- 675 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
DAVACIYIM HAKİM BEY!
Adam yorgunluktan bitap düşmüş vaziyette parktaki banklardan birine oturdu. Derinden bir ohh çekti ama, geçmiş yılların acısını unutturacak bir oh değildi bu gevşeme. Zaten ömür billah hiç gevşememişti ki! Hep koşturmaca, hep stres, hep hüsran, hep madiklenme, hep marizlenme; ne denli olumsuzluk varsa yakasından düşmemiş; sakız gibi, kene gibi yapışmışlardı her tarafına.
Yan bankta oturan yeni yetme çiftler, kendisine aldırmadan öpüşüyorlardı. Bakışlarını ters tarafa çevirdi. Ne olur ne olmazdı. “ Hiç mi insan görmedin moruk, diye diklenebilirdi bıyıkları yeni terlemiş genç irisi. Neme lazımdı. Başını hiç yoktan belaya mı soksundu. Kendisinin de vardı oğlu, kızı. Hem onların ne haltlar karıştırdıklarını biliyor muydu. Ortaokul yıllarındaki anılara gömülü aşkı düştü belleğine. Yazıp da veremediği mektuplar. Köşebaşlarında heyecanlı nöbet tutmalar. Eline bile dokunamadan kara sevdalar. O zamanki aşklar mı, yoksa şimdiki aşklar mı daha kutsaldı acaba? Her neyse ya. Aklı birden bire nerelere kaydı gitti, kuyruklu yıldız gibi.
Bu sefer bön bön baktı etrafına. Hiç bir şey duyumsamıyordu şimdi. Ne önünde sağa sola koşuşan terk edilmiş köpeklerin huysuzluğunu, ne de kendi kendine mırıldanan yaşlı adamın umarsızlığını, ne de elindeki poşete boş bira şişesi doldurmaya çalışan kadının hayata tutunma çabasını. Kendisi de çok çalışmıştı çok. Ömrünün son demindeydi artık. Bu yaşta hatta bu yaşa gelmeden; nice verimli, üretken insanlar vardı da kendisi onlar gibi asla olamamıştı. Kendisinden ürkmeye, nefret etmeye, hatta artık fazlalık gibi görmeye başlamıştı. Kendisinden davacıydı aslında. Kendi ipini kendisi çekmek istiyordu.
Bugün öğleden sonra duruşması vardı. Davalı ve davacı kendisiydi. Ne olursa olsun hakim beyden cezalandırılmasını isteyecekti. Duruşma saatine vaktinde gitti. Mübaşir’in cazgır gibi bağırdısı duyuldu bekleme salonundan:
- Davalı, Ayhan Sarıkayaaaa!
Hakim bey, bunca yıldır sayısız dosyaya bakmış, sayısız kalem kırmıştı ama, böyle bir dosya ilk kez geliyordu önüne.
- Davacı Ayhan Sarıkaya, öyle mi?
- Evet hakim bey, öyle. Davalı da sensin ha?
- Evet hakim bey. Kendimden davacıyım.
- Oğlum, sen kafadan sakat mısın yoksa?
- Evet efendim, her konuştuğum insan bana aynen senin gibi “manyak” diye işaret ediyorlar.
-Son sözün var mı?
- Ben söylemekten, siz de dinlemekten bıkmadınız. Bir kez daha söyle
yeyim:
Ne olduysa lise yıllarında oldu. Elime nerden geçtiyse o kahrolası romanlar geçmeye başlayınca bende içten içe kimyasal reaksiyonlar olmaya başladı. Önce roman kahramanlar gibi hissettim kendimi. Mesela Robinson gibi doğada tek başına yaşam mücadelesi vermek gibi köyümün ormanında kendime yuva yaptım. Anam, babam, dedem, beni bir türlü çekip alamadılar vahşi ortamdan. Ama ben çok mutluydum orada. Kurtlarla, ayılarla, domuzlarla, en güzeli de kargalarla(Bu yüzden de burnum boktan kurtulmuyor ya...) arkadaş oldum. Cinci hocaya gidip cin çıkarttılar gıyabımda ama, ben dönmedim yerleşik düzene.
Sonra peşpeşe okuduğum romanlardaki karakterler gibi yaşamaya başladım. Hatta motosikle dünya turuna bile çıkmak istedim de yüz kilometre gitmeden kafatasımdan iki tahta kırıldı. Hala onun ızdarıbıyla yanmaktayım ya zaten.
- Eee
- Sonra hakim bey, okumak yetmiyormuş gibi yazmaya başlayınca da işler tamamen sarpa sardı.
Ölümü yakın hissettiğim bugünlerde iki roman çıkardım ya başıma gelmedik kalmadı. Önce yayıncılar, hasiktir çektiler bana. Beni gözlerine kestirdikleri için de paramı gasp(!) ederek kitaplarımı yayınladılar ama dağ gibi koli koli duran kitaplarımla baş başa kaldım.Yılmadan hopladım, zıpladım. Kaldırımların üzerinde korsan sergi açtım. Zabıtalardan dayak yedim. İl etkinliklerine koştum. Güvenlikçiler tartakladılar. Velhasıl hakim bey, ben ölümle sevdalandım. Böyle canlı ölü olmaktansa benim için kalemini kır da kurtar beni bu işkencelerden.
- Gereği düşünüldü: Her ne kadar davacı, mahkemeyi meşgul etmiş olsa da yaşadığı travmalarla vereceğim cezayı çekmiş olarak telakki etmekteyim. Kendi insiyatiifime dayanarak, davacı Ayhan Sarıkaya’yı bu yıl ki Nobel Edebiyat Ödülü adaylığına layık görmekteyim. Yalnız bu ödül sonuçlana dek, dış etkenlerden korumak adına, kendisini hücre hapsiyle koruma altına alıyorum.
Dava bitmiştir.