- 1590 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Sena Kadın
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hükmü verilmişti, karalı köyüne gelin gideceğini duyduğu günden beri uyku girmiyordu gözüne, üstelik deli faruk dedikleri bir adamın çirkin oğluna mı layık görmüştü kendini sevgili babacığı? İstemem diye tutturmuştu tutturmasına, bir gece babası bıçağı dayayınca boğazına, kabul etmekten başka çaresi kalmamıştı.Köylü kendi arasında “bu kız evde kaldı” diye dedikodu çıkarmıştı, altı üstü 19 yaşındaydı, güzeller güzeliydi, ay gibi parlaktı yüzü, ela gözleri parlardı kipriklerinin arasından, ama kısmet işte, sekiz kardeşin arasında kendine sıra gelmemişti bir türlü, şimdi ise bu yerden bitmeyi kendine koca diye seçen babasına içerliyordu için için, kin doluyordu içi.Oysa elinden bir şey gelmiyordu, kaderine razı olmaktan başka. Bir kere hüküm verildi mi, babanın ağzından bir laf çıktı mı, ölüm olsa dönemezdi geri...
Gelin alayı köy meydanında toplanmış, halay çekiyordu, bir taraftan şerbet dağıtıyordu misafirlere, yemekler yapılmış, davullar vuruyordu habire.İşte gelin olmuştu Sena, sevmediği birinin karısı oluyordu,bilmediği bir yere gidiyordu gönül rızasız, kimdi bu adam? bilmiyordu. Çelimsiz eğri bacaklarına bakınca gönlü bulanıyor, kalın biçimsiz kaşlarının altından kendini süzdüğünü gördükçe iğreniyordu adamdan.Köylü bir koşturmaca akın akın geliyordu düğün evine, yemekler yeniyor, çalgıcılar vuruyordu sazın teline.Bir an önce bitsindi bu düğün, şimdiden bir kasvet çökmüştü içine Sena’nın.
Köyün toprak yolundan, tozu dumana savurarak, bir kamyona bindirilip, baba evinden gelin olduğu köye doğru gidiyordu Sena, iki gözü iki çeşme. Kayınpederi bir ara Sena’ya dönüp” yeter ağlama artık” dediyse de gözyaşları sel olmuş, durduramıyordu bir türlü, abinin kırmızı kemeri beline bağlarken gözlerinin nasılda dolduğunu hatırlıyor, annesinin ardından koştuğunu unutamıyordu bir türlü, babası da ağlayıvermişti, o sert mızacına aldırmadan, gözlerinde kan akmıştı sanki. Baba evine bir daha dönemeyeceğini, kardeşlerinden ayrı, hiç tanımadığı, üstelik hiç sevmediği bir adamın evinde uyuyacağını düşündükçe ağlamasına engel olamıyordu, demek bundan yakılmıştı onca ağıt, onca türkü, dalıverdi o türküye kamyonun camından uzaklara bakarak;
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
arşın arşın memlekete kız vermesinler
annesinin bir tanesini...
Bu kez hüngür hüngür ağlamaya başladı Sena, kayınpederiyle kocası olacak adamın, kızıp bağırmalarına aldırmadan dövünüyordu bir yandan, kayınpederi bir anda patlıyor “yeter ammada ağladın, seni gören düğünü değil, cenazesi var sanır” diye çıkışıyordu.Sessizce gözyaşlarını siliyor, bir yandan yeniden doluyordu gözleri, ağladıkça çakmak çakmak oluyordu gözleri. Ela gözlerinde yeşil hareler dans ediyor, yol uzadıkça uzuyordu.
Sonunda gelin olduğu köye gelmişlerdi, kendini bekleyen davul çalmaya başladı yeniden, bir kapıdan geçirdiler Sena gelini, ev tıklım tıklım doluydu, bütün gün bir sandalyede oturtulup başına üşüşmüştü köylü, duvağın altından bakıyordu buz gibi bir his veren eve. Akşam olduğunda alıp gelin odasına koydular Senayı.Oda üst kattaydı ve oldukça havasız bir yatak ve bir somyadan ibaretti, içi bunalmıştı yeniden, yatağın üzerine oturup beklemeye koyuldu, damat dövülürdü gelini fazla hırpalamasın diye, bir tekmenin, onu içeri teptiğini düşündü Sena, abanmıştı odaya neredeyse, kocası olacak sünepe.
Sonraki günlerini dayak yiyerek geçirdi, kocasından çok, kayınpederinden yediği dayaklar gücüne gidiyordu, ağzın burnu yara içinde, bütün gün evin ve tarla tapan işlerinin yorucu bitiminde, dayakla sonlanan günü, kocasının umurunda bile değildi.Bir de çocuğu oldu, sapsarı bir oğlandı bebeciği.Günler aylar yıllar katlandı dayağa , kayınvalidesi her akşam kayınpederini dolduruyor , kayınpederi ise somyanın altından çıkardığı sopayla girişiyordu Sena’ya.Sopanın kırbacı andıran sızızıyla yerlerde debeleniyor, vurma yapma sesleriyle yalvarıyordu kayınpederine, kimse acımıyordu zavallıya, acımasızca yediği dayaklardan geriye sadece sızı kalıyordu
Bir gün tan ağardığında kaçmaya karar verdi , kimsenin ona acıdığı filan yoktu, ne dayak biterdi nede evin bitmez tükenmez işleri.Erkenden uyanıp etrafı kolaçan etti, önce kayınvalidesi elinde tırpanla tarlaya yol aldı, kayınpederi kocasını alıp yollara düştü, görümcesi olacak çirkin nemrutun gitmesini bekledi, nihayet onunda evden bahçeye çıkmasıyla oğlunu kucağına alıp yollara düştü.Hızlı hızlı gidişine anlam veremeyen komşu önüne geçip sordu;”nereye gidiyorsun Sena kadın?” Sena durdu bir an, heyecanını yatıştırmaya çalıştı, kalbi küt küt atıyordu elinde olmadan;” Bostana gidiyorum, eşşekler basmış” komşu inanmamıştı, “ne eşşeği, senin bu gidişinde hayra alamet değil” Sena bir an için koşmaya başladı, ama nefesi yetmemişti, güçlü adımlarına komşusunun,” gel gitme Sena, çocuğuna acı, onu ver bana” Sena, nefes nefese” bırak gideyim, yoksa beni öldürecekler tez elden” Komşusu çekip aldı çocuğunu kucağından, belkide çoğununu bırakıp gidemez diye düşündü, Sena bir an için durdu, çocuğuna baktı ve tekrar koşmaya başladı, komşu kadın ardından bakakaldı, elinde çocukla.
Sena, bir tepeden aşşağı doğru yuvarlanır gibi indi derenin yamacına, ayağına batan dikenlere aldırmıyordu, yüreği daha fazla acıyordu ne de olsa, gözyaşları sel gibi akıyor yine de yolundan dönmüyordu. Derken derenin yanıbaşından ilerleyerek yola doğru ilerlemeye başladı, yol uzundu, hava kararmadan ulaşmalıydı yola, yoksa kurda kuşa yem olacaktı.Dikenlerin arasından geçti, ağaçlıkları aştı ve sonunda yola ulaşmayı başardı. Birden köpekler havlayarak Senaya doğru koşmaya başladılar, çok korkmuştu Sena, köyün azgın köpekleri parçalayabilirdi bir insanı, birden oturdu yerine hiç kımıldamadan. Köpekler başında bekledi bir süre ve çekip gittiler, kurtulmuştu köpeklerden.Derken otobüs göründü uzaktan, elleriyle deli gibi hareketler yaparak durmasını için elinden geleni yaptı, otobüs yavaşça durdu, can havliyle bindi ve kendine bakan şaşkın bakışlara “anlatacağım “ gibi bir edayla bakıp güçsüz kalan bedenini atıverdi koltuğun bir köşesine. Biraz soluklandıktan sonra anlatmaya başladı başından geçenleri, herkes üzülmüştü Senaya, köyün girişine kadar getirdi şöför allahtan iyilik dileyerek ayrıldı yanından.Köyünün kokusunu kalbinin derinlerinde hissetmişti Sena, kurtulmuştu belki, belkide ne kadar kaçarsa kaçsın, kaderinden kaçamayacağını anlayacaktı yıllar sonra.Belkide bu kaçış kendinden diye düşündü Sena, dayaktan kurtulmuştu belki,ama artık hiç bir şey eskisi gibi değildi, sadece yaralarının sarılmasını istiyordu baba evinde...
YORUMLAR
aysemujgan
aysemujgan
aysemujgan
KEFaret
Her şeyden sonra gelir
Yokturki hiç öncelik
Anasından tek miras
İlelebet kölelik..............diyorum ......güzel kalem... güne yazın yakışmış saygılar
aysemujgan
Söylenecek söz yok belki ama, yapılacak sahip çıkılacak birçok İnsan var bu Dünya da. İyilik yapma imkanı varken yapmamak belki de suçların en büyüğü.
Merhamet acımayla olmuyor yardım eli uzatıldığın da merhametli olunuyor. Duadan bile aciziz. Dilerim uyanış olur yazınız.
aysemujgan
Nilgün Akçay
Devlet işte burada büyük vebal taşıyor. Geçmişin izleri kirli, herkes paranın esiri. Dileyelim bundan böyle güzel günler bütün İnsanlığı bulsun. Eğitim ahhh nasıl bir yara. Kadın her şeyden önce eğitilmeli. Erkeği yetiştiren de bu kadın değil mi!
Kökleri eski çağlara dayanan kadını aşağılayan erkek egemen yapının dağılmasının zamanı geldi belkide. Ama süreç var Özellikle "Orta Çağ" öğretileriyle kadını ikinci plana atan anlayış hükmünü sürdü ve mızrak çuvala sığmayınca patladı. Şimdi bedeli ödüyor özellikle kadınlar. Bu sürecin sonu hayır olsun diyorum. Elinize emeğinize sağlık. Saygı ve selam olsun.