DÖRT KARDEŞTİLER
Dört kardeştiler,ilk kez köye gidecektiler.Uzun zamandır evde bir telaş vardı.Aysel hanım günlerdir hazırlık yapıyordu .Köye götürmesi gereken malzemeleri ayarlama adına evin altını üstüne getirmişti.Artık çocukların hazırlıkları ,evdeki ayarlamalar hepsi bitmişti.Şimdi heyecanla evin önüne gelecek köy minibüsü bekleniyordu.Bu kadar hazırlık yapılması çocukları heyecanlandırmıştı.Köyün nasıl bir yer olduğunu merak eden çocuklar,orada ne yapacaklarını ,kendi yaşlarında anlaşabilecek arkadaşlar bulup bulamayacaklarını düşünüp kaygılanıyordular.Köy minibüsünün evin önüne gelmesi de çok gariplerine gitmişti.Bir yere gidecekleri zaman çarşıya çıkar otobüse binerdiler yada anneleri taksi tutardı.O güne kadar hiç yaşamadıkları garip bir yolculuğa çıkıyordular.
Minibüs evin önüne gelince eşyalar yerleştirildi.Evden su ,meyve falan istedi minibüstekiler.Herkes birbirini tanıyor konuşup gülüyordular.Daha beş dakika yol almışlardı ki çarşıdan geçerken Ayhan bey ve Aysel hanım şoföre adıyla hitap edip:’’Bilal şu bakkalın önünde dur yüklerimiz var’’ dediler.Araca yeniden çuvallar ve kasa kasa meyveler yüklendi.Çocuklar anlam veremiyordular zaten günler önce hazırlığa başlayan annelerinin kutularla sakız,şeker,çikolata,balon ve daha bir çok şey aldığını görmüştüler.En büyük çocukları Bedirhan’’Baba bu kadar eşya ne olacak köyde bakkal açmaya mı gidiyoruz’’ diye sormuş Ayhan bey gülümseyip’’Merak etme hele bir gidelim anlayacaksın’’ deyip cevap vermemişti.Minibüs tıklım tıklım olmuştu.İnsanların önleri ara yerler hep eşyaydı.Bu kadar konuşup şakalaştıklarını görünce şaşıran Nazlıcan annesine sordu’’Anne bunların hepsi bizim akrabalarımız mı? diye.Aysel hanım gülümsedi ve’’Hayır kızım bu amcaların hepsini tanıyoruz yolda giderken her biri bir yerde inecekler.Onları indire indire gideceğiz en sonunda bizim köyümüz var orada da biz ineceğiz’’diye cevap verdi.
Yol uzundu konuşup gülmeler kaset sesi hepsi birbirine karışmıştı.Hiç bu kadar sallanarak bir yere gitmemiştiler.Sonunda çocukların midesi bulanmıştı.Minibüsü durdurup çocukları hava almaya çıkarmıştılar.Eşyaların arasından güçlükle inen çocuklar kocaman dereyi görünce çok korkmuştular.Yol boyunca gürül gürül akan bir dere vardı.Bakınca insanın içini ürpertiyordu.
Tekrar minibüse binince daha çok korkmuştu çocuklar.Minibüsün içinden derenin sesi duyulmuyordu ,görüntüsü güzel olan derenin sesi korkunçtu.Köy yollarında ilerken kocaman kamyonlar rastlıyor yılların usta şoförü kıl payı dereye düşmekten kurtularak gelen kamyona yol veriyordu.Yine rastlayan büyük bir iş makinesıne yol vermesi gerekmişti.Yolun iyice ucuna giden minibüs Aysel hanımı çok korkutmuş ,Aysel hanım çığlıklar atmaya başlamıştı.Ayhan bey çocuklara bakıp ağlamak üzere olduklarını fark edince eşine’’Yahu ne bağırıp duruyorsun çocukları da korkuttun be yılların şoförü her gün kaç kere köye çıkıyor ,bu güne kadar hiçbir şey olmamış şükür rahat ol sen karışma gözünü kapat otur,bakma dereye’’demiş çocukları rahatlatmaya çalışmıştı.Sonunda atlatmış ve neşelenmiştiler.Aysel hanım hazırladığı bir poşet dolusu ekmek arası köfte domatesi minibüstekilere dağıtınca herkes çok sevinmiş ve dua etmiştiler.Çocukların o ana kadar yaşadığı ı trajı komik olaylar daha gitmeden yorulmalarına sebep olmuştu.Onların gözlerinde evin önüne gelen karmakarışık bir araba, çuvalların altında kalmış insanlar,konuşmalarını zor anladıkları sürekli gülen insanlar can pahasına çıkılan bir yolculuktu bu.Bakalım değecek miydi bu çileye.S onunda inmeye başlayanlar olmuştu araç biraz olsun rahatlamıştı.Her inenle birkaç poşet ve bir çuval eksiliyordu.Minibüs rahatladıkça çocuklarda istedikleri yerlere oturmaya başlamıştılar.Fakat bu mutluluk çok uzun sürmemişti.Derenin yanında duran minibüsten eşyalar boşaltılıp tele yüklenmişti.Sıkıca bağladıkları eşyaları köye yollarken çocuklar teli de ilk kez gördüklerinden hayretle incelemiştiler.
Minibüsün şoförü köye geldiğini zanneden çocuklara takılıp’’Hadi bakalım şimdi uzun bir yolunuz var tabana kuvvet’’ demişti.En büyük çocukları Bedihan on üç yaşındaydı.Kızları Elif de onbir yaşlarında bir çocuktu ikisi çaresiz yürüyecekti.Fakat Nazlıcan ve Muaz küçüktüler.Nazlıcan sekiz yaşında Muaz ise beş yaşındaydı.Çıkılması gereken dik bir yokuş vardı.Aysel hanım telaşlı değildi çünkü köye giden minibüslerle akraba kadınlara haber göndermiş ve yardım etmeleri için geleceği günü bildirmişti.Ayhan bey hadi çıkalım artık derken Aysel hanım hep bekle diyordu.Sonunda gülerek gelen akraba kadınlar görünmüştü.Sarılıp görüştükten sonra çocukları sırtlarına alıp alışık oldukları yolu çıkmaya hazırlanmıştılar.Fakat çocuklar hiç tanımadıkları bu kadınların sırtında gitmek istemiyordular.Anneleri ve gelen kadınların tatlı dilleriyle bu sorunda çözülmüş ve yola çıkmıştılar.İlk önce sallanan bir köprüden geçecektiler.Muaz ve Nazlıcan çok korkuyordu gözlerini yumarak sırtta geçerken köprüyü Bedirhan annesinin E lif de babasının elini sıkıca tutarak geçmeyi başarmıştılar.Köprüden geçmek çok tehlikeli ve sakat bir işti.Çünkü çürük tahtaların bazıları kırıktı ayrıca çok sallanıyordu.Altta akan dere kudurmuş gibi çok korkutucuydu.Büyük bir heyecan yaşamıştılar.Artık ormana girmiştiler.Patika yol çok köyüydü çamur içinde ve basacak yerleri kayıyordu.Orman Aysel hanımın ve kadınların kahkahalarıyla şenleniyordu.Muhabbet ederek çıkan kadınlar o kadar alışıktılar ki yola dinlenme ihtiyacı için durmak istemiyorlar Aysel hanım ve diğer çocukları yorulunca onları bekleme için duruyordular.Bedirhan zorlanmadan çıkıyor gibiydi fakat Elif çok yorulmuştu.Ayhan bey kızına acıyınca bir müddet oda Elifi sırtına almıştı.Orman çok sessiz ve ürperticiydi.Yarım saatlik bir yoldan sonra insan sesleri gelmeye başlamıştı.
Yavaş yavaş ağaçlar azalmış gökyüzü görünür olmuştu.Ormanda ilerlerken gökyüzünü hiç görememek de çocukları tedirgin etmişti.Sonunda aydınlığa çıkmaktan son derece mutlu olmuştular.
İnsanlar kapılarda gelecek bu aileyi bekliyordular.Hemen koşup sarıldılar hoş geldiniz dediler.Eve girdiler .Ayaküstü muhabbete dalan Aysel hanım çocukları unutmuştu.Çocuklar sıraya dizilmiş bir vaziyette duruyor aynı şekilde karşılarında sıraya dizilen çocuklarla bakışıyordular.Aysel hanım bunu fark edince onları tanıştırmaya başladı.Bütün köy çocukları gelmişti.Hatta büyüklerde kalabalıktı.Birden bu kadar kalabalık bir ortama girmek çocukları çok şaşırtmıştı.Nazlıcan kendisine bakan sümüklü çocuğu hiç sevmemiş ,inşallah akrabamız değildir demişti içinden.
Aysel hanım dinlenmeden hemen getirdiği çantaları açıp çocuklara sakız ,şeker,balon dağıtmıştı.Hediyelerini alan çocuklar evden ayrılınca biraz dinlenip odalarına yerleşmiştiler.Geldikleri ev kendilerine ait değildi.Ayhan bey ağabeyisi nin evine getirmişti eşini ve çocuklarını.
Bir müddet sonra yemeğe oturdular.Ailece oturulan sofrada herkes birbirini izliyordu.Yemek sonrası dışarı çıkıp etrafa göz atan çocuklar köyü çok sevmiştiler.Cennetten bir parça olan şirin köyde yeşilin her tonu ve mavi gök dans ediyordu.Hava berrak tertemiz,kuş cıvıltıları kulakları okşuyordu.Köy çocukları çok cana yakındı.Herkes gelen çocuklarla arkadaş olmaya çalışıyor, köyü tanıtmaya ve gezdirmeye talip oluyordu.
Gün çok güzel geçmişti.Manzara gözlerin inanamayacağı kadar güzeldi.İlk günleri bitiyordu akşam ezanı okunuyordu ama çok komikti.Adamın biri evin balkonuna çıkmış avaz avaz bağırıyordu.Bunu gören çocuklar gülerek ezanı dinlerken balkona doluşmuştular.Hiç bir yerde göremeyecekleri bu ilginç manzarayı kaçırmak istemiyordular.Fakat ezan sesiyle yarışırcasına ortaya bir ses daha çıkmıştı ki çocukların korkudan ne yapacaklarını şaşırmış ,ürpermiştiler. Bu ses toplu olarak uluyan çakalların sesiydi.Annelerine yarın hemen gidelim buradan diye tutturmuştular.Aysel hanım çakalların çok uzakta olduğunu ve insanlardan çok korktuklarını anlatmış ve çocuklarını teskin etmeye çalışmıştı.Ezan sesiyle neden bağrıştıklarını ise sesten korktukları için bağırıyorlar diye açıklamıştı.
Akşamın gelmesiyle lüküsler yakılmaya başlanmıştı.Daha önce hiç görmedikleri lüküsün yakılışını ilgiyle izliyordular.Camlı denilen lambaları da ara hollere, geçiş yollarına asmıştılar.Gündüz cennetten bir parça olan şirin köy kasvetli bir hale bürünmüştü.Gündüz cennet gece cehennem olmuştu birden.
Tuvalete gitmek çok heyecan verici,ürpertici bir olaydı .Çünkü tuvaletler evin dışında ve uzaktaydılar.Minicik bir ışıkla ve bir ordu insanla tuvalete giden çocuklar geceyi sevmemiştiler
Bir müddet sonra dışarıdan kalabalık insan sesleri gelir olmuştu.Kapı çalma,müsaade isteme diye bir şey yoktu.Gelen giriyordu,habire birileri geliyordu bulundukları eve .Elindeki küçük fenerini üfleyen kendine bir yer seçiyor ve giderken tekrar bulabilmek ümidiyle bir köşede saklıyordu.Kapının önü kara lastiklerle dolmuştu.Benimki bu karışmasın diyen bırakıyordu bir kenara fakat hiç biri birinden farklı değildi.Elif ve Nazlıcan sonra nasıl tanıyıp da lastiklerini bulup giyecekler diye anlam veremiyor şaşkınlıkla izliyordular.
Böyle büyük bir kalabalıkla hiç oturmamıştılar.Lüküsün etrafında şakalar ,gülüşmeler ,oyunlar ve çay faslıyla geçen gece çocuklara çok eğlendirici ve ilginç gelmişti.Karanlığın bastırmasıyla kabusa dönen gece bir anda değişmiş eğlenceli bir hal almıştı.
Aysel hanım hazır hepsini bir arada bulmuşken hediyelerini sahiplerine vermiş ,çocuklara da ikinci kez çikolata ,sakız ,şeker vs dağıtma fırsatı bulmuştu.Daha sonra Aysel hanım kadınları ve genç kızları odasına götürüp getirdiği çuvalları yatağın üzerine boşaltmış ,getirdiği yeni kıyafetlerden olanları almalarını istemişti.
Genç kızlar gelen hediyelerden çok mutlu olmuş ve sevinçle seçip almıştılar .Aysel hanım kimseyi hediyesiz bırakmamıştı.Elif ve Nazlı çok merak ettiği çuvallardan yeni giysiler çıktığını görünce şaşırmış fakat oradaki çocuklar ve gençler adına çok sevinmiştiler.Güzel bir gecenin ardından ayrılma vakti gelmişti.Herkes fenerini yakmak için kibrit arıyordu.Pilli el feneri olanların havasından geçilmiyordu.Bu bir ayrıcalıktı aralarında .Lülüsle gelen bile vardı.Lüküsle gelenle kim gelmişse şanslıydı çünkü lüküs çok aydınlatıyor yolu bir olanlara da faydası oluyordu.Nazlıcan merakla bakıyordu bakalım her biri birbirinin tıpkısı olan kara lastikleri nasıl tanıyacaklar diyordu içinden.Kapıya geldiklerinde hiç şaşırmadan hemen giyip gittiklerini görünce b ir defa daha şaşırmıştı.Fakat bazı tek tük arayan şaşıranlar olmuştu.Kendi aralarında tartışıyorlardı.Benimki yeniydi ,benimkinin şurası boldu ,soyulmuştu falan diyorlardı.Onlar tartışırken yan taraftan bir kadın gururla ve gülerek’’Siz arayın durun aptallar, ben boncuk diktim kenarına kimseye karışmaz,hiç de aramam ‘’ diyordu.Aramadan hızla lastiklerini giymenin gururuyla herkesten önce evden dışarı çıkıyordu.
Dışarı çıkan insanlar ellerinde ışık bölünmüş ve kendileriyle gelecek insanları arıyordular.Aşağı mahalleye gidenler ve yukarı mahalleye gidenler kendi yönüne gelecek insanları bulduktan sonra vedalaşıp yola çıkmıştılar.
Gençler nedense çok bağırıp çağırıyordular.Çocuklar buna anlam veremeyince sebebini sormuş ve yeniden çok korkacakları bir cevap almıştılar.
Gençlerin bağırmalarının sebebi ,ormanda ki hayvanlara insanlar geliyor haberiniz olsun kaçın mesajı olduğunu duyan çocuklar bu sefer de ormanda hangi hayvanlar var,hiç karşılaştınız mı,bir şey yaparlar mı sorularını gündeme getirmiş oluyordu.Neşe içinde geçen gecenin sonunda yine moralleri bozulmuş , köy gözlerine korkunç görünmüştü.
Etraf toplanmış yataklar serilmişti.Hepsinin kafasında hayvanlarla ilgili kurgular dolaşır olmuştu.Elif ,Nazlıcan ve Muaz beraber yatıyordular.Bedirhan aynı odada ayrı bir yataktaydı.Nazlıcan ve Muaz uykuya dalana kadar ablaları Elife hayvanlarla ilgili sorular sorup durmuşlardı.Elif ne kadar kardeşlerini sakinleştirmeye çalışsa da kendide çocuktu ve çok korkmuştu fakat bunu kardeşlerine belli edip daha çok korkmalarına sebep olmak istemeyecek kadar olgun bir çocuktu.
İçinde korku,heyecan,mutluluk,sevinç,şaşkınlık,göz yaşı her duygudan bulunan bir gün bitmişti.
YORUMLAR
Değerli Arkadaşım.
Yazının başlığı ile içeriği çok da uyumlu değil..Böyle bir başlık atınca sanki şu anda hayatta olmayan dört kardeşin acı bir öyküsünü okuyacakmışım gibi bir hisle başladım yazıyı okumaya..Oysa çok farklı bir şey anlatılıyordu. Burada tahminen eski zamanlarda bir Karadeniz köyüne yapılan ziyaret anlatılmakta...Hikaye o köyün ve dönemlerin özellikleri üzerine kurulu yani dört kardeş ana olayda ancak bir figüran rolünde ama manşette onlar var...Neyse..Hikaye oldukça iç ısıtıcı..Çok hoşuma gitti.
Bir de yazarken yöresel ağız kullanılacaksa bunu yazının tamamında yapmak gerekir. Mesela: '' gidecektiler,istemiyordular,arıyordular'' Oysa aynı yazıda yöresel olmayan ağız da var: '' diyorlardı, tartışıyorlardı.'' vs..Bilmem anlatabildim mi?
Selam ve sevgilerimle.
Yürükçü
sami biberoğulları
Mesele anlaşıldı..Yani bu öykünün devamı var..İşte bu durumda öykünün sonuna '' devam edecek ibaresi koy ya da 1. bölüm diye en başından belirt ki benim gibi bir aceleci çıkıp da hikaye bitmiş gibi yorum yazmasın..
Kullandığın dile gelince: Aslında hiç de yabancısı değilim..Rahmetli annem de öyle konuşurdu...Sanırım Karadenizlilere has bir konuşma şekli.
Selam ve sevgilerimle.