- 846 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Deccal Anlamı nedir
Deccal geldi ve işbaşında ne zaman geldi kıyamet yakın ola bilir mi ?
Deccal anlamı nedir bir insanın şeytana uyması Âdemoğullarını yoldan çıkaran ve
İnsanları cinleri kandırma yeteneği olan kimselere kısacası şeytana uyan her kim olursa olsun o kimseye deccal veya şeytan denir
Kıyamete yakın Şeytanın diğer ismi ile deccalın fitnesine uyanlar çoğaldığı bu günler kıyamet yakın olduğu anlamına gelmektedir
Geçmişte yaşanan şeytani şimdiki ismi ile deccalın oyunları nelerdi !!!
Şeytan deccal Kilisesi Satanist Faaliyetleri
Amerika da faaliyette bulunan şeytan kilisesi satanist faaliyetleri göstermektedir bu gibi faaliyetler şeytanın yaratanla bir tutulması öldükten sonra şeytanın Ordusu yani askerleri olacağına inanırlar
Kendilerini şeytana ispatlamak için kötü acımasız olduğunu
Sergileyerek keçi kanı akıtarak kurban etme aynilerde bulunup iyi insanları şeytani
Kötülüğe iterek şeytana bağlılığını gösterme şeytanın hükmü vesveseden ibaredir şeytanın vesvesesine uyanların bir süre sonra aklını yitirdiklerini ve kendilerinde bir keramet olduğunu söyleyip yanında büyük kitleler oluşturup ve bunlara inananlarında bir süre sonra akılarını yitirdiklerine tanık olacaksınız tabiî ki bunların sorumlusu yukarıda belirttiğim gibi şeytanın vesvesesinden ibarettir
Anton Szandor LaVey ya da gerçek adıyla Howard Stanton Levey, Satanizm’i yeniden yorumlayarak Şeytan Kilisesi ve LaVeyan Satanizm’i kuran kişidir.
Şeytan Kilisesi’ndeki gizliliğin ve felsefi yönden şeytani düşüncenin azlığından dolayı, Anton Szandor LaVey’in
kızı Karla LaVey tarafından 1999′da “First Satanic Church” adıyla ayrı bir kilise olarak kurulmuştur. LaVey’in kurucusu olduğu bu Satanist grubun temel hedefi, özel olarak Hıristiyanlığa ve bütün dinlere karşı “alternatif bir din” oluşturmak âmâcılığıyla kurmuştu
Bu tür faaliyetlere katılan kişilerin bir süre sonra uyuşturucu bağımlısı denge bozukluğu Hayal görme cisimlerin hareket ettiğini sanarak akılarını yitirip intihar girişiminde
Bulunurlar yani sayın okurlarım bu tür faaliyet gösterenlerin cin peri ile bir ilgisi olmadığı görülüyor açık. açık şeytanın vesvesesinden başka bir şey değil olduğunu anlamışsınızdır Darwin teorisi evrim inancı satanistler bundan ilham almışlardır
Charles Robert Darvin (12 Şubat 1809 – 19 Nisan 1882), İngiliz biyolog ve doğa tarihçisi. İnsan dâhil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç evrildiğini öne sürmüş ve o günün şartlarına göre bu teoriyi destekleyen pek çok kanıt sunmuştur. Darvin’in fikirleri üzerine inşa edilen modern evrim teorisi, bugün biyoloji biliminin temeli ve birleştirici öğesidir. Evrimin gerçekleştiği gerçeği Charles Darvin’in yaşadığı dönemde,
Doğal seçilim teorisinin evrimin ana açıklaması olduğu ise 1930’lu yıllarda bilim dünyası tarafından kabul görmüştür.[1] Darvin ‘in orijinal teorileri modern evrimsel
Biyolojinin temelini oluşturmakta, hayatın çeşitliliği üzerine birleştirici bir mantıksal açıklama sunmaktadır Darwin’ in
Doğa tarihine duyduğu ilgi, önce Edinburgh Üniversitesi’nde tıp, sonra Cambridge Üniversitesi’nde teoloji okurken gelişti.[3][4] Beagle gemisinde yaptığı beş senelik yolculuk sırasında, zamanın meşhur jeoloğu Charles Lyell’ın ortaya attığı, geçmişteki jeolojik süreçlerin bugünkülerle aynı olduğunu savunan
Teoriyi destekleyecek pek çok gözlem yaptı ve iyi bir jeolog olarak ünlendi.[kaynak belirtilmeli] Aynı yolculukta, canlıların coğrafi dağılımı ve fosiller üzerine yaptığı dikkatli gözlemler sonucunda, türlerin birbirine dönüşümüyle
ilgilenmeye başladı ve 1838’de doğal seçilim fikrini geliştirdi.[5] Daha önce benzer fikirlerin "sapkınlık" olarak nitelendirildiğini ve bastırıldığını görmüş olduğundan, uzun süre fikirlerini en yakın arkadaşları dışında kimseye açmadı.[6] Olası itirazlara en iyi şekilde cevap verebilmek için araştırma yapmaya ve kanıt toplamaya başladı.[7] 1858’de Wallace’ Dan dan aldığı bir mektubu okuyunca, Wallace’ın da kendisininkine benzer bir teori geliştirdiğini anladı, ve nihayet teorisini yayınlamaya karar verdi.
1859’da yayımladığı On the Origin of Species (Türlerin Kökeni Üzerine) adlı kitabı, canlıların ortak atalardan evrilerek çeşitlendiği fikrinin geniş kabul görmesini sağladı. Daha sonra yayınladığı The Descent of Man, and Selection in Relation to Sex (İnsanın Türeyişi ve Cinsiyete Mahsus Seçilim) kitabında insan evrimini ve cinsel seçilim
Fikrini inceledi. The Expression of the Emotions in Man and Animals (İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi) adlı kitabında ise insanların ve hayvanların duygularını ifade ediş şekilleri arasındaki benzerlikleri ortaya koydu. Darvin bugün, John Herschel ve Isaac Newton gibi isimlerle beraber Westminster Kilisesi’nde gömülüdür
Doğa Kanunlarını
Hayvanlardan örneklerle
İnsanlara Uygulama Vahşeti Darvin’in
Güçlü olan hayatta kalır düşünce Hayvanlar
İçin geçerli olan kanunların insanlar
üzerinde uygulana bilir akıl hastası, özürlü veya başka bir ırktan olduğu için insanları yok etme doğa gereği hayvan dan evrim atamızın hayvan olması gereği güçlü güçsüzü yok ede bilir şeytani teorisi Darvin bu kitabını benimseyen vahşeti uygulayan Alman Nazileri!
Fiziksel ve zihinsel rahatsızlıkları olan hastaların gaz verilerek ya da ölümcül iğne ile öldürüldüğü ötenazi merkezi Hartheim kalesi
Adolf Hitler’e göre savaş zamanı "iyileşme olasılığı olmayan hastaların ortadan kaldırılması için en iyi zamandı". Birçok Alman kendilerinin "üstün ırk" kavramı için yeterli niteliklere sahip olmayan bireylerin hatırlatılmasını istemiyordu. Fiziksel ya da zihinsel olarak özürlü olanlar, toplum için "yararsız", genetik Ari saflığına yönelik bir tehdit, sonuç olarak da yaşamaya layık olmayanlar olarak görülüyordu. II. Dünya Savaşı’nın başında, zihinsel ve fiziksel özürlü kişiler ile akıl hastaları, Nazilerin "T–4" ya da "ötenazi" olarak adlandırdıkları program kapsamında öldürülmek üzere hedef olarak belirlendi.
Ötenazi" programı, öldürülecek özürlülerin ya da akıl hastalarının belirlenmesi için hastaların kurumlardaki tıbbî dosyalarını inceleyecek olan pek çok Alman doktorun işbirliğini gerektiriyordu. Doktorlar ayrıca öldürme eylemlerinin gözetimini de üstlendi. Ölüme mahkûm edilen hastalar Almanya ve Avusturya’daki altı kuruma
Gönderilerek, burada özel olarak inşa edilmiş gaz odalarında öldürüldü. Özürlü bebekler ve küçük çocuklar da iğne ile ölümcül dozda ilaç verilerek ya da aç bırakılarak öldürüldü. Kurbanların cesetleri krematoryum adı verilen büyük fırınlarda yakılıyordu. 1941’deki halk protestolarına rağmen, Nazi liderliği bu programı savaş boyunca gizlice devam ettirdi. 1940 ve 1945 yılları arasında 200.000 civarında özürlü insan öldürüldü.
T–4 programı, Nazilerin 1941 ve 1942’de açacağı, gaz odalarının olduğu kamplarda Yahudilerin, Romanların (Çingenelerin) ve diğerlerinin kitle hâlinde öldürülmesine bir model olmuştu Program ayrıca bu kamplarda çalışan SS üyelerine de eğitim alanı olarak hizmet etti.
Adolf Hitler, Nazilerin "yaşamaya layık" bulmadığı Almanların sistemli bir şekilde öldürülmesini kapsayan "ötenazi" programının başlatılması emrini verdi. Bu emir savaşın başlangıcından (1 Eylül 1939) itibaren geçerliydi. Önce, hastanelerde doktorların ve personelin hastaları ihmal etmesi istendi. Bu şekilde hastalar açlıktan ve hastalıktan ölüyordu. Daha sonra, "danışman" gruplar hastaneleri ziyaret ederek, kimlerin öleceğini belirledi. Bu hastalar Büyük Almanya’daki çeşitli "ötenazi" ölüm merkezlerine gönderilerek, öldürücü iğnelerle ya da gaz odalarında öldürüldü.
24 AĞUSTOS 1941 HİTLER "ÖTENAZİ" ÖLDÜRME EYLEMLERİNİN SONA ERDİRİLMESİNİ RESMEN EMRETTİ
"Ötenazi" öldürme eylemleri konusunda kamuoyunun tırmanan tenkitleri, Adolf Hitler’in programı bitirme emrini vermesine neden oldu. Çeşitli "ötenazi" ölüm merkezlerindeki gaz odaları kaldırıldı. Bu tarihe kadar, fiziksel ya da zihinsel engelli yaklaşık 70.000 Alman ve Avusturyalı hasta öldürülmüştü. "Ötenazi" programı resmî olarak sonlandırılmış olsa da, fiziksel ya da zihinsel engellilerin “özel durumlarda” gizlice öldürülmesine devam edildi.
Adolf Hitler, Nazilerin "yaşamaya layık" bulmadığı Almanların sistemli bir şekilde öldürülmesini kapsayan "ötenazi" programının başlatılması emrini verdi. Bu emir savaşın başlangıcından (1 Eylül 1939) itibaren geçerliydi. Önce, hastanelerde doktorların ve personelin hastaları ihmal etmesi istendi. Bu şekilde hastalar açlıktan ve hastalıktan ölüyordu. Daha sonra, "danışman" gruplar hastaneleri ziyaret ederek, kimlerin öleceğini belirledi. Bu hastalar Büyük Almanya’daki çeşitli "ötenazi" ölüm merkezlerine gönderilerek, öldürücü iğnelerle ya da gaz odalarında öldürüldü.
24 AĞUSTOS 1941 HİTLER "ÖTENAZİ" ÖLDÜRME EYLEMLERİNİN SONA ERDİRİLMESİNİ RESMEN EMRETTİ
"Ötenazi" öldürme eylemleri konusunda kamuoyunun tırmanan tenkitleri, Adolf Hitler’in programı bitirme emrini vermesine neden oldu. Çeşitli "ötenazi" ölüm merkezlerindeki gaz odaları kaldırıldı. Bu tarihe kadar, fiziksel ya da zihinsel engelli yaklaşık 70.000 Alman ve Avusturyalı hasta öldürülmüştü. "Ötenazi" programı resmî olarak sonlandırılmış olsa da, fiziksel ya da zihinsel engellilerin “özel durumlarda” gizlice öldürülmesine devam edildi.
Yahudi bir baba ve Katolik bir annenin büyük kızları olarak dünyaya gelen Helen, Viyana’da Katolik bir çocuk olarak büyütüldü. Babası, I. Dünya Savaşı’nda hareketlenmeler sırasında Helen 5 yaşındayken hayatını kaybetti ve annesi Helen 15 yaşındayken yeniden evlendi. Aile içinde Helly olarak bilinen Helen yüzmeyi ve operaya gitmeyi severdi. Ortaöğretimi tamamladıktan sonra hukuk fakültesine girdi.
1933–1939: Helen 19 yaşındayken, ilk defa akıl hastalığının ilk belirtileri baş gösterdi. Durumu 1934’te kötüleşti ve 1935’e gelmeden hukuk eğitimini ve katip olarak işini bırakmak zorunda kaldı. Tilki teriyeri cinsi köpeği Lydi’yi kaybettikten sonra, büyük bir sinir krizi yaşadı. Şizofreni teşhisi koyuldu ve Viyena’daki Steinhof Psychiatric Hospital’a (Psikiyatri Hastanesi) yatırıldı. İki yıl sonra Mart 1938’de, Almanlar Avusturya’yı Almanya topraklarına kattı.
1940: Helen Steinhof’da tutuluyordu ve durumunun düzelmiş olmasına karşın eve gitmesine izin verilmiyordu. Ebeveynleri kızlarının kısa süre sonra hastaneden çıkacağına inandırılmıştı. Ancak Ağustos ayında Helen’in annesine kızının Bavyera sınırının tam karşısındaki Niedernhart’taki bir hastaneye transfer edildiği söylendi. Aslında Helen üstündekiler çıkarılarak, fiziksel muayeneye tabi tutulduğu ve sonra duş odasına götürüldüğü, Almanya Brandenburg’ta ki bir hapishaneye transfer edildi.
Helen o yıl Branderburg “Ötenazi” merkezinde gaz odasında öldürülen 9.772 kişiden biriydi. Resmî kayıtlara odasında “akut şizofrenlik eksitasyon” nedeniyle öldüğü geçti evet sayın
Okurlarım bu tür örneklerden bir kaçı yani sayın okurlarım
Şeytanın Allahütealâ’ya yukarı sayfada belirdiğim gibi asi gelerek bazı nefsine uyan insanları bu şekilde kötü amellere kapılıp günaha girmesine sebep oluyor bir süre sonra akılarını kaybedip Darwin ve şeytan kilisesini oluşturan
Howard Stanton Levey, gibi bir süre sonra akılarını yitiriyorlar şeytana hizmet edenlerin son akıbeti seni yoldan çıkarana kadar sonrası âdemoğlunu ilgilendirir şeytanı değil
Ama biz bir Müslümanları ilgilendirir son kitap Kuranıkerim ne diyorsa uymalıyız yoksa büyük bir sapkınlığa maruz kalırız
Kıyamet zamanı gelen âlimlere uyarsak şimdiki duruma düşeriz
Kuranıkerim mi terk edip o bu efendilerin peşinde koşarak uydurma rivayetlerle Allahın sözü olan Kuranıkerim’den
Uzaklaşıp şeytana hizmet ederiz ne zaman Kuranıkerim’e uyar tabi kalırsak ebedi âleme vardığımızda kurtuluşa ereri yoksa Darvin teorisine de inanırız farkında olmadan satanist düşünceye de uyarız ondan sonra deccalla da yani şeytana uyar
Araştırmacı Yazar Ramazan HOŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.