21. yüzyılın masalı
Bu masal buharlı gemiyle uzak diyarlardan efsunlu şarkılarla gelip kıyıya dökülen bir masal değildi. Kaf dağının ardındaki masallardan olamazdı ancak yüce dağın eteklerinde dolaşabilirdi sefilce.
Kahramanlar padişah yahut kral, prenses değil yoldan geçen ‘herif’in biriydi. Yo, yanlış anlama. Kötü değildi, kötü değillerdi. Tek suçları ancak masala kahraman olamayacak kadar sıradan olmalarıydı. Dertleri prensesi öpmek değildi. Evet, bela eksik olmuyordu hayatlarından Ama bu bela masallardakine benzemiyordu. Kötü kalpli cadıyı alt etmek değildi mesele. Cadıyı alt edip prensesi kurtarma gibi ucunda ulvi bir şey de yoktu üstelik. Sahi mesele neydi, kimdi? Mesele masal tadında olsa, iyiydi.
Evlerinden hizmetçi eksik olmayan masallardan değildi işte, anlasana. Bu masalda özne de yüklem de hizmetçiydi. Kime hizmet ettiklerini bilmiyorlardı, o ayrı. Irmaklarından su değil çamurdu akan. Ateş sevgilinin gönlünde yanmıyordu sadece. Sokaklar ateş, ocaklar ateş ve üstelik her şey ateş pahasıydı.
Ve bir de kimse masallara inanmıyordu artık. Sağa sola gönderilen ruhsuz, hissiz dilekçelerden, resmi evraklardan kimse başını kaldırıp da masal okumuyordu. Sahi, masal neydi?
Bu, masal olmayacak kadar bayağı olan bir masaldı. 21. Yüzyılın masalıydı bu.