- 991 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
İtiraf
Uzun bir zaman oldu aranızda olmayalı yine. Malûm biz şairler, çok yoğun oluruz.Mütemadiyen şiir yazıp okuduğumuz için de pek vaktimiz olmaz safsata yapmaya. Kendimiz için değil cancağızım, daha çok siz sevgili okurlara iyi şiirler sunmak için ortalıkta görünmeyiz.Tıpkı öleceklerini anladıklarında çekip giden kediler gibi.Ah bir de bu ukalalığımız olmasa!.. Bazı şairler süper egodan yoksun olduklarından,ne dedikleri de pek anlaşılmaz.Abesle iştigal etmeyi marifet sanırlar. Fikirlerini iyi tahlil etmelisiniz bu yüzden,yoksa üzülen siz olursunuz.
Ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi?
Neyse bırakalım bunları, söyleyin bakalım neler yaptınız ben yokken? Ya da boş verin lüzumsuz bir soru oldu. Ne iş yapabilirsiniz ki okumaktan başka. Kaldı ki canım çıktı, okumayı sevdirene kadar size. Elbette ki pişman değilim, onu demek istemedim.Hemen yanlış anlıyorsunuz beni,teessüf ederim. Duyduğuma göre şiir de karalıyormuşsunuz. Bu kervana katılmayan bir siz kalmıştınız zaten.Hatta şair olmak istediğinizi ifade etmişsiniz pislik içinde boğuşan günlüklerinizde.Okudum tabii.Hem de tek tek,kim ne yazmış hepsini biliyorum.Çok komiksiniz, hatta aklınızın alamayacağı kadar çok. Sizin gibi insanların yapacağı meslek değil ki şairlik. Öyle birkaç çapulcunun dediği gibi kutsal bir meslek falan filan da değil.Aldanmayın bu kaşarlanmış sözlere rica ediyorum.Hem kutsal olsaydı dilencilik yaparak satmaya kalkışırlar mıydı şiirlerini? Nereden mi biliyorum? Bastıkları şiir kitaplarını köşe başlarında bekleyerek satmaya çalışanların, herhangi bir profesyonel dilenciden ne farkı var sizce? Hiç. Bütün suç sadece onlarda mı peki? Elbette değil. Hepinizde.Okumayı bırakıp şiir yazacağız diye tutturursanız böyle köşe başlarında züğürt gibi dilenir işte şairler. Hakkınız yok bu suçu işlemeye.Yazıktır,günahtır!..Kendinize gelin cancağızım.Hiç yakışık kalıyor mu siz alaylı okurlara.Ben yakıştıramıyorum.
Ama anlatacaklarım bunlar değildi ki.Nereden geldim bu konuya,hiç anlamadım.
Durun durun bulacağım şimdi…
Hah, hatırladım:
Anlatıp anlatmama konusunda çok düşündüm doğrusu, ancak mevzu bahis değerler olunca düşünecek hiçbir şeyin olmadığına karar verdim. Şaşkınlığınızı anlayabiliyorum, hak da veriyorum tabiî. Geçen gece şair dostlarla birlikteydik yine bir meyhanede. Herkes en son kaleme aldığı şiiri okudu önce. Bilahâre eleştirilmeye başlandı şiirler. ‘’Mirim biraz daha metafor kullansaydın ya,çünkü metaforsuz şiir hiç sevmem’’,dedi bir şair dostumuz.’’Ama ben de hece şiiri sevmem cancağızım,n’olacak’’ diye bir cevap alınca, tartışma gittikçe büyüdü. Bense olanları seyrediyordum acemi bakışlarla. Çok gülünç bir vakayla karşı karşıyaydım zira ve n’apacağımı bilemiyordum. Karar verdim,tartışmayı seyredecektim. Gece boyunca sohbet birbirine iğnelemelerle geçti. Bu konuda şairler eskilerin deyişiyle pek istidatlıdır; yani yeteneklidir.Sabaha kadar sürdü bu atışmalar,anlamadığım bir şekilde.Tam herkes sakinleşti dediğimiz anda da bir şair arkadaşımız,yani hepinizin çok yakından tanıdığı ve ismiyle müsemma olan Şair Yazgı, hiç nâhoş olmayan bir kelimeyi ağzından kaçırınca,tabiri caizse işin cılkı çıktı. Buna maruz kalan ise laf aramızda şiirlerini çok sevdiğim Senai Kabahat oldu.Tabii ki Sayın Kabahat’ın avukatlığını yapmayacağım; olması gerekeni söyleyeceğim: Gecemizi mahvettiler!
Off of!..
Çok yorgunum, o yüzden hiç sormayın sonra n’oldu diye. Siz sadece okuyun,kaldı ki şairleri anlayamazsınız? Biz bile anlayamıyoruz kendimizi bazen.Hayır sizi kırmak gibi bir niyetim yok,gerçekleri söylüyorum.Hep böyle yapıyorsunuz,olmaz ki.Ama siz olmasanız şiir yazmanın da hiçbir anlamı olmaz,kabul ediyorum. Şunu iyice belleyin:şairler olmadan siz bir hiçsiniz!.. Çok çetin oldu bu söz de.
Peki, neden bazı şairler, hiç tartışmasını beceremiyor? Neden sürekli hakaretvari cümlelerin gölgesine sığınıyorlar? Cevaplar çok basit olmasına rağmen,hep kaçarlar nedense yüzleşmekten kendileriyle. Yine de ne olursa olsun hiç kimsenin hakkı yok başka birini kırmaya. Yoksa nasıl olsa şairiz, deyip dillerine hakim olamadıkları için mi böyle davranıyorlar? Hayır hayır tamamen kişinin kendini bilememesinden kaynaklanıyor. Bu gibi insanlarla-affedersiniz şairler- değil şiir, lahmacun fiyatlarını bile tartışamazsınız.Kendi yazgılarına terk edeceksiniz böylelerini,ancak o zaman anlarlar hayatın cilvesini.
Herkes şair.mi?
Sahi ders alırlar mı?
Şimdi soruyorum ne olacak?
Hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam mı edecekler? Daha önce hep böyle olmadı mı zaten, diyeceksiniz belki de.Bilmiyorum ama ben bu işlerden sıkıldım. Hem de fazlasıyla. Sıkıldıysan bırak şiiri, diyerek kolaya kaçmayacağınızı biliyorum;bu kurtuluş değil çünkü.
Üstüme gelmeyin ve kapatın artık bu konuyu.Baksanıza Godot gelmedi hâlâ.Çok özledim onu. Ahh…Hasretlere tutsağım cancağızım!..Olmuyor işte,yapamıyorum. Her akşam buraya gelip onu bekliyoruz.Yıllar geçti…Ama yok işte. Estragon, ayakta duramayacak kadar yaşlandı.Vlademir’i de yarın asmaya götürecekler.N’apacağız? Elimizden hiçbir şey gelmiyor.Godot gelseydi böyle mi olurdu?
Haberiniz var mı tüm bunlardan? Gidiyorlar işte birer birer.Yalnız kalacağız,kimse bizi anlayamayacak.
Kime derdimizi anlatacağız?
Kime sığınacağız geceleri?
Toparlayamıyorum.
Unutmadan, bu haftaki ödeviniz: ’’Vox populi,vox Dei’’.
Bu söz üzerinde tartışacağız,hazırlıklı gelin.İtiraz istemem.
Bastonum nerede!
Şubat 2013
YORUMLAR
İyi bir okuyan olarak tercih ettiğim tek değer kendisiyle barışık olabilen karakterler. Söylemler ve tavırlar çatışmadığında; anlam ifade eder!
Herkes çalışıyor ama işini iyi yapan başarıya imza atıyor. İyi de çalışma! demek kimin haddine?
Basamaklar birer birer, bilemediniz ikişer çıkılabilir. İnsanların gelişimine fırsat veriliyorsa, ki herkes bu fırsatı değerlendirmez, isteyen başarının yollarını arasın. Önlerine set çekmek haksızlık olur... Umuda darbe vurmak denir buna.
Dedim ya söylemler ve tavırlar çatışmasa keşke.
selamlar.
Not: Okuyan doyuyor yazınız da, ilk yazılarınızı düşleseniz diyorum bu kıvamdamıydı.
Nilgün Akçay tarafından 3/1/2013 8:03:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
Okurken düşündüm herkes şair bu memlekette, ve diyorum ki kendime yaz yaz nereye kadar..
Her şey yazbozbozyap tahtası..
Harun Aktaş
Önemli olan herkes olmamak belki de.Ama herkes olmamak için ne yapmalı onu düşünmek gerekir sanırım sevgili Aysu. Çok mu zor? Nasıl olacak? Ne zaman? Ne yapıyoruz çıkmak için dışarı?
Cevaplarımız hazır mı? Hazırsa hiç sorun yok,değilse ama,eyvah ki eyvah.
Ya da kendimizi tanıyor,yazdıklarımız ne ve ne için yazıyoruz bunları biliyor muyuz? Evetse yine problem yok demektir.
Daha öncekiler yazdı,birileri gelip sildi onları, şimdi tekrar yazılıyor baştan.Bize ne kaldı peki? Kara tahta.Dolduralım o zaman.
Aynadan kendimizi görüyoruz,bu yeter.
Eyvallah
"kalkıp şiir yazacağım, ama hep şiir mi yazılırmış kuşatılmış gökyüzüne..?" *Yılmaz Odabaşı*
ve Kafka gibi "konuşacaklarım var, el kaldırıyorum" da diyemiyorum yeryüzüne...sahi yeryüzüne hangi yoldan çıkabilirim ki..?
yorgunum...hatta öyle yorgunum ki bir kelime dışarıya fire vereceğim diye boğazımda yutup duruyorum tüm ağrılı harfleri...ama sana feda olsun Harun:))...buna rağmen bir şiirde veya yazıda konuşmak, çürük raporuyla dem vuran yüreğine denk gelen birkaç cümleyle hasbihâl etmek az da olsa dinlendiriyor ruhunu insanın...şimdi belki yamalı duracak yan yana gelen her sözcük ama bu çokta önemli değil o kadar...ne de olsa örnek bir kan grubu bulunur her kanamaya...
ben yaralarımın çoğunu kapalı cezaevi gibi görürüm biliyor musun...onun için birçoğu müebbet yatar içimde ve çoğu da kaderine terk edilip çürür gider odası güneş almayan bir hücremde...o yüzden serbest bırakmıyorum hiçbirini...çünkü biliyorum ki biri açık havaya sürülecek olursa, ötekileri isyan çıkartacak ve ben bastıramayacağım bu ayaklanmayı...korkuyorum bazen...ama yüreğimi ameliyata alacak kadar cesaretim ve masaya yumruğumu vuracak kadar da yürekliyim neyse ki...
olağan hali normal seyreden bu hastalık halk arasında zararsız vaka gibi görünse de; biz sorduk araştırdık, tipik bir travma sonucu patlak veren ve "kötü hava koşullarına dayanıklı" olduğu söylenen bir ruh uyuşmazlığından kaynaklandığını öğrendik...örnek bir ruh modeli çizemiyorum kendime...ve yap-boz'ları rafa kaldıralı çok oldu...
bazen sesleniyorum kendime: koğuş kalk!..nöbet saati...
ben seviyorum aslında... tek kişilik dev kadroyla; hergün duvarlarla yüz yüze gelen kalabalığımı..
şimdi ne alâka diyeceksin...
bilmiyorum işte bazen seviyorum saçma-sapan konuşmayı...
ve bilinsin ki; ben bir kuşu bir sapanla hiç vurmadım kanatlarından...
seninle konuşmak güzel be Harun...
bak kendime geldim birden...
Godot'u bekleyelim mi beraber...
kim bilir O da aniden çıkar gelir belki...
Harun Aktaş
‘’Gelip size Zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler…’’
Belki de sizi anlayabilecek tek şey şuan bu şiir ya da bu sözcüklerdir.Ama bu da geçer diyemiyorum maalesef,çünkü öyle geçer deyince geçmiyor bu bedbin yaralar.Zaten yukarıda da izah etmiş şair,fazla söze ne hacet,öyle değil mi?
O yorgun halinizle üşenmeyip,duygu ve düşüncelerinizi eksik etmediğiniz için kocaman bir teşekkürü hakkediyorsunuz kesinlikle:‘’itiraf’’ ediyorum. Yarılarınızı kapalı cezaevine benzetmek de,aslında güzel olmuş demek geldi içimden ama,yine de kaçındım bundan.Hayır benzememeli,o karanlıktan kurtulmalı bir an önce,yoksa…Ama şiir içerisinde benzetilebilir, şık durur.Şiir bu her şey yakışıyor,ne de olsa?
Ve kuşlar?
Kuşların benden alacağı o kadar can var ki,ama tek canım var ve borçluyum onlara.Bir kuş katiliyim hem de hiç silah kullanmadan.Çocukluğum hiç günahsız değil. Belki de bu yüzden ne zaman uçan bir kuş görsem,hemen hatırıma gelir çocukluğum.
Godot’ gelmese de biz bekleyelim.En iyi yaptığımız şey beklemek değil mi zaten?
Şiirle ne alakası var anlattıklarımın? Bilmiyorum.Her şeyi bilemem ki-yine-.
En güzel bekleyen ve en güzel beklenenle kalınız sevgili Meral.
-Godot beklediğimizi bilmiyor ki.-
Gule
yani bazen diyorum ki acaba hiç konuşmamam herkesin sağlığı açısından daha mı iyi olurdu ne?..
bak kuşlardan konuştum seni de yaraladım...oysa bunu hiç istememiştim ki...
yani diyorum ki üzülme!..
hiçbirimiz masum değiliz zaten!..
teşekkür ediyorum sevgili Harun...
Belki de Godot'u esrarengiz ve çekici kılan, onu beklediğimizi bilmiyor oluşudur kim bilir..?
Harun Aktaş
‘’acı çekecek yerlerimi yok etmeden
acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?’’
Yaralar kabuk bağlamıyor maalesef,o yüzden ne zaman fazla konuşsam depreşir yaralar.
İntikamlarını bu şekilde alıyorlar sanırım.Haklılar.Haksızım.Haklısınız. Konuşmak iyidir,hatta bazen saçmalamak da. Sonra geriye dönüp bakınca gülümsemenize sebep oluyor o saçmalıklar.
Godot’a teşekkür ederim.
Godot masum.
Gule
Bu adam gelecekse gelsin artık...oyalamasın bizi...yoksa fena olacak!..dersem sen de sinir olur musun gerçekten?:))
Harun Aktaş
O zaman beni anlamamışsınızdır neden alıntı yaptığımı O'ndan.
Ayrıca Godot'gelirse her şey bitecek.Hatta belki kıyamet bile kopabilir.Belki beklememizi sağlayan da bu,yoksa ne diye bekleyelim.Beklemek ibadettir sözünü de hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum. Kaldı ki eğer gelseydi,şuan burada olmayacaktık ve bunları konuşmuyor olacaktık. Şimdi soruyorum: gelsin ister misiniz?
Murathan Mungan dedim de aklıma geldi: unuttum.
Gule
gerçekten seni anlamadım mı ki acaba?..ama sen kafamı karıştırıyorsun benim...
yok gelmesin zaten...
gelirse biz kopacağız:))
bu gidişle ben seni sinir edeceğim ondan korkuyorum...
Harun Aktaş
Belki de sinir olduğum için şuan yazıyorum bunları,ama kendime sinir oldum size değil.
Gelmez merak etmeyin.O yerinden memnun olmasaydı gelirdi zaten.
Belki tebdil kıyafetiyle tanıştırırım sizi bir gün.
İnsan mutluluğu hakkediyor.Mutlu olunuz.
Gule
bakımsız mevsimler içinde
bir başına kalsa da
el ele verdiğimiz uçurum"
Murathan Mungan bir başka şiirinde bak şöyle diyor:
"Söz ne kadar küstürebilir ki şairi?
Kim kendi kitabından çekip gidebilir
uzağa"
...
Harun Aktaş
Başka söze gerek var mı bunun üstüne.
Anladım sizi.
Gule
anlamak ve doğru anlaşılmak güzeldir her zaman...
teşekkür ediyorum sevgili Harun bu güzel ve anlamlı sohbetin için...
daha nice paylaşımlarda düşüncelerimizi paylaşmak umuduyla
mutlu kal sen de...
İtirafın gayet güzeldi Harun Aktaş.
Dizeyi şöyle kenara bırakalım. Bir cümle içinde virgülü, noktayı ne zaman kullacağımız bilmeden, imlâ hakkında söyleşiye başlıyoruz.
Hemde öyle bir söyleşi ki bu, cümlenin uzunluğundan 112'den yardım isteyecek hale geliyor, nefesimiz kesiliyor.
Şiirler, içindeki müzik yorumlarıyla gerçekten daha güzel oluyor ama biz yine de şiirleri kendimiz okumalıyız. Unutmayalım ki gözlerimiz, bizim ikinci beyinlerimizdir. Okuduğumuz her şiir, aklımızda kalmaya daha müsaittir.
Neden ve nasıl bu kadar çabuk şiir yazıp yollayabiliyoruz ?
Dünyanın hiç bir ülkesinde bu kadar hızla şiir yazılmaz. Şöyle yazılmaz "eğer şiire değer veriyorsanız yazılmaz." Konuşur gibi şiir yazmamalıyız, Şiir yazmalıyız.
Ve eleştiriler:
Birbirimizi kırmadan, üzmeden, eleştirmesi gereken yerde.
Teşekkürlerimle Şair.
Harun Aktaş
Dünyanın hiçbir yerinde hiç bu kadar şair de yoktur zannımca; düşündüm de biz millet olarak çok yetenekli olduğumuz için mi,yoksa çok duygusal olduğumuzdan ötürü mü bu kadar sık şiir yazarız? Belki de yanlış yönlendirildik ve bir araya getirilmiş her sözcüğü şiir diye belledik,belliyoruz.
Niye bu kadar çabuk şiir karalayıp yollayabiliyoruz sorusunun cevabını verirsek sanırım kavgaya mahal verir.O kadar tehlike arz ediyor hani.Bunu da çok düşünmek gerekir,neden yazıyoruz sahi? Neden aceleci davranıyoruz,neden bu kadar sabırsız? Hepsinin cevabı beğenilmek için.Evet evet yazdığı şiiri egomuzla terbiye ederek ve bir an önce paylaşıp sağlama almak istiyor olabiliriz.Yazdık ve methedin beni,çünkü egom rahat bırakmıyor yakamı, demektir biraz da. Yanıldığı mı söyleyebilir misin?
Şiir eleştirisi?
Bu kadar çok şiir yazılmasına rağmen,neden eleştirilerimiz avucumuzu doldurmuyor? Şiir eleştirilerek iyi şiir yazılır anlayışından hareket edersek pek de şaşırmamak gerekir bu şiirlere. Her yazılan şiir değildir diye ben değil şairler söylüyor.
Yaşanmış gerçek bir hikâyeyi anlatmak istiyorum:
Nurullah Genç'in unutulmazlar arasına giren''Yağmur''adlı şiirini tam üç ayda bitiriyor.Ve bu üç ayda ne doğru dürüst evden çıkabiliyor ne de doğru dürüst yemeğini yiyebiliyor.İçine kapanıyor anlayacağınız.Bütün arkadaşları, aklını yitirdiğini ve dolayısıyla bir an önce psikolojik destek alması gerektiği konusunda anlaşırlar,zira durumu hiç iyi görünmüyor.Ona haber vermeden de bir psikologa/psikiyatra giderek durumu izah ederler,birden bire nasıl böyle bir şey olur diye?
En sonunda şiiri bitirir ve neden böyle olduğu ortaya çıkar. Fakat bu zaman zarfında vücudu çıbanlarla dolar ve 1 yıl tedavi görmek zorunda kalır...Tamamen gerçek.
Şimdi ben bunu öğrendikten sonra eğer hâlâ şiir yazıyorum dersem lanetlenmez miyim? Ya da biraz daha dikkatli davranmak gerekmez mi sevgili Davidoff şiir konusunda. Bütün bunları geçtim: anlaşılıyor muyuz karşı taraftan?
Bak çok konuştum yine...
Anlaşılmak ne güzel.
Ve teşekkür ederim yorum için,çok naziksiniz.