mahkeme-son
‘’Şimdi ne olacak?’’ dedim kendime.
Ne yapacak beni?
Beynimi hazırlamamıştım henüz bu yolculuğa.
Narin bedenimse öyle savunmasızdı ki!
Diğer çiçeklerin sesiyle zamana döndüm.
Kimi benim yerimde olmak istiyor, kimi endişe ediyordu adıma.
İç çekişler, kahkahalar ve şaşkınlık ünlemleri duydum.
Onların da kafası karışıktı benim gibi.
Vedalaşmak için ‘’hoşça kalın’’ sözcüğünü seçtim, oysa ‘’elveda’’ uygun düşerdi duruma.
Ne dediklerini duyamadan sıcacık bir avucun içinde hayatımın geri kalanına ilk adımımı atmış oldum.
Başlangıçlar nasıl da heyecan ve endişe vericiydi.
Duyduğum endişeden çok heyecandı.
Bu iyi bir şey miydi?
Yaşayıp görecektim.
Ne yapacağımı bilemez halde eve götürdü beni ayaklarım.
Ne için çıkmıştım dışarı unutmuştum.
Çalışma odama girdiğimde açık kalan kitaba takıldı gözüm.
Altını çizdiğim cümleyi okuyup gülümsedim.
‘’kaderinizi çizen el, size ait değildir’’ diyordu.
Camın önündeki menekşe saksılarını birbirine yaklaştırıp yer açtım başka bir elin avucuma bıraktığı çiçeğe.
Dar ve kısa bir bardağa su doldurup, minicik sapını özenle içine bıraktım.
Menekşelerimin ortasına koydum bardağı.
Nabzım normale dönmüştü.
Masamın yanındaki sandalyeye oturup uzun uzun seyrettim onu.
Güzeldi.çok güzeldi.
Evine götürdü beni.Ona dair her şeyi bir an önce öğrenmek istiyordum. Dikkat kesildim.
Tahmin ettiğim gibi sadeydi yaşantısı.
Süslü eşyaları yoktu.
Ama zaten kendisi en güzel süstü varlığını taşıdığı her yerde.
Gözüme ilk çarpan raflardaki sayısız kitap oldu.
Demek okumayı seviyordu.
Öyleyse okumak güzel bir şeydi.
‘’kaderinizi çizen el size ait değildir’’ dedi bir kitaba bakıp gülümserken
Beni, bitimsiz mavi manzaralı bir camın önüne koydu bir bardak suyun içinde.
Başka çiçekler de vardı yanımda.
Ne zamandır onlarla yaşıyordu kimbilir!
İçimdeki kıskançlık yeniden sızlattı bedenimi.
Menekşeler fısıldayarak yeni gelenden –benden- bahsediyorlardı.
Ne dediklerini umursamadım.
Varsa yoksa beni yeni yuvama getiren el.
Mutluydum.umutluydum.
Zamanımın çoğunu çalışma odamda geçiriyordum.
Çiçeğimin köksüz bedeninin ne kadar dayanabileceğini hesap ediyor, ayrılık günlerinin yaklaştığı düşüncesiyle agresif tavırlar sergiliyordum hayata.
Deniz manzaralı penceremin önündeki menekşeleri kaldırmıştım başka bir pencere önüne.
Yapraklarındaki solgunluğu fark ettiğim gün bilinçsizce pencereye gitti elim.
Serin deniz esintisi odayı doldurmuş, dalga sesleri kulaklarımı dövüyordu.
Kalbimin sıkıştığını hissettim.
Çığlık atmak istiyor, beceremiyordum.
İlk gördüğümde içimi ısıtan mağrur çiçeğim, boynunu bükmüş; kaderine teslim bir edayla bakıyordu önüne.eğildim.
Kulağına bir şarkı fısıldadım.
Biraz canlanır gibi oldu ya da bana öyle geldi.
‘hayatıma girdiğin için teşekkür ederim.İyi ki tanıdım seni’ dedim.
Konuşabilse ne diyecekti bilmiyorum.
O da memnun muydu dalından düştüğü elin içinde solmaktan,
Son demlerinde mutlu muydu yanımda, hiç öğrenemeyecektim.
O akşamdan sonra yatağımı yanına taşıdım ve hep orada uyudum.
Uzun bir süre bitimsiz mavinin içinde kayboldu düşlerim.
Adının deniz olduğunu öğrendiğim bu çoğu zaman hırçın suyun mavisi hem sakinleştiriyor, hem hırpalıyordu ruhumu.
O da seviyordu denizi.
Elindeki kitabı bıraktığında gözleri denizle buluşuyor, derinliğinde batıp çıktıkça değişiyordu gözlerinin rengi.
Kimi zaman yosun, kimi zaman mavi.
Adını bilmediğim kadına ‘mavi’yi yakıştırdım.
Hem gökyüzüm, hem denizimdi o benim.
Hem geçmişim, hem geleceğim.
Sanki hayata gelişimin biricik sebebiydi ve hayattan geçişimin.
Sürekli okuyordu.
Merak ediyordum sayfalarda yazanları.
Onu öylesine alıp götüren kelimelerin yerinde olmak isteğiyle birkaç kez salladım içinde bulunduğum bardağı.
Sandı ki rüzgardı gövdemi deviren.
Dikkatsizliğine kızıp pencereyi kapattı ve dökülen suyun yerine yenisini doldurdu.
Bu işlemi yaparken dokunmuştu ya kırılgan bedenime, sürekli devrilmek istiyordum.
Sürekli düşeyim ve elimden tutsun.
Saçlarının kokusunu içime çekeyim.
Parmaklarının teması ile ilk günkü gibi ürpereyim.
Ne yapmıştım ben?
Bir çiçeği yaşatayım derken, diğerlerini soldurmak hangi vicdana sığardı?
Onu eve getirdiğim günden beri menekşelerimi unutmuş, arada bir sulamak dışında konuşmamıştım bile.
Adil değildi bu.
Yıllarca beni hayata bağlayan eller onların eli değil miydi?
Sabah uyandığımda yapraklarını saydığım, oda oda gezip en uygun ortamı bulayım diye güneşle köşe kapmaca oynamamın sebebi onlar değil miydi?
Kimleri vardı benden başka?
Üvey evlat muamelesi yapılmayı ne zamandan beridir, hangi nedenle hak ediyorlardı?
Hayır hayır.
Hak etmiyorlardı.
Adil değildim.
Neden uzak davranıyor bana?
Neden eskisi gibi yanımda vakit geçirmiyor?
Eğilince yüzüne düşen kumral saçlarını parmaklarıyla geriye iterken kim seyrediyor güzelliğinden habersiz Mavi’mi?
Sorular beynimi kemirirken gücümün tükendiğini hissediyordum.
Hala gece olunca yanımda uyuyordu fakat kitaplarını yanımda okumuyordu artık.
Okuduğu satırlarda sürekli değişen yüz ifadesini, gözlerinden inip boşalan duygu vagonlarını göremiyordum.
Yüzüme direkt bakmıyordu.
Gözlerindeki merak ve ilginin yerini derin bir keder almıştı.
Bir suçlu gibi kalakalmıştım öylece.
Bir şeyler oluyordu.
Zamanın kırılma noktası yakın; ben mavime uzaktım.
Kararımı verdim.
Aklım çiçeğimde.
Bedenim ondan uzakta.
Düşüncelerim beynimi kurt gibi kemirirken, günden güne soluyorum.
Günden güne soluyor yersiz yurtsuz, köksüz çiçeğim.
Elimden bir şey gelmiyor.
Adil olmak ne kadar zormuş?
Adaletin terazisi ne kadar ağırmış meğer!
Mecbur kalmadıkça uğramıyorum yanına.
Geceleri hala yanında uyuyorum.
Daha doğrusu uyuyamıyorum.
Sokak lambasının ışığında, dalga sesleri eşliğinde soluşunu izliyorum an be an.
Bazen öyle geliyor ki kendimi bıraksam öleceğim.
Tam vazgeçmek üzereyken kendimden, o el kalbimin üstüne yaslanıyor.
Birazını çekip alıyor karamsarlığımın.
Yerine ümit koyuyor.
Uzun zamandır kendim için nefes almıyorum.
Vedalaşmak için uygun bir zamandı.
Işığı kapamış beni izliyordu yatağında.
Muhtemelen farkında değildi gözlerinin karanlıkta yaydığı ışıktan.
İçinde kopan fırtınanın sesini dinliyordu.
Dudakları arada bir kıpırdıyor, derin bir soluğu koyuverdikçe hafifliyordu bedeni.
Saatlerce izledim yüzünü.
Her çizgisini hafızama kaydettim.
Parmaklarına baktım.
Kara kalem resmimi çizdiği o günün anısı canlandı gözümde.
Eğilip kulağıma söylediklerini anımsadım.
Ben de memnundum onu tanımaktan.
İyi ki vardı.
İyi ki düşmüştüm avuçlarına.
İyi ki solana dek aynı havayı teneffüs etme şansım olmuştu.
Keşke soluşuma şahitlik etmek zorunda kalmasaydı.
Keşke gözlerine oturan kederi çıkarıp atabilseydim yerinden.
Keşke, o da bir çiçek olsaydı aynı dalı paylaştığım.
Keşke …
O gece güneş doğana dek izledim onu.
Her çizgisini beynime kazıdım.
İçimde kötü bir his vardı.
Duaya sarıldım.
Anılara…
Hayatla aramda bir serçe parmağı bağ vardı.
Korkuyordum.
Sabah ezanıyla dalmışım uykuya.
Rüyamda, dalgaların arasında yüzüyordum.
Uyanınca pencereyi açtı hemen.
Utangaç ve ürkek bir tavırla yüzüme baktı.
Olanca cesaretimle yüzüne baktım.
Odadan çıkar çıkmaz son gücümle titrettim bedenimi.
Kısacık hayatım film şeridi gibi geçerken gözlerimden sonsuz bir mavinin üstünde dans ederek ilerliyordum.
Deniz beni kucakladı.
Ben ona sarıldım.
Mavi her yanımdaydı artık.
Ben mavinindim.
YORUMLAR
allah akıl fikir versin,öykünü okuyunca,ruh halim genişledi,üçüncü bir göz açıldı,
Hamağımda uzanıp sallanıyordum,Ev sahibim deniz öyle melek ruhlu,öyle tembel,öyle vurdum duymaz biriydiki,biz örümceklerin yuvaları peygamberin mağarasını kapatacak kadar büyür de oralı bile olmazdı,bizde özgür ce kendi kolonimizi özerk devletimizi kurduk.
Bir gün hangi parktan kopardıysa tuhaf bi çiçekle geldi eve,bir bardağa su doldurup menekşeleri kenara çekip o çiçeği aralarına yerleştirdi
-uslu geçinin canlarım filan diye zırvaladı
Çiçekler tanıştılar
-Ben bay menekşe bu da hatun
-Ben de dedi yeni misafir
-Kayısı çiçeği,belediye parkından
-Olum sen çok yaşamazssın dedi bay menekşe
-Toprağın bile yok,kaldı ki biz bi kaç damla su gelecek diye hanımefendinin keyfini bekliyoz,hatta dün ölüyorduk da evdeki rutubet kurtardı ikimizde.
...
Fazla yaşamadılar zaten,bu ev örümcek haricinde canlılar için uygun değildi,deniz bize kaldı,verdik gözüne sigaranın...
deniz-ce
var ol!
yorum budur!
savrulmalar
deniz-ce
yoksa nasıl realist olacaktın ?
çaktırma fazla:)
'çiy taneleriyle güne uyananları başka severim'
diyordu yola çıkarken şair.bunu çok düşündüm.
Andre'nin neden sevgi değilde aşk dediğini şimdi
daha iyi anlıyorum.İnsan bu söze aşkla bağlanmalı.
Göl sularına tepeden bakınca dehşet bulanık görünür ya göze.
Bu yazıya kuşbakışı bakınca insan tamda şairin ikinci yazısında
dediği gibi 'Sanki hepimiz bir fotoğraf karesinin içine sıkışıp kalmıştık da'
o kadraja sabitlenmişiz.öyle berrak..dupduru bir suyun içindeymişizcesine.
son dizinde insan,etrafı kitapla örülü bir dünyadan
maviye sevdalı bir düşün içinde sallanıp duruyor adeta.
Pırıl pırıl yıldızlı bir gecede evini arayan bir şiirin darmadağınık dizelerinden,
şairin göl sularına çiy taneleri dürtükleyip uyandırıyor beni..
varsın her sabah geç kalmışlıklarımız artsın.sevgiler şaire.
deniz-ce
işte, ben kendimce anlam yüklüyorum bazı satırlara.
genellikle farkedilmiyor.
genellikle içine girmek zordur manzaranın.
siz manzaranın içindeki bir nesne oluyorsunuz okurken ve ayrıntıları görüyorsunuz.
şahit yazarlarsa karışmam bilesiniz:)
geç kalmışlıklarınız işe olsun sadece dilerim.
hoşçakalın...
deniz-ce
teşekkür ederim.
yordum seni:)
Tüm seriyi okudum Deniz' im...
Çok çok güzel düşünülmüş.
Hem çiçek olmuş, hem çiçeği dalından koparan olmuşsun.
Hem onu yaşamak, hem kendini yaşatmak epey bi maharet ister.
O bakımdan çok beğendim. Sonra lirizmi yüksek bi anlatıydı o yönden de çok beğendim.
Benzetmelerin, betimlerin de çok iyiydi, çoğunluk öyküleyici anlatım kullanmışsın, ama sıkmayan, ama içine çeken. O yönü de güzel.
Tek eleştirebileceğim yanı sayfa dizini. Mısra mısra değil de bir öykü gibi düz metin şeklinde yazsaymış dedim ister istemez. Gözümüz şiirlere alıştığı için düz yazı olması gereken bir metin şiir gibi sıralandı mı insan biraz metinden uzaklaşabiliyor. Naçizane fikrim budur.
Ama tebrik ediyorum, bi tek bu durum dışında. Çok büyük bir keyifle okudum üç yazını da. Kitap yazabilirsin bence, böyle öykü kitapları, hatta roman bile yazabilecek yetin var bence...
svegilerimle, başarı dileklerime canım.
deniz-ce
yordum seni.
eleştirinde haklısın.tembelliğimden kaynaklı bir durum.
noktadan sonra büyük harf olayı var ya!
cümlenin yanına devam edince küçük harfle başlıyor.sonradan düzeltmek de çok zahmetli geldiğinden, aslında zaman kısıtlı olduğundan böyle oldu.
aynı eleştiriyi orfeo da getirmişti ve aynı açıklamayı yapmıştım.
teşekkür ederim.
severim:)
Kalimera.
...Tembelliğine gelince, bunca yor kalbini, dök bi sürü duyguyu ortaya "tembellik" ten bahset, yeme şimdi beni:)
Anlıyorum tabii, şiir yazmaya alışık eller düz metin işine girdi mi zorlanabilir.
(Ayrıca ben yazı bölümünde uzunca bi yazı gördüm mü kaçıyorum, ilk defa, hem de seri okudum kutluyorum kendimi ve yine seni. Eğer gerçekten keyif almasa idim, kaçardım...)
sevelim :)
deniz-ce
ne özrü kali'm!
aslında elim şiirden çok düzyazıya alışkın
ama deftere yani bildiğimiz:)
klavyede sıkıntı yaşıyorum.
kaçmadığına sevindim.
herkes herbişeyi söylemiş ilk okuduğumda gördüğüm minik harfler de değişmiş düzel miş ama
yaşamak ölmeyi göze almaktır demiş ya bir ehil kişi ancak risk almadan da yaşanmaz ki elbet örseleneceğiz, elbet yaralanacağız elbette gözlerimizi yıkanacak gözyaşlarıyla bazen sırtımızı verdiğimiz çınar ağaçlarını gün gelecekki sobada şöminede yahut bir mangalda çatur çutur yakacağız odun oldukları gerçeğiyle yüzleşerek
ee biz dört dörtlükmüyüz ki
değiliz insanız
elbet hata da yapacağız
(bu arada hata yapma lüksüm her daim saklıdır)
önemli olan bizi kimiz ve hatalarımızdan ne derece ders alıp ilerlediğmizdir dedimya
insanız ve hata yapma lüksümüz her daim saklıdır
ama şu bir gerçek kadınların gözyaşları onlara bir ilahi bir dayanma ve kendini yenileme gücü verir
(sırrımızı ifşa ettim)
ve yine hiçbir şey göründüğü gibi değildir ben bir hikaye okudum; bu görünendi
bir de altında ki hikayeyi okudum o da bana kalsın, buruldum acıcık
dedim ya hayat risk almadan yaşanmaz...
ilk defa hikayeni okudum
hikayede daha bir akıyor kalemin ve akarken de okurunu sürüklüyor
nedense hikaye nezninde düz yazı sen de daha mı şık durmuş ne diye bir fikre kapıldım ...
sağlıkla kal, kalemin kelamın daim olsun
sevgimle
Filiz Şahin. tarafından 2/27/2013 2:53:52 PM zamanında düzenlenmiştir.
deniz-ce
ilk kez hikayeyi denedim ondandır:)
sabırlı biri olduğum söylenemez.
biraz aceleye geldi çok irdeleyemedim hikayeyi.
düşünmeden direkt yazdım çünkü.geliştirilebilirdi elbette.
teşekkür ederim filiz.
senin de kalemin daim olsun.
sevgiler...
Filiz Şahin.
teknik bilgim irdelemeye yetmeyeceği için bana yaşattıklarını hissettirdiklerini işaret etmeye çalıştım
daim olsun dileklerimle
deniz-ce
ben de anlamıyorum o teknik terimlerden
duygu işi değil midiryaptığımız?
öyleyse eyvallah
yetti de arttı bile:)
Filiz Şahin.
yazının ilk yarısını 12'den önce, sonraki yarısını da 13.30 dan sonra okudum..ve bir kitap okuyormuş hissi oluştu bende.ve ben kesinlikle bunun bir kitabını okumalıydım dedim.o kadar lezzetliydi ki, tadı damağımda kaldı. önceki bölümleri açık söylemek gerekirse çok kısa gelmişti,okuyucuyu tam içine almadan bitmişti ama bu hah,tamam işte bu! dedim,öyle içindeydim..hatta final kısmında o çiçekle birlikte ben de titredim,o çiçek gibi bedenimi sonsuz ve derin sularda hissettim..
yazıları bu yüzden belki de seviyorum,şimdi onu düşündüm.şiirde bi insanı tanıyamazsınız,yani tanırsınız ama sürekli takip ederseniz ama yazı öyle değil.bu yazıda yazarla ilgili öyle çok ipucu vardı ki, 30 şiirini okusanız belki bu kadar tanıyamazdınız onu.ha yazarı tanımak marifet mi?yooo ama insanız işte,ille bir bağlantı kuruyoruz hikayeyi okurken yazarıyla.hatta bir de dedim ki,keşke ben seni bilmeseydim daha önce,daha bir tatlı,heyecanlı olurdu..yani tanımadığım bir yazar olsaydın,ilk ve son öyküsünü okuduğum..
yazıyı okurken yazıyla ilgili aklımda bi dolu şey vardı.ve şimdi yazıya gelirsek...ilk defa bu yazı dizisinde bu bölümde çiçek ve sahibi arasındaki duygu gelgitlerini ve yoğunluklarını bu denli hissettim.ve okurken ne de güzel başarmış ikisinin duygularını ayrı ayrı aktarmayı...çiçek öyle tutkuyla bağlanmıştı ki, tutku ve aklın bir arada olmadığını gördük..artık çiçek mantıklı düşünemiyordu bile..diğer kahramanımız ise mantığını devreye soktu sonunda..bunun adı sevgiydi çünkü...
daha çok yazıp yazıya haksızlık etmek istemem..çok güzel duygular verdi bana(ben de bu duyguları tam ifade edemiyorum ama :) ) güne gelmesini ve çok kişi tarafından okumasını diliyorum...
deniz-ce
yok yorum değil sebep:)
sana da sonra dönücem.
aklımdakileri yazamayacak kadar dolu kafam.
sarhoş gibiym.
bi yastık bulsam hemen gidicem.
teşekkür ederim canım.
küsss
yok, bu sana değil kendimeydi ...
geçmiş olsun.
deniz-ce
niye dönsün
döneklik iyi birşey midir?
sen
ben
biz
iyi miyiz?
değiliz.
sağolasın güvercin.
kafam yerine gelince tüm yorumları tekrar okuyucam.
deniz-ce
hayatta belki en çok istediğim şey bir roman ya da öykü yazmak.
gerçi kıyısında bile görmüyorum kendimi o denizin ama hayal işte:)
inşallah kitabımı da okursun bir gün.
bende ne hikayeler var, bilsen:)
küsss
ne hikayelerimiz var kendimize dahi anlatamadığımız..
Garip! Buraya üye olduktan sonra 3. yorumu size yazmışım hala cevapsız duruyor. Şiirleriniz hep ilginç gelmişti; farklı... Yazılarınızı hiç okumamış olmama şaşırdım. Şimdi işim var akşama hepsini baştan okumalıyım sanırım... Uzun süre dehşete kapıldığım; yok yok bir insan ya da insanlar böylesine bir zekaya sahip olamaz diye (bu bir küçümsemeymiş aslında sonunda kendimi küçümsemeye değer bulduğum) hala inanamadığım bir zamanda okumuş olmam da ilginç oldu... buna da Allah'ın takdiri gözüyle bakıyorum... tebrik ediyorum...
deniz-ce
çoğunlukla vaktim olmuyor yorumlara dönmeye.
gelicem az sonra.
biraz işim var şimdi.
deniz-ce
:)
teşekkür ederim.
beğeniniz mutlu etti.
Allah'ın takdiri dediğiniz şeyi tam anlayamadıysam da, sanıyorum iyi birşey söylediniz:)
çok sık yazı eklemiyorum aslında.şiir daha çok yani şiircikler:)
hoşçakalın...
Yagmur Esintisi
evet az sonra şu bizim bitmeyen reklam az sonraları gibi oldu..
onlardan biraz fazlacık olsun...
ilk yorumuma aylar sonra cevap alabildiğime göre bu süpersonik sayılır... hoşcakalın...
Yagmur Esintisi
Burada da belirtsem iyi olacak sanırım deniz-ce...
gerçekten şakaydı alınacağını bilsem yazmazdım...
başka niyetim olsa şimdiye kadar yazmaz mıydım.... :)
aksi düşünce deniz-ce yazsın da ondan bir intikam alıyım gibi düşünmüş olmak gibi olur yakışıksız bir davranış...
üzdüysem özür dilerim
şaka şaka valla şaka... hoşcakalın....
Mahkeme dizisinin üç bölümünü de okuyup bitirmiş oldum böylece. Biraz koşturarak yazılmış gibi ya da ben öyle okudum. Yazıdaki duygu isimleri dikkatimi çekti. İçimden dedim ki sanırım yirmi tane duygu ismini ancak biliyor. Oysa yaklaşık 200 tane isimlenmiş duygu var.Fakat bunlar neler desen sanırım ben de hepsini sayamam. Örneğin alt taraflarda "içimde kötü bir his var" demişsiniz; ama bu hissin adını yazamamışsınız.: elem, kasvet...
Şunu söyleyebilirim bazı şiirileriniz gerçekten şiir ama sanki düz yaıda daha başarılısınız.
Selam ve saygı.
deniz-ce
yani koşturdum biraz dersim yokken btireyim dedim.
içimdeki kötü hissin ne olduğunu yazmamamın sebebi belki okuru düşündürmektir diyerek çıkayım içinden:)
birazı hayal gücüne kalsın okurun.
sonuçta kimseye yeni kelimeler öğretmek gibi bir kaygı taşımıyorum.
teşekkür ederim verdiğiniz emeğe.
uzun bir yazıydı.
yarıda bırakmadığınız, sabrettiğiniz için tşekkür edeim.
selam
kaygı)
deniz-ce
2 saatten fazla zamanımı aldı yazmak.
zormuş öykü...
yazanlara çok saygı duydum işin içine girince.
teşekkürler canım
dert görmesin yüreklerimiz inşallah!
sevgimle...