- 728 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"İçimizdeki çeşmenin suyu nereden gelir baba?"
Bütün bildiklerimi sildim;
yalnızca sizi silmeye yetmedi silgim...//
Çokça masal anlatılırdı ben küçükken. Kimi zaman annemin büyükannemle sohbetlerinde beyaz sakallı aksi bir adamla karşılaşırdım kimi zaman ise okuduğum romanlarda iyi kalpli, huysuz bir yaşlı elinden tutardı yere düşen bir çocuğun. Örselenmiş hayat öykülerine de şahit olmuşluğum var, direncini kaybetmiş nasırlı ellere de. Henüz ayırt edemediğim iyi ile kötünün birbiriyle verdiği savaşın büyüklüğünü de gördüm, vazgeçilmez yaptıklarımızın veda gecelerindeki ağıtlarını da.
Uyku halinde olan anneme seslenerek yaşadığından emin olmak istediğim gecelerde yalnızca işittiğim saniyelik nefes alışlarında rahatlığımı gölgeleyen korkularımı bıraktım. Bebekliğimin izlerini taşıyan rengarenk beşiğimin, ufacık ayaklarımı ısıtan annemin el emeği patiklerimin, heyecanla üzerime geçirdiğim okul önlüğümün tavanarasında benimle birlikte yaş aldığını, ben büyüsem bile hep çocuk kaldığına şahit olmuşum en acısı da." Seni oğluma alacağım." diyen komşu teyzeleri evin önünden her geçtiklerinde taşladığımda da çocuktum. İlk görücümü kapı dışarı ettiğimde de.
Elinden tutarak onunla eşsiz yolculuklara çıktığım günleri hatırlıyorum şimdi. Ak sakalları battığı için öptüğünde hırçınlaştığım, hac dönüşü getirdiği o kokuyu alınca koşa koşa yanına vardığım, her defasında vereceği demir paraların heyecanıyla gözlerimi yollarda bıraktığım, bir hayır duasını almak için her şeyi feda edeceğime inandığım o insanı; hatırlıyorum.
Kısa saçlı, ön dişlerinden biri olmayan, beyaz teninde çökmeye başlayan esmerliğiyle bir otobüsü alt üst eden küçük bir kız çocuğunu anlattı geçenlerde babaannem. Her defasında bağırıp,çığlıklar koparan, yapabilse kendini camlardan atacak bir kız çocuğundan. Dedesinin ayaklarının üstüne çıkıp," indirin beni" diye bağıran, babaannesine koşan bir kız çocuğundan.Tuttuğunu kopardığı ilk başarısı ve kabullenemediği ilk ayrılığıydı o. Babaannem de bilmiyor bu masalın devamını, onlarca ısrarıma rağmen, ilerleyen yaşını bahane etse de hatırlamadığına inanmıyorum.
...
Önceden gözyaşını çeşmeden akan su sanırdım. İlk gözyaşımı yanaklarımda hissettiğim gün üzerinde serpilmiş tuz olduğunu kanıksadım. Babama sorduğum o garip sorularımdan birini hatırladım geçenlerde ;" içimizdeki çeşmenin suyu nerden gelir baba?" Cevabını alamadığım, donuk gözlerden fışkıran bakışların sessizliğini hala hissederim. Şimdi o soruyu çoğu kez sormak istesem de cevabını bulamaz da gücenir diye susuyorum.
Büyük şehirleri sevdiğim kadar korkarım da. Yalnız başıma çıktığım bir gezi sırasında içimde hep kaybolma korkusu taşımama sebep olan anılardan kurtulmak istediğimde babamın cebine koyduğum elim gelir aklıma. Çıktığımız bir bayram alışverişinde Kemeraltı Çarşısı’ndaki kalabalığın hızlı adımlarla yedi çocuğuna da bayramlık alma telaşına girişmiş babamın önünde duramayacağını gördüğüm an kaybolmanın çok da korkulacak bir şey olmadığını anladım. Şimdi içinden her geçişimde burnuma gelen buram buram kahve buğusunun arkasındaki resimde çocukluğumdaki bayram alişverişi gelir, korkularımı terk etmenin ancak onlarla yüzleşmemle mümkün olabileceği gelir.
Beton yığınları arasında geçirilmiş çocukluklar hep hayal dışı görünür çocukluğunu dolu dolu geçiren köy çocuklarının gözünde . Tahtadan yapılma arabası, kumaşların insan şekline sokularak ipliklerle örgüleri olan bebeklere özenen çocukluğumdan kalma günlerimi yaşadım geçenlerde; kapı önünde annesinin yaptığı bez bebekle oynayan çocuğun gözbebeklerinde .
Sokaklarında yakan top oynarken, tahammül edemeyen yaşlı amcanın o çirkin surat ifadesini gördüğümde kıskandığını düşündüğüm olurdu. Çocukluğunu çaldığımız bir hırsızdık sanki. Apartman aralarında çektiğimiz iplerin kamyonetlerin geçişleriyle paramparça olduğunun haberini veren çocukluk arkadaşımın gözlerindeki o acıyı bildiğim, tanıdığım hiçbir hayal kırıklığıyla anlatamam. Çikolatalı ekmeğini beşe pay eden, çoğu yetişkinin gözünde güruh timsali gibi canlanan o resimde; paylaşmanın, sevginin nasıl paha biçilemez bir değer olduğunu görüyorum şimdi.
Aşkı anlattıkları gibi bilirdim; aşk mükemmeldi. Başındaki o heyecan ile sonundaki o hazin çizgi arasında ince bir tel olduğunu anlatmamışlardı. Anlattıkları gibi olmadığını; elimi koyduğum kalbimde karşılıksız kaldığım aşkın sessizliğinde anladım. Sonra baktığım bir başka gözde samimiyetsizliği tanıdığımda. Sevgiyi bulduğum gün, artık bütün tel örgüleri çekmeye karar verdiğimde yol ayrımında uğurlamaya hazır bir sevgilide anladım. Bütün bir dünyayı onunla paylaşmaya hazır hissettiğimde kurulan hayallerin parçalanan cam bardaklar kadar kolay dağılabildiğini.
Birini unutmanın, başka birinde teselli bulmakla mümkün olmadığını anlattıklarında acının o tarifsizliği içinde kıvranan bir öykü çıkardı sandığından ömrünü beklediğine adayan. Yüzündeki çizgilerin her birinde başka bir resmin palet izlerini gördüğümde anladım.
Yaşamak için yazan biri olduğumu sanırdım; yazmak için yaşadığımı söyleyen ve bütün aşkını yerle bir eden aşık bir kalbin sözleriyle ağladım. Sözcüklerin yalnızca inandığını savunmak için değil, sahip olduğunu korumak için bir kalkan olduğunu anlattıklarında.
...
Ben yaşadıklarımın hiç birini unutmam" dediği gibi şairin; dile geldikçe dökülecekler bir yerlerden. Kah duvarlardan akarak gözyaşı gibi; kah kapıdan girerek sevinçler içinde.
"Anlattıkları gibi bilirdim, seni de onlardan bildim. Ne dinlediğim masallar, ne de yazdığım öyküler. Çalakalem dile geldin. Bugün sustun, dile gelemeyişin bestesinin çalındığı bir şarkısındasın müzisyenin.Senin de yaşayacağım bu öykünün hırçın kahramanı olabileceğini nerden bilebilirdim?"
Oysa babamın söylediği gibiydi hayat, anlattığı gibiydi;dedemin,öğretmenlerimin öğrettiği gibiydi;
"Kızım, gel bir şiir yazalım.
Ben yaşadıklarıma ağlayayım,
sen yaşayacaklarına..."
Nuray Kaçan-02.03.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.