- 1000 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kasvetli Bir Gökyüzüydü Seni Özlemek
Yorgun bir asadır ellerimdeki, yüreğim tutunsun diye seçmişim asırlar önce
Tenimin alaz yangınlarından kava döndü, ses çıkarmaz, dayar beni gönlünce
Dargın bir ışık demeti gibidir ufuk, gülümser sevgiyle gözlerimin penceresinde
Sevdalı ruhumun, çocuk yüreğimin kalıplarını saklar bir kadın insan yüreğinde
Yokladıkça yokluğunun yoksulluğunu, her gün yeniden acıkırım sana. Sil baştan susarım kana kana aşkına. Sızlar sol yanım, kahrım olursun, yanar göğsüm, yangınıma sokulursun. İki çaresiz insan oluruz, sen orada yıkık, ben buralarda yapayalnızlığıyla kırık. Avuçlarımıza özlem koyarız sonra, dağılırız birden çok uzaklara, kapılırız bizi bize iten korkulara. Aşk ilerler durmadan, uzanırım ben yosun gözlerindeki o eşsiz ve yaşanası kumsallara.
Güneşin dansına kaptırdım seven yüreğimin ritmini, sen türkü dudaklarına gün suları serperken. Bir alevin dili yaladı yüreğimi, aşkın teline özlem çağrıları eklerken. Koyu bir duruştu varlığın, soylu bir bakıştı insanlığın, kurumuş dudaklarına yağmur inse de. Ayrıştırılmış ayrıntılarla severdin öfkelerini, ben özlemin gölgelerine seni yazarken. Gülüşlerin büyürdü gönlümde, vakitsiz kırıklıklarla susuşlarımıza anlam ararken.
Sevdamızı besleyen tüm değerlere ve aşkımızı süsleyen nedenlere diz çöktüm, ben sesinin kırık yansımalarına muhtaçken. Sevgi balonlarını gezdiriyordu parklarda insanlar, ben minik umutlarla çağrını beklerken. En zor yanıklarım okşanmıyordu yokluğunda ve ben devasız düşünüşlerin kıyılarında kırık bir daldım. Her dalga önce seni götürdü uzaklara, suskulara sarılarak sarıldım aşkın çelişkili kollarına.
Sonsuzluk koylarına demir atan tüm gemilerin güvertesinde hüznün paslı demiri vardır. Sarhoş sözlerin direklerinden dalgalanan sevda nakaratı yaşlı bir çalgıcının gözyaşıdır. Hep yanık yüreklerimizin tarumar kıyılarını aradıkça ve aşka adaklar adadıkça tükenir sabrımız. Uykulara sarıldığımız her anın damağına bunun için titrek buseler koyarız.
Sırrımızın sırtını sıvazladıkça anılar, yorgun bedenimizin düş yankıları uzak dağlarda çınlar. Gölgenin damarları yürüdükçe köke, sarıldıkça her yudumda aşk gonca güle bülbülün isyanı tüter gönülde. Bir yaşamak andıyla açılan gözlerimizin ve dalgalara sarılarak denizleri aşan düşlerimizin kırık göğsünde bekleriz her mevsim sevdiğimizi. Sürgünler büyür içimizde, sevda suları köpürürken arsız nehirlerimizde.
Terk edilmiş odalarım tülüyle sevişiyor rüzgâr, dağınık yataklarda iki ayrı tel terli, yastıklarda aynı koku. Sürahide baygın bir su, dudakta içli sızı. Yapışkan ağlayışların ahirini aralıyor an, ruhta senden vazgeçmem diyen bir adamın ardında bıraktığı şarkı. Devrilmiş günün antikalarını topluyor ruhum, mezat aşkların hazin yalpalarıyla kendi gölgemi çiğniyorum. Nicedir aksak merhabalara kapattım gönlümü, payidar sevişmelerin dar odalarında umarsız öykülerden saraylar inşa etmekteyim.
Kendi kıyamlarımın kıyısında eski bir tasa dolduruyorum kaygılarımı. Üzünçle yel olan muştuların renkli coğrafyasında martılar üşüşüyor korsan kayalıklarıma. Her hüznün kayıp sularında yırtık ağlar, devrilmiş bir kadehte yalnızlık kahırla kemendini sıkar. Aşk, kitabelerden sırrını sökerek tutunur yüreğe, kökten ayrılan gövde gibi sokulur yorgun gönüllere. Sevda örer çobanlar aşkın kepeneğinde ayaz ve hicaz gecelerde. İp kirmende, el gölgeyle raks eder gökyüzünü mesken tutan şahin pençeleriyle.
Hiddetin ruhunu örseliyor kaybolan gün, insanlar kaygı doldururken ceplerine. Düşünüşlerin uzak kentlerinde çiçek ekiyor kızlar kırlara, gecikmiş devrimlerde baharlar. Duman genizde yoksul eylemmiş, yangın duvarından kekre çığlıklarla sızarken asil yaşlar. Tanımlanamayan anlamların penceresini zorluyor yel, aşkın korsan kayalıklarında kadının yüreğinde gelgitler. Darmadağın cümleler kitaplığında algısız imlalar, ruhumun karanlığında arsız dalgalar. Sevda yorgun bir tayfaymış, sevginin limanında tufanlar.
Rüzgârın sarı yelesinde firari bir toz bulutu, düşler sahnesini süpürüyor çöpçüler. Gecenin ayazı çözülüyor şubatın kahrıyla, günlerden pazar. Özlemin retinasından uzakları izliyor bir kadın, ruhunun karabasanlarını örseliyor yanık tenli mağrur aşklar. Yol düşünüşlerimizin o kımıltılı gölgesinde uzak düşlerin masal dergâhındayım, aylardan şubat. En kıyım bekleyişlerin güdük mevsimi düşmüş yollara, karanlık bir menzilde sensizim heyhat. En soylu anların gergefiymiş o çok umursamadığım çelişkili hayat.
Sevda günlüklerinin küflü kavanozlarında aşk biriktirirdi adam, insan kalabalıklarının eskittiği köprülerin yaşlı ayaklarına kalın çizgiler çekerek. Yeşil ormanların kuytularında ve mavi denizlerin kollarında uzun geceler geçirirken. Yok sayamadığımız anların sevınç yelpazesiyle serin coşkular serperiz gönlümüze, yakarımız olur yaşamak. Öfkeli duruşmaların kalemini yürekte kırar sevda, adı aşktır. Günahkârdır dokunuşu hatıraların kimi, zor gelir tutkumuz olan özlemin yokluğuna alışmak.
Katılaşıp katmanından taşan damlalar düşüyor insanların üzerine. Doğa kendi öyküsünün yazarı, gök ve yer yeksan olmuş, ebedi döngünün gürültüsü var gönlümüzde. Çarkıfelek masallar coğrafyası hayat, bahtımızın kaderi oynuyor her gün eski perdeli sinemalarda. Hayat, mevsimsiz göçlerin hazin dergâhıdır. Adaklar bağladığımız ve uğruna şarkılar karaladığımız iç sesimizin valsıdır. Kendimizle bas başa kaldığımız, dumur paralanmışlıklarımızı hoyratça avuçladığımız bir düş mahzenidir.
Öfkeyle kabından taşan ve yeryüzünü sulayan yağmur polenlerine döndüm bu gece yüzümü, şarapnel yalnızlığımın ıslanmış teninde özlemin vardı. Gök kendi davasını görüyordu engin derinliklerinde, ruhumda mağrur bir dinginliğin hançerinden kan damlıyordu. Buraya kadarmış diyeceğiz bir gün, aldanarak, terk edilerek geçtiğimiz köprülerden mavi hüzünlerin köpüklerine ruhumuzu terk edeceğiz. ‘Yıllardır neredeydin!’ mırıltılarıyla ruhumuzu yakan o mağrur şarkıda gür sesimizle asla eskimeyen özlem şarkıları söyleyeceğiz.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.