- 495 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
sigaranem
’Hepimiz aynı dersten kalan hayatın öğrencileriyiz. ’
Soğuk hava. Bu saatte her şey soğuk. Camideki oturaklar, karşımdaki fabrika bacaları, belediye otobüsleri, servis arabaları, kasiyer kızların yeni olgunlaşmış çapakları, sevgili kıçlar, ayaklar, kuşların sesleri...
Yaşamanın yükü pek ağır ve ağdalı sözcükler yumağı ağıziçim. Boğaziçinde sabahlamak gibi; yalnız ve ürkek. Bacaklarımından duvara tosluyorum böylece. Bu sabah her şey farklı. İtler dahi havlamaktan aciz.
Taş ocakları hodbin zaferlerin uzaklığında, şehirden ne kadar da uzak bacaları! Biliyorum ki benim bacaklarım hiç uzun olmadı. Olmasın, ’bana göre olan bir şey yok!’ İşte bu yüzden ivme kazanıyor çocukluğum. Sormak ayıp değil, ama gereksiz de; ’Ben ne zaman adam olacağım?’
Hava soğuk. Ama yanıyor yüzüm kuru otlar gibi. Ayaklarım üşüyor. İçime girmeyecek kadar soğuk her biri. Utanıyorum.
Bazılarına hak veriyorum, onanmak istiyorlar. Bu soğukta beni onaran tek şey, yüzük parmağımın boyunda sigara’m. Ucu ıslak, emildikçe sulanıyor dilimin içinde sarılığı. Kuruluğundan utanıyor tütün. Ve yakıyor kendini böylece. Bu son sigara’m kadar hiçbir sigarayı kadına benzetmemiştim.
Emanet tüm eşyalar mahvediyor ciğerimi. Karasu debisi yüksek, ama sığ bir melun. Hiç de aç değilim, fakat sıcak peynirli poğaçam yanında çay içtiğim sabahları özlüyorum. Gün dumana neşet, kararan gözlerim.
İhanet yanında, bir de münafık sadakatlar var şu verici direklerde. Karşıdaki dağlar bulutla kaplı, tekerlek sesleri meşhur sevdalı. Meçhul ıkınmalar ardınca Güneş soyunmaya başlıyor. Emilecek daha çok sigaram var.
Bir türlü anlayamadığım bir çelişki var yaşamda. Kadınlar ve nasıl oldukları. İnanıyorum ki olgun ve kendini bilen her insan düşünür. Bu gerçekten zor bir şey. Aklımın sifonlarını tıkayan Fransız filmleri gibi kadınlar ve nasıl oldukları. Hep aynı hataya düşüp ’nasılsınız’ diye soruyorum. Onlara soruyorum. Oysa biliyorum ki iyi değiller. Asla onarılmayacak yaralarını sarmamı istiyorlar. Belki dizlerinde uzanmamı bekliyorlar ya da oturup bir demlik çayı beraber bitirmeyi.
Geçen gün Fetih süresini tecvitli okumamı arzulayan kadınla beraber ayet duraklarında tartışırken, başka bir kadın karşımda ağlıyordu. İlk defa ağlamıyordu karşımda ama yine de çeşmi giryanını benden saklamaması bana garip bir haz vermişti. ’Takma ya ne olur, geçer’ diyordum. ’Bıktım, vallahi bıktım’ derken gözlerini siliyordu yazmasıyla. Kefleri kaf olarak okumadığım tek nefeslik uzun ayet sonrası, içimdeki kadını düşündüm. Kıyas mıydı yaptığım bilemiyorum ama içimdeki kadın kadar tasan büyük mü diye sorasım geliyordu. Acı, tartılabilir miydi?
Yoruldum. İnsan oturmaktan dahi yoruluyor. Son kez çekiyor gibi emiyorum sigara’mı. Islak dudakları yanan ateşine zıt, sanki bir yanı cennet, diğer yanı cehennem.
Mavi tren de kayboldu tepe ardınca. Bana bir şey olduğu yok. Dudağımın altgeçişleri yaralı. Duman aman ediyor. Her şey soğuk hala. İçtiğim son sigara’m dumanıyla sarıyor şehri. İstediği kadar geniş olsun evler, yalnızlık dört duvar.
Kumru sesine muhtacım ve bir de ayakları benim gibi ısınmayan birine.
..