- 863 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Animizm
Animizm Türkçe belirtilişiyle canlıcılık; insanlığın ilk gerçekleşir olan sanıcı kanıcı inanç tipi gibidir. Animizm (canlıcılık) doğal aksedişin, insan algılarıyla insan düşünmesi içinde yansıtılmasıyla oluşur. İnsan düşünmesi içinde nedensellik, karşılığı olmayan sanılarla ortaya konmuştu. Animizm; insana dek, sanılarının algı uyarmalarıyla ortaya kondukları gibi; insana dek algıların çarpıtılmasıyla da ortaya konabiliyordu.
Erken dönem insanları bilinmezliğin değil, bilinenlerin kapısını zorladılar. Bilinenlerin üzerine totem alanı ve sosyal alnı inşa ettiler. En bilinen şeyin biri içlerindeki egolarıydı. Diğeri de dışlarındaki yaygın bir gücün etkisiydi. Bu gücü, sanıcı kanıların anlam ilişkileyişleriyle, bir mana anlamasına dönüştüler.
Dışlarında ataları da; totem aitteleri de; bunların birlik gücü de; aktardıkları bilgiler de kendilerine bıraktıkları deneyim, yaşantılım ve kurulu düzenleri de; kendisi üzerine bir GÜÇ etkisiyle olan bir tesirdiler.
Eğer totemiler bir kapı zorlamışlarsa, bu nedenle totemilerin kapısını zorladıkları şey; ego istekleriydi. İkincisi de etkisinde oldukları gücü düzenleme ve gücü tahammül edilir, kullanılır kılmaydı.
Ego istekleri doğrultusunda yöneldikleri haz; kaçındıkları da, elemi duygulu güdüleriydi. Adı üstünde, bilinmez olanı, akıllarına getirip kapısını dahi bulamazdılar. İnsanlar bilinenlerden yola çıkmıştı. Bilişti olanların en başında, kendisi ve kendi egosu vardı. Erken dönemler insanı; akıldan ziyade, duyguların; güdülerin; dıştaki kendisine etki yaygın gücün egeminki olduğu dönemlerdi.
Akıl ve aklı kullanma; duygu ve güdülerin baskısında oluşla ancak seçicilikler yapıyordu. Kişi insanlar duyguca neye yönelimliyseler onu akıl ve mantık etmenin deneyimlerini tutumlaşıp ona alışıyordular.
Çevresinde yaygın olan güç içinde ataları olduğu gibi animizdi vehmi; çevresi karşısındaki yalnızlık, derbederlik ve koruyuculuk hoşlanmalı duygular karşısındaki, atalar gücüne ve atalar koruyuculu; atalar deneyimlerine sığınma isteğinin duygularından da kaynaklanıyordu. Seçicilik ve inşa böyle başlıyordu.
Şimdiki insanlar çelişik duygular içindeyse de pek çok çelişkileri tarihsellik içinde sınıflanıp, kurallaşıp bilinir kullanılır iradeye dönüşmüştür. Erken dönem insanımız şimdiki insanlar gibi çok çelişik duygular içindeydi. Ataları hem kendi dışında bir mana güçtü. Hem de kendisiyle bir bütünmüş kendisiymiş gibi sanmanın toptan davranışı içindeydi.
Yani bu dönemler, duygularına kapılan insanların; kendi duygularını tutum edindikleri, etkisinde oldukları kimi yaygın mana gücü düzenlemenin, duygu düzeyli mantıkilik ve akılcılıklarıydı.
Animizm bu duygudaşlığı, atalara bağ etmenin alan zeminiyle oluştuysa da yaşantılaştığı diğer şeyleri de bu animizdi olan alanın içine ilişkileyecektiler. Bu nedenle animizdi alan, yamyamlık gibi yaşantı etkiler bileşkesi oluşun katılılarıyla da ortaya konuyordu.
İnsanların yamyamlık yaşantısındaki animizdi bağ ve girişme neydi? Yenen, içilen şeylerle dıştaki kimi yaygın gücün, kendilerine geçtikleri duygulu heveslerin etkise tesirlerdi. Onlar gibi olmak bu güce duyulan etkinin taklidiydi.
Bir şeyin yenmesi de öyleydi. Yamyamlık etmenin doyulma yanında, böyle bir etki düşüncesi vardı. Bu düşüncesini güden düşünce, kendisinden bildiği bir deneyimdi.
Av peşinde ya da yiyecek toplama arayışı sonunda, yorgun ve perişan düşen aç kişilerimiz; beslenme sonunda bir canlılık bir hareketlilik, bir kabına sığmazlık enerjisi ve GÜÇ’le doluyorlardı. İşte bu güç yenen, içilen şeyle kendisine geçen güçtü. Ölü ataları yeme yamyamlığına geçişte, bu mana algısının da payı vardır.
Kısacası animizdi düşünce kişilerin dışta inşalaştığı dünyayı yaşanılama formasyonudur. Bu gibiden yaşanılama biçimlenmesinin başında, duygusal oluşla, ego düzlemine hitap eden dış mana algılardı. Yani kendisinde beliren duygu eğilimleriyle; bu egoist duygulara basınç olan dıştaki yaygın mana gücü, kendisine göre düzenleme ilkesiydi, animizm.
Animizim dıştaki bu gücü kontrol etmenin arayışıydı. İttifakı döneme dek on binlerce yıl dıştaki gücü kontrol etmenin yolunu, yamyamlık ve büyücülükle sağlamaya çalışacaktı. Başka totemi insanımsıları karnını doyurmak için avlıyordu. Ama ölü atasını dışındaki yaygın mana gücü algılarıyla yiyordu. Atalar yenmekle kalmıyordular.
Dıştaki yaygın mana gücün içinde de, atalar gücünün var bulunduğuna da inanıyorlardı. Bu yüzden duyarlı kişileri onlara temas ederek, atalardan geçmiş gelecek bilgisi olan büyü (bilgileri) alıyorlardı.
Animizm, insanlığın soyutlama yapan bilinç düzlemiyle tarihselliği içinde ilk kez, ilkleri oluşturacakla, sürü yaşantılı durumdan sosyal yaşantıca olmanın düzenli olan hayatlarına, merhaba demeleriydiler.
Animizm, öznel (bilen ben ve psikolojik olayları) ve nesnel olan hayatı ve hayatın yaşantılaşmalarını tek sebebe bağlamanın kurgulanmasıdır. Yani animizm, öznel ve nesnel olanı; kendi ben düzlemine göre yorumlayıştı. Totem düşünce toptan algılı bir düşünmedir. Bu nedenle kendi totem benzeşleri yine kendisiydi.
Kendisi de kendi egosunu, hiçbir durumda ihmal edemezdi. Kendisi olan ataları, kendisine bir gözlemci oluşla bitki, hayvan, taş gibi varlıklara canlılık (hareket) verişle kendisini gözetliyorlar ve kendisine yardımcı oluyorlardı. Bu mana algısıydı. Bu mana algısı giderek daha bir çeşitlenmelere bürünecekti.
Sonraki ruh, ruh göçü, görünmez varlıklar, sihir gibi anlamalar, animizm kaynaklı anlamalarsa da; ilk animizm içinde ve animizmin oluşmasında bunlar hiç yoktur. Bunlar çok sonraların zaman zemin devinmesinden yansımalarıyla olan insanların çıkar hesaplı öznelliklerini yansıtmaları, içerenledirler.
Animizmin, doğru ve mantıklı bir düşünce olması gerekmiyordu. İnsanlar sosyal sisteme bir yerde ve bir şeylerin varsayım çekenliği içinde oluşla işe başlamalarının gerekliliğiydi. Kervan yolda düzülecekti.
Siz birilerini yiyordunuz, birileri de sizi yiyordu! Yaşamak, koşup zıplamak dururken, bir kedi bir fareyi niçin yiyordu? Tepesine yıldırımlar neden düşüyordu? Niye vardı? Bencil güdülemeleri dışında; hem cinslerine doğaya nasıl davranmalıydılar? Bundandır ki insanın çevresi, ona saçma geliyordu!
Anlam veremediği bu saçma sapalıklar, kendisini; olması gereken yaşama sevincinden alı koyuyordu. İçine doğduğu bir yapı vardı. Bu yapı kendisinden önce düzenlenmiş, hem cinslerine ve doğaya nasıl davranması gerektiğini kural etmişti. Kişiler bu yapıya aykırı olamıyordular. Bu sosyal yapıya aykırı olsalar, o zaman da hayatları zorlaşıyordu.
Saçma olanı anlaşılır kılmak için, yaşantılaşmasını gerçekleştirmesi gerekiyordu. İşte animizim saçma olan bu şeyleri, yaşama sevincine dönüştüren anlamalardı. Bu anlama içinde, kendi bencilce yönlenişi dışında kalan doğa ve hem cinsleriyle olacak olası ilişkileri ve girişmeleri, gerçek kılan yaşantılaşmaydı.
Bu nedenle animizm yaşam ilkelerinden sadece bir tanesiydi. Üstelik animizdi mana algılaması, bencil yöneylemelerin sağlasan oluşunu dahi, bir düzen içine koyuyordu. İnsanlığın bu totemi alanı, mana anlamasıyla ilişkilenmesi, insanı diğer canlılardan ayırıyordu. Bu düzenlemeyle yaşamın anlamı vardı.
Animizm bir din değildir ve hiçbir zaman, din olmamıştır. Zaten ittifak öncesi dönemlerde din yoktu. Animizm de totemizm gibi kendi davranışlarını ve çevreyi, yaşantı olurla manaca gerçekleştirmenin başarı ve becerisidir. Eğer böyle bir gerçekleştirme yapamazsanız, her şey size saçma gelir. Böyle bir gerçekleştirme ile doğru olanı yaparsınız. Ve ilkeli davranır oluşla, saçma olmaktan kurtulursunuz.
Burada animizmin din olmamasına ilişkin bir kaç zemin alanı devinmesini belirtmekte yarar vardır.
1-Animizm vaaz edilmemişti. Yani ilahi kaynaklı değildi. Oysa dinler genelde vahiy ürünüdürler. Animizm döneminde insanların tanrı anlayışından bahsetmek, olanaksızdır.
2-Dinler çabuk değişen süreçlerin uyumlaştırıcısı olan bir süredurumdur. Bu nedenle dinler kendisinden öncekilerin bir şeriatı, bir yolu oluşla meşrulaşırlar. Diğer totemi şeriatların sapık oluşlarından bahsederler. Dinler, kendisinin bir hak yol, bir doğru yol olduğundan bahsederler.
Oysa totemizm, ilkeleri öyle çabuk çabuk değişen bir süreçler ve gelişmeler söyleşmesi değildi. Üstelik totem yapı, kendi tekil mantığından başka; ne bir yol ne bir şeriat olan çoklu totem mantıklarını hiç bilmiyordular. Totemi dönemler, ittifakı dönem gibi başka totemlerle iç içe olan yaşamlar değildiler.
3- Dinler, ittifakı yapı içindeki; bir çok olan totem yolu; yani bir çok olan ayrı ayrı şeriat temsilciliğini; insan kardeşliği üzerinde birleşme fikrine çağıran süredurumlu yapıdırlar. Oysa totemizmde hiç böyle bir şey yoktur. Totemizm bir etnik yaşama ilkesi oluşla, sosyal yapılar içinde kurallı ve düzenli olarak yaşantılımaya başlanış verilme noktası olma, anlayışıyla gelişen süredurumdur.
Erken dönem zaman zemini içinde mülkiyetçi ilişkiler oluşmadığı için, hırsızlık, haksızlık rüşvet, irtikâp, çalma, gasp; sömürü kaynaklı zulüm yoktu. Bu tür mülkiyetçi ahlaksızlıklar zemin devinmesinin ürünü olan eylem ve adaletçi düşüncenin, ölükle hesaba çekilecek olan dirilme anlaması yoktu.
Oysa dinler öte dünyanın, yani bilinemez olanın; şimdiki yaşamda olmayanların gizli bilgisinde bahsederler. Animizm bunlardan bahsetmez. Animizdi büyü, çok çok atalar deneyimi olan bilginin inisiye yoluyla öğrenilip, biliniyor olmasıdır. Büyü denen ata deneyim bilgisinin etkileri yaşantılımları içinde çok yararlı olmakta. Ataların görünmeden onlar için uzaktan yaptıkları yararlı etkileri büyü mana algısıyla değerlendiriyorlardı.
4-Dinler peygamberler aracılığı ile açıklanır. Vahyin kaynağı görünmez bilinmez olan, Yüce Tanrıdır. Peygamberler ve Tanrı anlayışı ittifak döneminin ürünü ve kültürüdürler. İttifakı döneme değin zaman zemin devinmelerinin, hemen hiç biri totemi dönemin içinde yoktu. Bu nedenle yalın totemi grubun peygamberleri yoktu. İzole totem grup içinde diğerine meydan okuyan başka bir totem şeriatı yoktu.
Yani animizmde peygamber yoktur. Söylemler haldeki deneyci ve yaşantılarsan grup bilinci oluşla ve atalar tecrübesi oluşla, totem gibi bir odak noktasına söyletilmenin meşrulaştırılmasıydı. Totemler doğaüstü güç değildi. Totemin doğaüstü güç olması ittifakı dönemle gelişecekti.
Animizmin kaynağı algılardır. Başlangıçta sizin dışınızdaki algılar, bencillikte olduğu gibi haz ve elem düzlemli oluşla kategorize edilemiyordu. Totemi insanların, kendi dışlarındaki dünyada kendilerine doğru olan hazcı ve elemli duygudan kaynaklı karışık ikilemleri vardı. Bencilce ihtiyaç olan acıkmayla, susamayı ayırt etmeleri gibi insan-insan ilişkilerinde ve insan-doğa ilişkilerinde, ilk başlarda buralarda nasıl davranılacağına dek tutumlaşmalarında tam bir algıda seçicilik yapamıyorlardı.
Algıda seçiciliği ortaya koyabilmek için toptan algılama yapan atalarımız; bu kabil mana izafeli kesikli, sürekli olanın animizdi anlamalarını yapabildiler. Kendi çevrelerine bu mana duyuşuyla yönelip, algıda seçiciliğin kendi gerçeklemelerini başlattılar. Olayların saçma sapan olma, karışmalarını da önlediler.
Nasıl kendisi bir şeyi kırıp koparıyor; hiddet ve şiddet olurla bunları yapabiliyorsa ve yine istemeden ya da isteyerek, hemcinsine vurup zarar verebiliyorsa; sevgi ve sıcaklık gösterebiliyorlarsa, totemiler somut algılarını, manaca; atalarıyla, varlıklara bağıtlayıp; çevrimleştirip, görünüşleri yaşantılıyışlarla gerçek kılmanın düzenini ortaya koyuyorlardı. Yaptıkları ve uğradıkları durumlar, atalarının istemiydi.
Çevreden kendilerine yönelen yıldırım, gök gürültüsü gibi olaylarla; yine çevreden kendilerine doğru oluşla canını acıtan durumlar vardı. Bu tür yönelimler çevrenin kendisine olan bir tür hiddetiydi. İyi havalar, sıcaklık, aydınlık ta memnuniyetiydi. Durumların haz elem düzleminde bedeni hoşlanmalı seçilimler vardı. Bunun yanında ataların sözüne uyup uymamada ödül ve ikazca oluşun, öznel anlam bağıntılarını da; haz ve elem düzlemi içine, fren etkili oluşla; ortaya çıkarmışlardı.
Gerek hiddeti olayların, gerek memnuniyeti olayların kaynağını; canlı, istemli olan; kendisi gibi yapan eden birinden, kendisine doğru olan bir yönelim gibi anlayıp algılıyordular. Bilerek, isteyerek bunları yapan canlı da; olsa olsa atalarıydı. Yine tüm olayları kendi çevresinde dönüyor sanma yaşantılımları olan egosantrik düşünmeleri, çevrenin atalar ruhuyla dolu olma savlarını daha güçlü kılıyordu.
Bu tür zıt yönelimleri, kendilerine olan bir tehdit ve kolaylık oluşla değerlendiriyorlardı. Bunları yapan atalarıydı. Bu düzenlim animizmin ana düşünmesi oluşla, yaşantılardandı gerçekleştirme, imlecidirler.
İşte animizmin (canlıcılığın) kaynağını güden etkilenme yansıma ve yansıtmalar, bunlar ve bunlar gibi algılardı. Kendisi gibi olanlar iki taneydi. Biri kendi totem kardeşleriydi. Diğeri ölmüş totem atalarıydı. Çevrelerinde karşılaştıkları diğer totemiler, hem kendileri gibi değildiler. Hem de kendileriyle onlar arasındaki çevre rekabeti nedeniyle, onlar kendilerine bir tehdittiler.
Ataları kendi deneylerini torunlarına totem söylemi oluşla aktarmışlardı. Böylece torunlarının hayatını kolaylamışlardı. Yine torunlar bu ata deneylerinden kendilerine bir yol haritası çıkarmışlardı. Ve dahi, atasa yardımlı aktarımlar, torunlara bir pusula olmanın güvencesini de tattırmıştılar.
İşte çevreden kendisine yönelen hiddet ve sevginin kaynağı, ölmüş atalar ruhunun hatırlatması oluşla yaşamlarını güden ilkeydi. Animizm yaşamlarını akışlı kılmaydı. Bugüne gelecek öznel insan sosyal yaşamını, başlatmaydı. Totem ve tabu kavramınız olmadan animizmi kavrayamazsınız. Fetişizm daha sonraki, ittifakı döneme doğru ve ittifakı dönemlerin değişen büyü ve büyücülük algılı yaklaşımlarıyla daha çok bağıntılıdır.
Animizm katiyetle bir öte dünya inancı değildir. Animizm, atalar koruyuculuğu oluşla, ölümlerinden sonra da ataların torunlar üzerinde el çekmemesi anlayışıdır. Öte dünya bilinci ve anlayışları ittifak öncesinin eski toplulukları içinde oluşla bilinmesi o dönemlerde asla, olası bile değildi.
Animizm, ölmüş atalarının görünmez oluşla çevrelerinde dolaşıyor olmalarıydı. Atalarının yaşıyorken tıpkı onları görüp gözetiyormuş gibi oluşla, onlara totemleri aracılığı ile totem ağzında konuşuyordu. Totemi kişi, öznel soyutlama gücü içinde animiz anlamalarıyla bunları yaşantılaşmıştı. Büyük şeydi.
Ruh, don değişmiş ölü ataları olup; her yerde dolaşan, her şeyle birlikte olabilen, bir potansiyel güç oluşla, her şeyi; atası olabilir kılıyordu. Kendisi atası gibiydi; öyleyse her şey atasının donunda oluşla kendisi gibi canlıydı. Bu canı ataları veriyordu. Bilge ataları her şeyi canlandırıyordu.
Ölmüş ataların kıyafet, şekil ve don değiştirişle aldıkları bu hale ruh deniyordu. Ama siz hangisinin o olduğunu bilmiyordunuz. Her şey, tebdili kıyafet etmiş gibi oluşla, atalarınız olabilirdi. Bu nedenle her şey teorik olarak canlıydı. Don (görünüş) değişmiş atalar belki bir ağaç donundaydı, belki de kendi kucağındaki kedi donunda oluşla, ondan ona geçip geziyordu.
Atası; ağaç, kuş vs. olaraktan ona faydalı oluyordu. Belki de bir meyveyi bu faydacılığı nedenle atası oluşla yiyordu. Böylece atalar deneyimi olan ataların bilmesi, bu yamyamlıkla kısmen kendisine geçiyordu. Erken dönemler ölü atalarını yeme yamyamlığı, bu tür animizdi anlamanın bir nişanesi gibidir.
Erken dönem atalarımız bitki hayvan üretme ata mesleği içinde oluşla, ancak bu ölü eti yemenin yamyamlığını ortadan kaldırmak için geçiş törenleri yaptıklarını biliyoruz. Ölülerinin etinin yenmesini önlemek için ölülerini gömmeğe başladıklarını biliyoruz. Atalarımızın kendi ölülerini gömücü düzeye gelmeleri konusunda Neandertaller bizden önce bu işe başlatmışlardı.
İlk totem atalarımız, canlı oluşla devinen ve cansız oluşla yer değiştiremeyen varlıkları birbirinden ayıramıyorlar, değildiler. Asla böyle bir şey yok. Bir kedi bile fare diye taşa hücum etmezken; bu yanılsamayı atalarımıza yüklemek; olsa olsa güncel aydın insan ilkelliğidir.
Atalar ruhunun ondan ona, şundan buna geçerek torunları izliyor olmasıyla şeylerin canlılığı anlamına kabulcü animiz tasavvur, kendi hayatını gerçekleşir kılmanın anlamlandırılmasıdır Atalar, animizmde izlekse olacak görüntü şeklini bu kabil donlarla değiştirişle, ancak totem torunlara görünmez olmanın bir gizlenmesini yapıyorlardı. Gizlilik te torunlar için bir yarar ve faydaydı.
Atalar yardımlarını, kızgınlıklarını; bu gizleniş gözetlemesi içinde ortaya koyabiliyorlardı. Atalar zaman içinde totemleri görünüşünde don değiştirişle, onlara hitap ediyordu. Veya atalar duyarlı kişilerin donuna girerek, duyarlı kişiler ağzında konuşuyordular. Bu düşünceler ileride kategorize edilecekti. Animizm, daha baştan her şeyi ile cennet, cehennem ve ruh azabıyla vs. kategorize edilmiş değildi.
Bu nedenle bir kayalık, bir çalılık her an kendilerine hitap edebilirdi. Hitap eden kaya ve çalılık değildi. Don değişmiş olan ataların kendisiydi. Sizin telefonla konuşmanız gibi.
Musa yanan çalılık ruhuyla konuşarak, atalarından; atalar deneyi, atalar yolu olan “ökülte bilgiyi (büyü bilgisini” alıyordu. Totem, her gün göz önü oluşla, içlerinde olan; bir gözetme ve gözetilmenin atalar ruhu seyranlarıydı. Ataların gizlenmeleri, torunları takip etmeleri için gözlemler yapmaları, onlar içindi. Atalar bu kabil yardımları yapmak için, böylesi görünmezliksen olup, hangi donda oluşuyla bilinmezledirler.
Atalar gizlenir bir don oluşla, atalar kendilerine bilgelikle yardım ediyorlardı. Adeta kendileri ile atalarının körebe oynadıkları bir gözetilmeydi bu. Yani her yer; don değişmiş, görünmez atalar ruhuyla doluydu.
Ölmüş atalar dek anlamalar ortaya koyan mana anlatımı; totem atasının kendileriyle ve kendilerinin "körebe olmalarından" içkince bir anlamla, manaydı. Sosyal yapı bir atalar kural ve yaşam düzeniydi. Aslında atalar şahsında kendi sosyal yapı güçlerini görünmez yapıyorlardı. Bu gücü bir varlık donuyla görüp, kendilerine daha yakın oluşlarla, gözetildiklerini düşünmeleri şeklinde hayatı gerçek yaptılar.
Animizim, yine bu dünyada oluşla, atalar gözetmesiydi. Bu dünyadaki bir atalar koruyuculuğu ve bir atalar yardımlarını almanın iletişme biçimiydi. Görüldüğü gibi animizm bir öte dünya inancı değildir. Daha öte dünya inancı olmanın vakti gelmemişti. Bunlar günümüz insanın sapla samanı karıştırma anlamasıydı.
01.03.2013
YORUMLAR
Animasyon denilen şey (yani canlandırma, tiyatro bir bakıma)
animizm kelimesinden türemiş demek ki.
Canlıcılık olarak açıkladığınız bu fikri (animizm),
bildiğimiz CAN kavramı üzerinden anlamaya çalıştım.
Can, ancak içinde bulunduğu elbisenin sınırları ile kayıtlı bir çalışma mekanizmasında olup,
hayatta kalma süresini tamamladıktan sonra,hiç bir şekilde başka bir elbiseye transafer olmadığı için,
ruhsal ataların devamlı ve tekrar, başka başka zahiri elbiseleri seçip hayatın içerisine yeniden dahil olabilecekleri bir süreç aklımın sınırlarına takılı kaldı.
zaten demişsiniz siz de; "Bunlar günümüz insanın sapla samanı karıştırma anlamasıydı."
benim kendi algılama ve aklıma izah biçimime göre, CANhakkında anladığım şudur ;
Külli, total bir enerji de denilebilecek,
tek bir uzuv yada unsur olarak algılayabileceğimiz bir hayatiyet kaynağıdır can,
ve bu enerji kendisi hiç eksilmeden sayısız zahiri maddi vücutlara (ot, ağaç, kedi,insan) girip, ondaki asli fıtri kabiliyetlerin eylemini, işleyişini ortaya koymaktadır.
(Güneş ışığından, onun tesiri altına giren tüm varlıkların istifade etmesi gibi.)
(Elektrik gibi)
canın ruh ile bağlantısını hala düşünmekteyim.
Ruh sizinde dediğiniz gibi, bildiğimiz nefes ile anlaşılmakta.
ama asıl anlamaya çalıştığım, ruh-beden-can ve etki ve katkısı olan diğer unsurlar.
bir araya nasıl geliyor.
buna İlah-i aşk diyorlar işte.
Rabbimizin, yaratıcının dilemesi, murad-ı ilahi.
ve ilahi prgram gereği, "kun" "ol" denilmesi ile bunlar bir araya gelmekte.
işte tam bunun nasıl ve ne biçimde olduğunu anlamayı çok isterdim doğrusu.
/
çok düşündürücü bir yazıydı ve zevkli bir konu okudum.
düşünmelerime katkıda bulunan yazınız için teşekkür ederim.
Bayram KAYA 1
Animizm, insanlığın soyutlama yapan bilinç düzlemiyle ilkleri oluşturarak hayata merhaba demesidir.
Siz birilerini yiyordunuz, birileri de sizi yiyordu. Yaşamak, koşup zıplamak dururken bir kedi bir fareyi niye yiyordu? tepesine yıldırım niye düşüyordu? Bundandır ki insanın çevresi ona saçma geliyordu!
İçine doğduğu bir yapı vardı. bu yapı kendisinden önce düzenlenmişti.Kişi bu yapıya aykırı olamıyordu. aykırı olsa, hayatı zorlaşıyordu
Anlam veremediği bu saçma sapanlıklar kendisini yaşama sevincinden alı koyuyordu.
Saçma olanı anlaşılır kılmak için yaşantılaşmasını gerçekleştirmesi gerekiyordu. İşte animizim saçma olan bu şeyleri gerçek kılan yaşantılaşmanın yaşam ilkesinden bir tanesiydi.
İlginizi çeken bir konu olmakla; iki üç bölümlük bunla iç içe olan büyü ve büyücülük yazı dizim de umarım ilginizi çeker.
saygılarımla...