece boyunca ağlayarak yastıklarını gözyaşıyla ıslatırlar. Üç kardeş, şiddete bayrak açarak yataklarında fikir birlikteliği yaparlar. Sabah olunca belirledikleri bir noktada buluşarak evden kaçarlar.
-----Evden ayrıldıklarında Abdullah on yaşına basmamıştır. Burak on birinde, Umut’ta on dördündedir. Sokakta kaldıkları altı yıl boyunca cinsel taciz dahil başlarına gelmedik musibet kalmamıştır. Evden kaçtıklarına içerleyen Şükrü Bey kalbini taş eyleyerek, ne aramış nede sormuştur. Kendi dünyasında Gülizar’ıyla ve uğruna hizmetçi ettiği dört kızıyla hayatına devam etmektedir.
-----Sokakta kaldıkları süreler içerisinde yaşı küçük olduğu için tutuksuz yargılama kararı verilen Abdullah dışında ki Burak ve Umut’a kesinleşmiş ilamı oldukları için tutuklanarak ceza evine konulurlar. Abdullah ortada çaresiz korunmasız ve kimsesiz kalır. Aç kaldığında bir lokma ekmek için suç işlemeye devam eder.
-----Bir gece aklına küçük kız kardeşi Şebnem gelir. Kardeş hasretiyle tutuşurken çok sevdiği kız kardeşine gidip boynuna sarılmak, öpüp koklamak düşüncesi gelir aklına. Yattığı parktaki banktan kalkarak ayrıldıkları evin yolunu tutar. Sokağın başına kadar saklanarak yanaşır. İki kız kardeşinin kapının önünde ip atladıklarını görür. Önce doyarak seyrettikten sonra hasretle kavuşmak için emin adımlarla yürümeye başlar.
-----Babasının evden ceketi sağ omuzunda eliyle tutarak dışarı çıktığını görünce irkilerek durur. Aralarında yaklaşık yetmiş metreden fazla mesafe olmasına rağmen, kız kardeşleri de dona kalmışlardı. O esnada analıkları Gülizar’ında eşikte belirmesiyle; Gülizar Hanım Abdullah’a yönelerek,
-----’Hangi yüzle buraya gelmeye cüret edersin? Kirli ellerinle uzak dur huzurlu yuvamızdan!.. Defol git... Hırsız’!... ’Sokağına dön’ Diye haykırmasına,
-----Müdahil olan Şükrü Bey’in sağ elinin işaret parmağıyla tehdit edercesine; ’Benim sizin gibi evladım yok gözüm görmesin. Bir daha bu sokakta görürsem ellerimle gebertirim.’ Diye tehditli konuşmasına içerleyen Abdullah boynunu bükerek geldiği yöne yönelirken içten ağlıyordu. Bir silah olsa kendi kafasına sıkacak kadar dolmuştu. Gözündeki o dev cüsseli adam küçülmüştü. Artık saygı duymuyordu.
-----Öldü diyordu. Babam yok benim bundan sonra. Ne yazık ki anamın öldüğü gün babamı kaybetmişim şimdi yeni anlıyorum. Ben bunları hak etmedim. Babalık yapacağına gebertmekle tehdit ediyor. Diyerek sokak lambalarının altında söylenerek yol aldı. Kendisini parkta ki ıslak çimlerin üzerine bırakarak soluksuz sabah eden Abdullah dalgın dalgın Acı badem Dörtyol istikametinde cadde boyu yol alırken caddenin köşesinde bulunan kuaför salonunun camekanında yazan kalfa aranıyor yazısını görünce istemsiz olarak içeri daldı.
-----Dükkanı işleten orta yaşlarda bir beydi. Onun yaşamsal hikayesi de Abdullah ’dan farklı değildi. Abdullah ona doğru yönelerek;
------Beyim ben iş istiyorum. Camdaki yazıyı okudum. Bir yılı geçkin berber salonunda çalıştım. Ama işi bıraktım neden diye sorarsan uzun hikaye.Sizi utandırmam elimi tutarsanız size mihnet borcumu emeğimle öderim dedi. Çocuğu keskin bakışlarla süzen Ceyhun Bey;
-----Tamam delikanlı ne kadar becerin var bugün akşama kadar çalış kendini kanıtla akşam görüşelim. Beğenirsem sana fikrimi söylerim. Yoksa yevmiyeni alır gidersin. Deyince; Abdullah Allah’a şükür edercesine her iki avucunu da semaya doğru kaldırarak Şükürler olsun Rabbim dedikten sonra,Ceyhun Beyin eline sarılarak sağ ol beyim dedi.
-----Akşama kadar bitmek bilmeyen bir enerjiyle çalışan Abdullah gece saat 22.00 sıralarında dükkanında temizliğini alışılagelmişin dışında büyük bir titizlikle yaptıktan sonra montunu giydiği sırada Ceyhun Beyin seslenişiyle irkildi.
-----Abdullah gel yanıma otur evlat, senin gibi bir enerjiye ihtiyacı var bu dükkanın işe alındın. Deyince Ustasının eline sarılarak öpen Abdullah’ın mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Ceyhun Bey’e yaşam öyküsünü bir kaç cümleyle anlatmaya çalışınca;Ustası evlat dükkanın ardiye olarak kullandığım altı metre kare genişliğinde arka kısımda bir odası var. Kalacak yerin yoksa orada kalabilirsin. Arka balkonda bulunan çek yatıda kullanabilirsin. Bugünlük idare et yarın sana evden uygun bir şeyler getiririz. Demesi üzerine gözyaşlarına hakim olamayan Abdullah kekeleyerek şükranlarını dile getirdi.
-----Abdullah hayatının en mutlu gününü yaşıyordu ;Onun için doğum günüydü yaşadığı o an Çünkü hem bir iş hemde kalacak bir yer bulmuştu artık ıslak çimlerde sabahlamayacaktı. Gecenin derinliğinde her türlü beladan korkmayacaktı. Ustasının verdiği manevi ve maddi destekle bir çizgi yakalamıştı. Çevresindeki herkes tarafından seviliyordu. Müşteriler akın ediyorlardı sanki Abdullah’ın dükkanda çalışmaya başlamasıyla onu tercihan gelen genç gurupların tercihiyle dükkan dolup taşar konuma gelmişti.
-----İşe başlayışından yaklaşık bir buçuk yıl geçmişti. Bir gün ustasına Ağabey bana bugün izin ver ceza evinde iki tane kardeşim var. İznin olursa bugün onları ziyaret etmek hasret gidermek biraz da hesaplarına para yatırmak istiyorum. Deyince;
-----Ustası eline bir aylık tutarında para tutuşturarak git evlat ziyaretini yap, sen düzgün karakterli bir çocuksun. Ziyaret sonrası seni dört gözle bekliyoruz!.. Deyince,
-----Abdullah’ın gözleri yaşararak ustasının elini öptü. Dükkandan ayrılarak kardeşlerinin tutuklu bulunduğu ceza evinin yolunu tuttu. Ceza evindeki görüş sırasını sabırsızlıkla bekledi. Kayıt bölümüne yaklaştı. Kimliğini uzatarak kardeşleriyle görüşme talebini iletince kimliğini alan memur ziyaret kayıt bölümüne kimlik numarasını sisteme girince kesinleşmiş hüküm özeti olduğunu yakalama kararı olduğunu görünce ona bir şey söylemeden görüş kaydını yaptı.
-----Abdullah iki kardeşiyle belirlenen süre dahilinde görüşünü yaptığı sırada güvenlik birimi çıkışta Abdullah’ı tutuklamak üzere hazır bekliyordu. Tutuklama kararının olduğunu gören memur gerekli yerlere uyarıyı yapmıştı. Abdullah kardeşleriyle yaptığı kapalı ziyaret sonrası salon çıkışında tutuklanarak ceza evine yol alıyordu.
-----Abdullah baba evinden ayrıldıktan sonra sokakta kaldığı altı yıl boyunca açlıktan ve zorunluluktan bir çok suçun içerisinde fiilen yer almıştı. Kardeşleri tutuklandığında yaşı küçük olduğu için tutuksuz gıyaben yargılanmasına karar verilmişti. Mahkemeye iştirak etmediği için bir çok dosyadan aldığı ceza, yasal süreci içerisinde temyiz etmediğinden ötürü kesinleşmiş ilama dönüşmüştü. Uzun bir yolculuğa adım atarken dünde kalan acı hatırlar ve yaşadım dediği Ceyhun Beyin dükkanında geçen bir buçuk yılda gizliydi mutluluğu,
------Abdullah İstanbul’da yakalandıktan sonra bir ay kaldığı ceza evinden yaşı on beş, on sekiz yaş gurubu içerisinde yer aldığından suç ve yaş itibariyle İzmir’e sevki yapıldı. Kendisiyle yapılan fiziki kimlik kontrolü sırasında teslim alan memurun; meslek, eğitim,ve ailesiyle ilgili sorduğu özel sorular karşısında bocaladığını görünce karşısında oturtarak ona değer verdiğini bakışlarıyla hissettirdikten sonra ,rahat olmasını Devletin şefkatli kollarında bulunduğunu ikna edici bir dille anlattığında,Abdullah şaşkınlık içerisindedir. Memurun;
-----Babanın adı nedir?, Ne iş yapıyor ?Sorusuna verdiği cevap :Önce babam yok daha sonra yaşıyordu ama ama der gözleri dolarak göz pınarlarına mani olamaz. Damlalar yanağına doğru sıralanırken;
----- Öldü,öldü işte benim için öldü. Yaşamıyor. Der. Hıçkırarak ağlamaya başlar. Bir müddet sonra sakinleştirildiğinde; hayat hikayesini iç çekerek öyküde anlatıldığı üzere naklettikten sonra Sanki üzerinde bir dağ varmış silkelenerek atmışcasına oturduğu koltuktan kalkarak oh rahatladım. Sağ olun efendim der.
-----Hayat her birimize çeşitli sürprizler hazırlamaktadır. Hiç bir çocuk suçlu değildir suçlu doğmamıştır. Suça iten etmenler temizlenmedikçe bu yara asla tedavi olmaz. Abdullah gibi onca cevherler bu Vatana birer medeni erdemli insan olacakken bir dizin yanlışlar birer suçlu doğmasına zemin hazırlamaktadır.
-----Abdullah mükemmel bir çocuktu. Kaldığı süreler içerisinde karakterli düzgün çalışkan olduğunu herkese ispatladı. Ailesiyle kurulan iletişimden Hiçbir yanıt alınamadı.
Kurumdan başka yere nakledildiğinde kazanılmış bir cevher gibi yol aldığı gözlemlendi. Abdullah gibi nice çocukların suç kervanına katılmamasını niyaz ediyorum. Herkesin bu sosyal sorumluluktan ders çıkarmasını diliyorum.
-----Abdullah’la ilk görüşmeyi yapan memurun onu dinlerken elindeki kalemi aşağıdaki satırları şiirleştirir.
*GÜL YÜZLÜ ÇOCUK*
Susma!..
Anlat içindeki fırtınaları
Sen suçlu değilsin çocuk....
Süzgecimden çok simalar geçti benim
Tanırım az çok yontulmamış taşları
Sen çok farklısın
Kekeliyor kelimeleri dilin
Boğazında düğümleniyor sözcükler
Bir şeyleri anlatmak istiyorsun
Ne çare!..
Sırlarını açmaktan kaçınıp
Geçmişin yalnızlığına gömüyorsun
Yaşadığın gerçekleri.
Şiddetle tanışmışsın besbelli küçük yaşta
Yaymıyorsun serini mevzine pusuyorsun
Anlaşılan dolusun bilerek susuyorsun.
Yere bakma konuşurken
Derin nefes iç çekerek
Yüzündeki yara izi belleğine neler yazdı
Kıyafetin nem kokuyor
Saçlarına tarak geçmez
Gözlerine yaşlar dolmuş
Bir dokunsam boşalacak
Suçlu doğmaz hiçbir çocuk
Boş ver öyle sansınlar
Çaresizce boynu bükük
Bırakanlar utansınlar.
Avucunu aç bakalım neden öyle sıkıyorsun
Boşalt içindeki seni
Dinlemekten kaçınmam ben
Dişlerinde sarılık var
Çok sigara kullanmışsın
Benzin soluk, titriyorsun kıyafetin ince naylon
Ayağında kunduranın rengi uçmuş yanı yırtık
Umutların ta çocukken silinmiş
Hayallerin çok uzakta
Erişilmez sana göre
Özlüyorsun
Sıcak yuva,sevgi şefkat dolu bir ev
Ne yazık ki uzaktasın düşündüğün masal gibi
Çiçek gibi şu cemalin Anadolu kokuyorsun
Sen ne dünden ne yarından
Yalnızlıktan korkuyorsun.
Suç dosyanı yazmış kâtip
Döktürmüşler ne yaptıysan
Aç kalınca vermemişler iki lokma dürüm ekmek
Park bahçeler sığınağın
Islak çimler yorgan olmuş
Sokaklarda yaşamayı öğretmişler haramiler
Getirenin suçu yok mu?
Doğurup ta bu meydana
Sana sahip çıkmayarak ulu orta bırakanlar
Nasıl yürek taşır
Söyle...
Korkmazlar mı yaratandan
Son pişmanlık fayda etmez
Bir karar ver yarınına
Gülümse ki yanağında tebessümün izi kalsın
Ver elini dertli çocuk
Garip gönlün dosta kansın
Sen suçsuzsun bana göre
Yaptıranlar utansın.
ALİ BİLECEN/OZANMERDAN
YORUMLAR
gül güzlü, güzel yürekli çocuk her şahit olduğun acıyı bunca yüreğinde hissederek nasıl uyuyacaksın sıcak yatağında,nasıl karın doyuracaksın helal lokman olsada.Bunca yüreğine acıyı kondurman revamı sana.
GÜL YÜZLÜ ÇOCUK YÜREĞİNDEN DÖKÜLEN GÖZ DAMLASI İNCİLERİN SEVİNÇLERİNDEN BESLENSİN,HEP YÜCE GÖNÜLLÜ KAL SEVGİMLESİN
tüm sıkıntıların çaresini bulmuşken ,anasızlığın vermiş olduğu sıkıntı ne çaresizliğe sürüklemiş ufacık çocukları ''ana gibi yar olmaz ''atasözü ne kadar yerinde,öyle güzel dile getirmişsiniz ki ,çok dokunaklı film gibi izledim..aynı zamanda ordaki memurun yaklaşımı çok önemliydi, ders verircesine, abdullahın kendisini toparlamasında topluma kazanılmasında, en büyük etken ........dilerim allahtan ,,hele hele ufaklıklar hiç annesiz kalmasın,,çünkü annesiz eğitimde olmaz.. hayatın içindeni yansıtan ,.yazan kalem dert görmesin.. saygılar
Sabriye Deniz tarafından 3/7/2013 2:19:25 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yazınızı dikkatli bir şekilde okudum Abdullah ın başına gelenlere çok üzüldüm.O ve onun gibi bir çok şanssız çocuk sahip çıkmayan ve dağılan aileler yüzünden acılar çekip perişan oluyorlar.Anne kaybından sonra gelişen olaylar çok üzücü.Baba çocuklarına nasıl sahip çıkmaz ,aklı almıyor insanın.Sonunda Abdullah ın iyi bir yolda olduğunu kazanılmış bir cevher olduğunu okumak içimi rahatlattı.Çocuklarına çok düşkün bir anne olarak diyorum ki''LÜTFEN ÇOCUKLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM.ONLAR MASUM VE HAYATIN BAŞINDALAR.BİR ANNE VE BABANIN EN BÜYÜK GÖREVİ ONLARA EĞİTİMLE BERABER,İNSAN OLMA VASIFLARI,MEMLEKET SEVGİSİ,AİLE OLMANIN ÖNEMİ GİBİ DEĞERLERİ VERMEKTİR.Değerli arkadaşım bu yazınızı yürekten kutluyorum.selamlar.