- 808 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Geç Kalmış Bir İhtilal
Biten bir sevda üzerine yazacak kelimeleri seçmek zor. Kalemi elime almama sebep olan şey annemin sözleriydi. Annem hayat yoluna kiminle başladığın değil yolun sonunda yanında kimin olduğu önemlidir derdi. "Önüm, arkam, sağım, solum deme. Yolum yolum ille sonum de" Her ne kadar annemin sözünde kastettiği şey hayat yoluna ve yolun sonuna dair olsa bile bu tarif tüm insan ilişkileri içinde geçerli. Bu yüzden sevdanın sadece nasıl başladığı, nasıl yaşandığı değil nasıl bittiği de önemli diye düşündüm Biz sevgi dolu güzel günler paylaştık. Ama yeni cümleler kurabilmek için biten bir cümleye nokta koymak gerekiyor. Sevdamız güzel bir sonu, güzel bir noktayı hak ediyor.
Sevgili biliyorsun ki hayat yolunda hiç bir şey durağan değil. Her şey ömür gibi süreğen ve bitimli. Yaşam süreci sancılı devinimlerle kah hızlı, kah yavaş bitiş noktasına doğru akıyor. Ömür nasıl tükeniyorsa gün geliyor sevgi de tükeniyor. Kim çaldı içimizdeki ışığı? Kim koparıp attı sevgi filizlerini yüreğimizden bilmiyorum. Belki de sevdamızın kökü yeterince sağlam değildi. Çünkü yeşeren bir filizin kökü sağlamsa yeni sürgünler vermesine engel olmak mümkün değil.
Sahi sevgili neydi yazgı? Elinden tutup, peşimizden sürüklediğimiz mi? Elimizden tutup, bizi peşinden sürükleyen mi? Alnımıza yazılan mı? Rotasız bir gidiş mi? Yoksa pusulaya yöneliş mi?
Annem "kul çekeceğine zorlar" derdi...
Bazen ne kadar zorlarsak zorlayalım, kapı açılmıyor. Sesimiz duyulmuyor. Zorla yürüyen her şey insanı yoruyor. Zorla yürüyen her şey insana yük oluyor. Böyle anlarda kendimi bir yokuşta ağır bir yükü taşır gibi hissediyorum. Yük sırtımdan düşünce itmeye başlıyorum. Üstüme yuvarlanacak oluyor, soluklanıyorum. Sonra önüne geçip bu sefer çekmeye başlıyorum. Ama biliyorsun mevzu yük ise her defasında ağırlığını hissediyorsun yüreğinde. Sevgi güç veriyor insana, umut kanat takıyor. Sevenin kanatları her defasında yanıyor. Karşılıksız sevgiyse bu yana yana kanatların tükeniyor, sevgi tükeniyor, gücün tükeniyor. En nihayetinde ya elinden bırakıyorsun, ya seni ezip geçmesine izin veriyorsun. Geçip giden nedir? Geçip giden sadece yük... Sevda yolunda işi zorlaştıran, sevgiyi yüklenemeyen yani sevmeyen ezip geçiyor seven yüreği, pes ettiriyor. Ama yürek bu, her dem sevgiyle atar. Seven sevdasına sessizce teslim olur. Kendi yükünü usul usul yüklenir. Yük olan gitmiş sevdalı sevdasıyla baş başa kalmıştır.
Bu bitişin ardından kırılganlıklarımızdan, dargınlıklarımızdan, suskularımızdan bahsetmeyeceğim. Sen de bahsetme. Bahsetmeyelim ki özgür kanatlarımız yanmasın. Bahsetmeyelim ki acılar depreşmesin. Hem biliyorsun ki ben acıyı sevmiyorum. Bizim sevdamız gökyüzü gibi, deniz gibi sonsuz, ufuksuz, derin ve maviydi. Bir o kadar da uzak. Aynı dünyada uzağa düşmüş, özgürlük dışında feda edecek bir şeyi kalmamış iki küçük çocuktuk seninle. Gönlümü gönlüne bağlayan neydi. Gönlümden gönlüme akan ne? Nasıl olmuştu da kimseye güvenemeyen iki yabancı tereddütsüz güvenmiştik birbirimize. Çok düşündüm ama cevabı annemin sözünde buldum. Yeryüzü toprağında yaralı çocuklar birbirini çok çabuk bulur, derdi annem.
Sevgim öyle uçsuz bucaksızdı ki... Delice yüreğimdeki tüm boşluğu sana adanmış cümlelerle doldurdum. İçimdeki bu sevgi sana da yeter sandım. İki kanat tek yürek sonsuz maviliklerde özgürce süzülebiliriz sandım. Sanrılarım... Baş belalarım. Yanıldım, hata yaptım. Hep aynı soruya takılıp kalıyor aklım. Yasaları çiğnemiş, yasak sevdaya meyletmiş suçlular gibi kendimden, en çok da senden utanıyorum. Sevmek hata mı? Oysaki hiç bir kutsal kitapta aşk yasak değil. O halde neden utandırılıyor sevenler. Seveni utandıran kim? Sevmeyen... Ne tuhaf değil mi? Sevmeyen tarafından men ediliyor insan sevmekten. Kuralsız bir oyunu, kurallı oynamaya kalkışıp oyundan atılmak mıdır aşk. Kim koyar aşka kural? Seven mi? Sevmeyen mi? Kural koyan hep sen olmuştun. Her ne kadar dinletmeyi başarmamış olsan da...
Zamanın ayarı kaçmış terazisinde dengeyi ararken anladım ki ne yapsam ağır basıyor sen yanım. Sarıldığım kalemim ve kaderim aynı çemberin içinde dönüyor. Sen sustukça çember büyüyor. Genişliyor sınırları yalnızlığın. Bizi ayrı yazan kadere inat her kalem darbesinde dokunup hecelere seni yazarken bir kalem darbesiyle müebbet giyeceğimi bilmiyordum. Beklentilerin sona erdiği ıssız kıyıdayım şimdi. Yenik düştüm zamana. Ayrılığın koyu gölgesi düştü aramıza. İki nokta arasındaki mesafe asılı kaldı zamanın boşluğunda. Nokta kadar belirsiz, nokta kadar tarifsiz ve nokta kadar keskin bir son yazmak düştü payıma. Okudukların yazdıklarımın yarısı ancak. Kalan yarısı betimsiz, bitimsiz üç noktayla uzayıp giden sonsuz boşlukta salınacak.
//Koyduğun tüm kuralları ihlal ederken gözlerin. Biliyorsun değil mi "seni" değil de "sizi" derken o son mektupta, geç kalmış bir ihtilaldi seninkisi…//
01 Mart 2013 – Zeynep Özmen
YORUMLAR
Sevmek kadar güzel bir şeyin eşi dünyada yoktur sanırım.aşkı derinden duymak özümsemek hissetmek.
karşılığı olmasada ezilsek yorulsakta yine güzel.hayatın her çilesi zordur.lakin aşk çilesi bir başka yokuştur.hem mutlu olmak hem çile çekmek...
yazının güzelliği etkiledi hanımefendi.tebrikler.
Yakamozmavisi
Saygılarımla.
Sahi sevgili neydi yazgı? Elinden tutup, peşimizden sürüklediğimiz mi? Elimizden tutup, bizi peşinden sürükleyen mi? Alnımıza yazılan mı? Rotasız bir gidiş mi? Yoksa pusulaya yöneliş mi?
Annem "kul çekeceğine zorlar" derdi...
..
kutlarım
güzel bir çalışma.
Yakamozmavisi
Saygılarımla.
Puanı verip sayfayı kapatırken, anneleri düşündüm.
ve Anne olduktan sonra anne olana kadar yaşanılanları...
"Önüm, arkam, sağım, solum deme. Yolum yolum ille sonum de"
İyi bir kalemle yola koyulmak ön mü, arka mı, sağ mı, sol mu, yoksa son mu ?
Sevgilerimle.
Yakamozmavisi
Gittiği günden beri yanımdaki gölgem, içimdeki ses, ruhumdaki iz ondan eser biliyorum. Keşke...
Teşekkür ederim okuma ve yorum için.
Saygılarımla.