NAMUS VE TÖRE CİNAYETLERİ
CHP Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu sormuş, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’da son yıllarda kamuoyunun gündeminden hemen hemen hiç düşmeyen töre cinayetlerinin ağır bilançosunu açıklamış.
"CHP Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun töre cinayetlerine ilişkin sorusunu cevaplandıran Devlet Bakanı Çubukçu, 2001-2006 yılları arasında töre ve namus için bin 806 cinayetin işlendiğini, aynı dönemde 5 bin 375 kadının da intihar ettiğini bildirdi. Bakanlık olarak töre cinayetlerinin önlemek için bütün tedbirleri aldıklarını kaydeden Bakan Çubukçu, bütün gayretlere rağmen töre ve namus cinayetlerinin toplumun gündeminden düşmediğini ifade etti.
Bakan Çubukçu, töre cinayetlerinin özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ağırlık kazandığına dikkat çekerek, 2001 ile 2006 yılları arasında tam bin 806 kişinin töre ve namus cinayetine kurban gittiğini kaydetti. Töre ve namus konusunda bir çok kadının da intihar yolunu seçtiğini ifade eden Bakan Çubukçu, aynı dönem içerisinde yabancı uyruklular dahil 5 bin 375 kadının intihar ettiğini bildirdi." (www.livehaber.com/ 21/01/2007)
"Münhasir Medeniyet" seviyesine ulaşmayı ve Avrupa Birliğine üye olmayı hedefine koymuş bir devletin sınırları içinde işlenen "töre ve namus" cinayetlerinin korkunç bilançosuna bakın! TC Devleti’nin tüm yetkili ve sorumlu ağızları koro halinde "namus ve töre cinayetlerinin önleneceğini ve gerekli önlemlerin alındığını" açıklamalarına rağmen töre ve namus cinayetlerinin önüne geçilemiyor. Bu cinayetler artarak devam ediyor.
Peki Nedir Bu "Namus"?
Binlerce kadının cinayete kurban gitmesine ve intihar etmesine, binlerce yurttaşın katil olmasına sebep olan "namus ve töre" nedir?
Bana göre, sınıflı toplumların, dini öğretilerin bir ’hediyesi’... Ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen toplum düzenlerinin bir sonucu. Ezen cinsin (erkeğin) ezilen cins (kadın) üzerindeki hegomanyası, iktidar-mülkiyet iddası ve anlayışı. Bunu besleyen, destekleyen toplumsal üretim-paylaşım ve hukuk sitemi.
Ama tarihe, topluma, kültür ve hukuka diyalektik materyalist bir yöntemle bakmayanlar, meydana gelen acı ve utanç verici bu olayları ya kader olarak, yada o anda meydana gelmiş kötü, talihsiz ve kişisel-ailesel olaylar olarak ele alıyorlar. Olay anında ve etkisi boyunca ya timsah gözyaşı döküyorlar, yada ah vah ediyorlar. Bir sonraki cinayete kadar görev tamamlanmış oluyor.
Öncelikle belirtmek gerekir ki "namus" kavramı, kişiden kişiye, toplumdan topluma, cinsten cinse, sınıftan sınıfa değişiyor, farklı anlamlar ifade ediyor. Bir bujuva ile bir proleterin "namus" anlayışı bir değildir. Bir şehirli ile bir köylünün "namus" anlayışı da bir değildir. Çünkü bunların üretim içindeki yerleri,ve paylaşımından aldıkları payları da bir değildir. Tabi ki üretim teknikleri de... Adı geçen bölgelerde kadın cinsi hala büyük oranda ekonomik özgürlükten yoksun, erkek egemen anlayışına kaynaklık eden feodal-kalitalist üretim ve tüketim ilişkilerine mahkümdür. Kadın, bekarken baba ve erkek kardeşlerin, evlendikten sonra eşin, kayınbabanın vb. tahkümü altındadır.
Türk Dil Kurumu’na göre “namus”un sözlük anlamı:"Toplum içindeki ahlak kurallarına karşı beslenen bağlılık, dürüstlük ve doğruluk"tur.
Ama her nedense şehirliler ve burjuvalar "namus ve töre" cinayeti işlemezler veya "namus ve töre cinayetine kurban gitmezler. Bu daha çok köylülerin ’kaderi’dir. Ne hikmetse, özelliklede, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan köylülerin ’kaderi’... Sözlüğün "namus" tanımını doğru kabul edersek "toplum kuralları" ve bunlara "karşı beslenen bağlılık, dürüstlük ve doğruluk"ta adı geçen bölgelerin insanlarına özgü değerlerdir, dememiz gerekmez mi?
"Namus Nedir?" Sorusuna Verilen Karşılık...
İstanbul, Adana, Şanlıurfa ve Batman’ın farklı mahallelerinde yapılan bir araştırmaya göre halkın büyük bir bölümünün "namus" kavramının sadece kadınlar için geçerli olduğunu düşündüğü ortaya çıkmış.
Görüşme yapılan kentlerde, görüşüne başvurulanların nerdeyse tamamının, "namus"tan kadın, kadın bedeni, kadın cinselliği ve bunun kontrol edilmesini anladığı anlaşılmış.
Erkek için evlilik öncesi cinsel ilşki, evlilkte eşini aldatma "elinin kiri" olarak görülürken, kadın söz konusu olduğunda bu fiiller "namussuzluk" ve "katledilme" nedeni sayılmaktadır. Toplumsal üretim-paylaşım biçimine denk düşen, Gerek burjuva, gerek fodal ve dini öğretiler topluma bu yaklaşımı empoze etmekte bireyleri ve toplulukları bu anlayışa göre şekillendirmektedir. Üretimde, paylaşımda ve eğitimde ikinci sınıf muamelesi gören kadının, "namus" ve "töre" sözkonusu olduğunda birinci sınıf veya erkekle eşit haklara sahip bir vatandaş-birey olarak görülmesi zaten mümkün değil.
Toplum için "namus"un anlamı...
"Namus anlayışı"nın egemen bir kütür olduğu feodal toplum ve bu toplumsal ilişkilere tabi topluluklara göre "namus" ailedeki kadınların belli kurallara uymasıdır. Kadınların evlilik dışı ve evlilik öncesi cinsel ilişkiye girmemesidir.
Bir kadının, ailesinin namusunu kirletmesi veya temiz tutması buna bağlıdır. Bununla ölçülmektedir. Evlilik dışı bir cinsel ilişkiye girmeyen kadın sadece kendi namusunu korumuş olamkla kalmaz, tüm ailenin namusunu da o topluluğa ve topluma karşı korumuş olur. Aksi durumda ise sadece kendi namuslarını kirletmekle kalmazlar, topluluğa ve topluma karşı tüm ailenin namusunu da kirletmiş olurlar.
İşte bu kurallar ve anlayıştan dolayıdır ki, bekar bir kadın bakire olmalı, bakire olmakla kalmamalı, evlendiğinde gerdek gecesi ve ertesi gün bunu eşine ve eşinin aliesine kanıtlamalıdır. Erkeğin ailesi ise bu "mutlu anı" kanlı çarşafı teşhir ederek, içinde yaşadıkları toplulukla paylaşmalıdırlar. Kadının ailesi de bu durum karşısında gururlanmak hoşnut ve mutlu olmak kalır.
Feodal üretim ve paylaşım ilşkilerinin yerini güdük burjuva devrimiyle birlikte kapitalist üretim ve paylaşım ilişkilerinin almaya başlamasıyla birlikte başlayan şehirleşme, köyden kente göç, kız çocuklarının eğitime, kadının sanayide üretime kalması ve ucuz emek gücü olması nedeniyle buna teşvik edilmesiyle birlikte feodal "namus anlayışı" ve "töreler" de eski önemini ve değerini yitirmeye başlamıştır. Feodal toplumun "namus" anlayışı, yerini kapitalist toplumun "namus" anlayışına terk etmiştir büyük oranda. Kadına, "namus" meselesine bakışta köklü bir bilinç yenilenmesi olmasa da, kadının evlilik dışı ve öncesi cinsel ilşkisine bakış ve çıkarılan sonuçlarda sert ve kesin hükümlerin yerini daha gevsek ve ölümle sonuçlanmayan kural ve tutmlar almıştır. Kadının evlilik öncesi ve dışı cinsel ilşki yaşadığı yerlerin başında şehirler ve burjuva kadınlar gelşmesine karşın, bu nedenle işlenen cinayetlerin nerdeyse tamamı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleride, köylerinde gerçekleşmekte, bu cinayetler sonucu hayatını kaybeden kadınlarında nerdeyse tamamınıda köylü ve işçi kadınlar oluşturmaktadır.
"Kirlenen namus" veya "kirletildiği düşünülen namus" nasıl temizlenir peki? Kadının kendisini öldürmesiyle veya aileden birinin söz konusu kadını öldürmesiyle...
Bu durum Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin ve buralarda yaşayan halkın bir kaderi değildir. Sadece, bu bölgelerin diğer bölgelere göre sosyo-ekonomik bakımdan geriliğinin bir göstergesidir. Bu geriliğin dışa, insan ilşkilerine, "namus" ve "töre" denen kavram ve kurallara yansımasıdır. Toplumsal gelişim ve değişimin önünde duran, geri kalmışlıktan, cehaletten medet uman egemenlerin, "töre ve namus cinayetleri"ne karşı olduğu, bunu egelleyeceği kocaman bir yalandır. Burjuva ikiyüzlülüğüdür.
Peki Nedir Bu "Töre"?
İnsanın bilincini belirleyen şey, doğduğunda kendini içinde bulduğu, yaşadığı toplumsal koşullar ve ilişkiler bütünüdür. Her toplumsal yaşam tarzının kendine özgü kuralları ve alışkanlıkları var. Bu toplumsal düzen ve ilişkiler içinde oluşan genel ve ortak davranış biçimlerine, kurallarına, gelenek ve göreneklerine töre denmektedir.
İnsan ve insan eyleminin bir sonucu olan tarih ve toplumsal düzen durağan olmadığı, evrimci gelişim ve devrimci değişim-sıçrama süreçlerinden geçerek ilerlediği için, töre denenen genel ve ortak yaşama biçimleri, kuralları, gelenek ve görenekler de değişmektedir.
"Namus ve töre cinayetleri"yle sürekli gündemde olan "töre" asıl olarak feodal toplum düzenine özgü yerleşmiş davranış ve yaşama biçiminin, ortak kuralları, görenek ve gelenekleri olarak belli bölgelerde yaşayan insan toplulukları nezdinde kendini var ediyor. Bazen "kadına şiddet", bazen "başlık parası" bazen "berdel", bazen "kan bedeli" bazen de "namus ve töre cineyeti" vb. olarak gündeme geliyor.
Güdük bir burjuva devrimiyle feodalizmi iktidardan alaşağı eden burjuvazi, "Doğu ve Güney Doğu" denilen bölgelerde feodal üretim tarzını devrimci tarzda tasfiye edemediği, etmediği için; bu bölgelerle diğer bölgelerde aynı süreçte farklı toplumsal yapılar ve ilişkiler hüküm sürmüştür. Dolayısıyla farklı töreler var olmuştur.
Burjuva demagojilerinin ve öğretilerinin idda ettiği gibi Türkiye toplumu "imtiyassız, sınıfsız ve kaynaymış bir topluluk" olsaydı, bölgeden bölgeye, ilden ile törelerin değişmemesi gerekirdi. Oysa bunun böyle olmadığı "namus ve töre cinayetleri"yle birlikte bir kez daha açığa çıkmıştır. TC sınırları içinde farklı sınıfların varlığı bir yana, farklı toplumsal yapıların bile uzun yıllar bir arada, yanyana yaşadığı açıktır. Doğu ve Güney Doğu bölgeleri denilen yerlerde foodal toplumsal yapı ve ilşkiler hüküm sürerken diğer bölgelerde kapitalist toplumsal yapı ve ilşkiler hüküm sürmüştür.
"Töre" ve "töre cinayetleri" denince bugün akla bir bütün olarak Türkiye’den çok Doğu ve asıl olarak da Güney Doğu denen bölgeler gelmektedir. Çünkü, yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi feodal ilişki ve çelişkilerin hala bir biçimde hüküm sürebildiği yerler buralardır. Kadının katlini ve bir meta gibi alınıp-satılmasını hatta geri iadesini ön gören, topluluğun ortak davranışı, yaşam tarzı kabul eden "töre"ler sadece ve hala bu bölgelerde geçerlidir.
Bu satırları ve iddiları yazarken birilerinin "olur mu öyle şey,İstanbul töre cinayetlerinde birinci, Ankara ikinci, İzmir üçüncü.." diye itiraz ettiğini duyuyorum. İstasistikler doğrudur. Ama gerek bu cinayetleri işleyenlerin, gerek bu cinayertlere kurban gidenlerin İstanbul, Ankara ve İzmir’li olduğu doğru değildir. Sanayileşmenin hizla geliştiği il ve bölgelere adı geçen bölgelerden yoğun bir göç olduğu herkesin malümü. İnsanlar iş ve geçim sıkıntısı yüzünden Doğu ve Güney Doğudan sanayileşmiş, gelişmiş büyük kentlere göç yoluyla akıyorlar. Ama İstanbul, Ankara ve İzmirli olmuyorlar. Hatta aynı kaygılarla Avrupa Ülkeleri’ne gittiklerinde de Avrupalı olmuyorlar. Aksine gitikleri yerlerde kendi gettolarını, varoşlarını oluşturuyorlar. Yani törelerini de gittikleri yere götürüyorlar.Bu durum, bakar kör olmayan herkesin malümü iken, bu cinayetlerin toplumsal temeline inmeyi ve sorunu köklü biçimde çözmeyi düşünmeyenler, zaten buna müktedir de olmayanlar, "namus ve töre cinayetleri sadece Doğu ve Güney Doğu’da meydana gelmiyor ki..." diyorlar.
Bilimsel gerçekler inatçıdır!
İktidari ele geçiren burjuvazi gericileşmiştir. Kapaitalist düzenini yaşatması sömürü, yağma ve baskısını sürdürmesi için her türlü zorbalıktan ve gericililikten medet ummaktadır. Ulusal, sınıfsal ve cinsel eşitsizliğin temel nedeni sınıflı burjuva düzenidir. Feodol gericilikle uzlaşan, onun gelenek ve göreneklerinin yaşamasına, ezilen ulusun ve cinsin aşağılanmasına, ezilip sömürülmesine sebep olan burjuva ikitdarıdır. Onun iktisadi, siyasi ve hukuki egemenliğidir.
Töre ve namus cinayetleri esas olarak sınıfsal ve cinsel eşitsizliğin, ayrımcılığın bir neticesidir. Töre ve namus cinayetlerinin, kadın sorunun ve sınıfsal, ulusal eşitsizliklerin kalıcı çözümü burjuva egemenliğinin tasfiye edilmesine bağlıdır. Burjuva eğenemliğine ve kapitalist düzenine boyun eğerek, eşitsizlikler ve sınıfsal, ulusal, cinsel eşitsizliğe ve baskıya karşı çıkılamaz. Bu çağdışı sorunların varlık nedeni burjuva eğemenliği kapitalizmdir. Bu gerçeği görmeden ve teşhir etmeden bilerek veya bilmiyerek geri duran, buunun üzerinden atlayan anlayış ve yaklaşımların "töre ve namus" cinayetleri üzerine söylediği her söz, yazdığı her kelime lafi güzahtır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.